Siyasi söylem ve davranışlarda akılcılık - (TAMAMI)

Siyasi söylem ve davranışlarda akılcılık


CHP, tutuklu milletvekili arkadaşları gelip TBMM de yemin edinceye kadar, yemin etmeyeceklerini sadece Genel Kurul salonuna gireceklerini ve sonuç alınıncaya kadarda bu tutumlarını devam ettireceklerini açıkladı.
Siyasi yaşamda zaman zaman partiler olaylar karşısında eylemler yaparak sonuç almaya çalışırlar. Eğer bu eylemler sonucunda başarılı olurlarsa kar zarar hanelerine bu başarı olarak geçer. Ama eğer yapılan eylem toplumdan ve siyasi rakiplerinden beklenilen karşılığı görmez ve istenilen sonuç alınamaz ise bunun bedeli de ağır olur.
CHP’lilerin bu yemin etmeme eyleminden sonra siyasi rakiplerinin de buna tepkisiz kalması üzerine, bazı milletvekilleri ve parti sözcüleri sonun nereye varacağını düşünmeden, “Andiçme” nin göreve başlamak için şart olmadığını ileri sürdüler.
Bütün batı demokrasilerinde parlamenterler hangi meslek dalının mensubu olurlarsa olsunlar, hukuki konuşmaya asgari özeni gösterirler. Zira hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, devlet yönetiminin temelidir.
Hukukun üstünlüğü, hukuk devleti gibi kavramlar, Avrupa ülkelerinin birçoğunda anayasal söylemler haline gelmemişken CHP 1959 ilk hedefler bildirgesinde, bunu iktidar olduğunda yaşama geçireceğini tüm dünyaya ilan etmiştir.
Bu nedenle CHP milletvekilleri ve sözcüleri konuşurken hukuka uygun şeyler söylemek zorundadırlar. Hele hele, bölücülerin, Atatürk ve laiklik düşmanlarının ekmeğine yağ sürercesine “yemin göreve başlamak için şart değildir o sadece bir gelenektir demek” bilgisizlikten ileri gelmiyorsa, tipik bir kötü niyet işaretidir.
1924 dahil bütün anayasalarımızda, yemin ederek göreve başlanacağı belirtilmiştir. Anayasa’nın 81. maddesinin ve 1924 ve 1961 Anayasalarının ilgili maddelerinin yazılış biçimine bakılırsa, andiçmenin, milletvekilliği sıfatını kazanmak için değil, milletvekilliği görevine başlayabilmek için şekil şartı olduğu görülecektir.
Olay sadece bununla da kalmıyor.
CHP Anayasanın ilk üç maddesinin tartışılamayacağını söyledikten sonra, yemin etmenin göreve başlamak için şart olmadığını söyleyerek kendisiyle çelişkiye düştüğü gibi, bölücülerin, Atatürk ve laiklik düşmanlarının isteyip de bulamadığı bir fırsatı onlara vermektedir. Bölücüler, Atatürk, Ülkesiyle Milletiyle bölünmez bütünlük, büyük Türk Milleti gibi kavramlardan, dinciler de keza Atatürk ve laiklikten rahatsız olduklarını her fırsatta söylemektedirler, bu nedenle bu yemini etmemekten özel mutluluk duyarlar.
Andiçme bir gelenektir diyen arkadaşlar hiç bunu düşündüler mi acaba.
Bana göre çok önemli bir sorun yemin edilmeden meclis faaliyetlerine katılmak mümkün olmadığından en etkin denetim yollarından biri olan gensoru yolu böylece kullanılamayacaktır.
Hatırlanacağı üzere Tayyip Erdoğan, bir kısım Bakanların ve milletvekilleriyle ilgili olarak “Bizim partimiz AKP. Temiz siyaset sözü vererek geldik. Benim bir bakanım bunu yapmaz. Bugüne kadar bazı bakanlarla atılmış adımlar varsa bunu gerekçeleri vardır. Bugün birçoğu milletvekili adayı olmadıysa nedenleri vardı. Milletvekillerim içinde geçerli” diyerek yolsuzluğa adı karıştığı için bazı bakanları ve milletvekillerini listelere almadığını söyleyerek TCK’nun da tarif edilen “suçluyu kayırma fiilini” işlediğini açıkça itiraf etmiştir.
Bu gensoru verilebilseydi, Başbakan ya çıkıp seçim meydanlarında halkın gözünü boyamak için gösterişte bulunduğunu söyleyecek yani gerçek dışı beyanda bulunduğunu sayın Başbakan’ın tabiriyle “yalan” söylediğini itirafa mecbur kalacak ya da yolsuzluğa adı karışan Bakan ve milletvekillerinin isimlerin vererek bunlar hakkında yargı yolunu da açmak zorunda kalacaktı.
Her iki halde de kaybeden Tayyip Erdoğan ve Partisi olacaktı.


sahinmengu@aydinlikgazete.com