Siyasi hedef ve strateji

Savaş ciddi bir iştir. Savaşın şaka olduğunu sananlar şiddetle yanılır. Hiçbir savaş durup dururken patlak vermez. Bir siyasi kriz patlak vermiştir. Diplomasi, krizi çözmede yetersiz kalır ve devreye silahlar girer. Diğer bir ifadeyle siyaset başka vasıtalarla devam eder. Yani esas olan siyasettir. Bu durumda kilit soru şudur: “Savaşı da içine alan siyasetin hedefi, yani siyasi hedefiniz nedir?” Bu soruya verecek bir cevabınız yoksa savaş yapan askerler büyük bir risk altındadır. Eğer siyasi hedefiniz sık sık değişiyorsa, sizi zafere götürecek stratejiyi kurgulama şansınız yoktur.

ABD’NİN SİYASİ HEDEFİ

ABD’nin 1991’deki Birinci Körfez Savaşı, 2003’deki İkinci Körfez Savaşı ve piyonlarını kullandığı 2011’deki Suriye müdahalesinin siyasi hedefi, denize de çıkışı olan Büyük Kürdistan’ı kurmaktır. Bunun uzun soluklu ve inişli çıkışlı bir mücadele olacağının bilincindedir. Çünkü böyle bir hedef ancak Irak, Suriye, Türkiye ve İran’ın bölünmesiyle gerçekleştirilebilir. Böylesine büyük bir proje için on yıllar gereklidir.

Batı Asya’da ağır darbeler yemesine rağmen ABD’nin bu siyasi hedefinden geri adım attığına dair hiçbir emare yoktur. Çünkü bölge ülkeleri arasındaki çelişkiler ve büyük Avrasya güçlerinin kararsız tutumu ABD’nin uzun dönemli hayallerini canlı tutmaktadır. Suriye özeline gelirsek, konu son kerte açık, berrak ve belirgindir. ABD buradaki terör grupları için 2018 ve 2019 yılı bütçesinden önemli miktarda kaynak tahsis etmiştir. ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün 11 Ocak 2018’de Washington’da gizli bir toplantı yapmıştır. Bu toplantıda Suriye’nin bölünme planı görüşülmüştür. Basına sızan bu bilgi ilgili hiçbir ülke tarafından yalanlanmamıştır.

TÜRKİYE NE YAPMAK İSTİYOR?

Bu koşullar altında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı (DİB) Çavuşoğlu’nun açıklamaları birbiriyle çelişmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iç kamuoyuna seslendiği iddiaları giderek taraftar toplamaktadır. DİB Çavuşoğlu mealen, “Münbiç’te güvenliğin Türk ve Amerikan güçleri arasında müştereken sağlanacağı konusunda mutabakata varıldığını” ifade etmiştir. Bu açıklama ise Türkiye’nin ortaya siyasi bir hedef koyamadığını göstermektedir. Türkiye, Münbiç’te ABD ile birlikte hangi hedefini gerçekleştirebilir? Münbiç’te güvenliğin sağlanması Türkiye’ye ne kazandırır? ABD ile işbirliği orta vadede PYD’nin meşruiyetinin zımnen kabul edilmesi sonucunu doğurmaz mı? ABD’de, bırakın yürütme organını, yasama organının bile onayını olan PYD gerçekliği ortadayken, masada konuşulacak bir şey olabilir mi? Masaya oturanlar yürütme ve yasama organlarının üzerine çıkabilir mi? İşte Tillerson görevden alındı; yeniden başa dönüldü.

Sınır ötesi bir harekâtta ortaya belirgin bir siyasi hedef ve sağlam bir strateji koyamazsanız, kısmi kazanımlarınız olsa bile sonu hüsranla biter! Her türlü pazarlıkta kaybedersiniz... Kaldı ki yürütülen diplomasi bariz zafiyet alanları ile doludur. Sözcü Kalın, “Afrin’in Suriye rejimine devredilmeyeceğini” vurgulayarak Türkiye’ye karşı ön yargılı olan ülke ve ittifaklara diplomatik koz vermektedir. Bazen sessiz kalmak erdemdir. Avrupa Parlamentosu’nun, “Afrin’den çıkın!” mesajına biraz da bu gözle bakmalıyız. Her gördüğü mikrofona kalbini açanlar bu aşamadan sonra sadece sorunun bir parçası olurlar.

Şimdiye dek siyaset ve diplomasi bariz şekilde zikzak çizmektedir. Jeopolitik, siyasi hedef, strateji bağlantısı oturtulamamıştır. Harekâtın meşruiyeti, “teröre karşı nefsi müdafaa” dışında daha geniş bir zemine taşınamamıştır. Terör örgütü ve arkasındaki devletleri caydıracak sağlıklı bir bölgesel ittifak tesis edilememiştir. Tüm bunlar her geçen gün Türkiye’nin manevra alanını daraltmakta, ülkemiz üzerindeki baskıları artırmaktadır. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri üstün muharebe yeteneği ile askeri hedeflerini bir bir ele geçirerek, tüm bu açıkları kapatmaktadır.

Gerçekçi olmalıyız. Önümüzdeki süreç çok daha zorlu olacaktır. Münbiç ve Fırat’ın doğusundan ABD’nin kol kanat gerdiği terör örgütlerini süpürmek için çok daha fazlasını yapmalıyız. TSK’yı zafere götürecek koşulları yaratmalıyız. En azından gürültü-görüntü dengesini sağlamalıyız...