Siyasetten anlamadığımı nasıl anladım
Derin düşünceler içinde kahvede oturmuş gazete okuyordum, burnunu çeke çeke geldi. “Abi mendil alsana!”
“Bana değil sana lazım mendil!” diyecektim, tuttum kendimi. Baktım titriyor, üstü başı incecik. Aldım iki paket mendil, verdim 10 kâğıt. Hemen elini cebine atıp bozukluk aramaya başladı. Taş çatlasa benim oğlandan 3-5 yaş büyük.
“Üstü kalsın...” dedim.
“Eyvallah abi.”
Tam gidecekken, gözü masadaki gazetelere takıldı. Her siyasi cepheyi takip uğruna yine beş gazete almışım.
“Haberler nasıl abi?”
“Ne sen sor ne ben söyleyeyim.”
“Ne olacak bu memleketin hali?”
Yüzüne baktım, şaka yapmıyor. Bari ciddi cevap vereyim dedim. “Nereden bileyim ben.”
“Ne iş yapıyorsun?”
“Müzisyenim. Aynı zamanda gazetede yazıyorum.”
Başıyla gösterdi gazeteleri. “Hangisinde?”
Aydınlık’ı işaret ettim. Aldı eline, kaşlarını çatarak birinci sayfaya bakmaya başladı. Sanırsın yayın yönetmeni, baskıdan çıkmış nüshayı inceliyor.
“Nerelisin?” diye sordum, “Siirt abi” dedi. “Babamlar bizim oralarda duramayıp buraya göçmüş ben küçükken. Sonra baktılar burada da ekmek yok, geri döndüler.”
“Sen burada ne yapıyorsun peki?”
“Onlarla gitmemek için evden kaçtım. Biraz cepcilik yaptık ama sakat iş. Polisi, mafyası falan... Şimdi gördüğün gibi.”
Onu dinlerken içim ezildi birden. Sesindeki olgunluk hüzün vericiydi. Yaşıtları Recep İvedik’e gülerken o hayata acı acı tebessüm ediyordu.
Başka bir gazeteyi aldı eline. “Bu dünyayı hep zenginler idare ediyor, öyle mi abi?”
“Öyle galiba.”
“O zaman neden halimizden anlamıyorlar? Biz de onların halinden anlardık. Mesele kalmazdı.”
“Şu ara çok meşguller...” diye şakaya vurayım dedim. “Birbirleriyle uğraşmaktan seni-beni düşünemiyorlar.”
“O yüzden huzur yok diyorsun yani” diyerek bıraktı gazeteleri. “Ama ne çok laf var.”
Tam bunu söylerken göz göze geldik. Kapkara gözlerine bakınca, karşımdakinin aslında çocuk falan olmadığını anladım. Anadolu’nun binlerce yıllık hafızası dile gelmiş, en yalın sözcüklerle durumu özetliyordu.
“Para üstü vermeyeyim mi?”
“Boş ver...” dedim. “Benden bir gazoz iç.”
Başını hoşgörüyle salladı. Sonra döndü sırtını, yürüdü gitti. Arkasından bakakaldım, verdiğim cevapların dangalaklığına şaşarak.