Sizi hiç yadırgamadım Kemal Bey

Düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmak Cumhuriyet Halk Partisi’nin görevidir.

Nitekim kendi programında “iletişim özgürlüğü, ülkemizde insanca yaşamanın, saydam bir yönetime kavuşmanın ve demokratik sistemin temel koşullarındandır. “Halkın Doğru Haber Alma ve Gerçekleri Öğrenme Hakkının” bir aracı olan yazılı, görsel ve dijital medyanın temel işlevi ise iletişim özgürlüğünün sağladığı özgürlük ve sorumluluk alanını en iyi şekilde değerlendirip gerçekleri tarafsız biçimde kamuoyuna yansıtmaktır denmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi, düşünce ve ifade özgürlüğünü, gazetecinin veya düşün insanın hangi düşünceye sahip olduğuna bakmaksızın savunmak zorundadır.

Kemal Bey, basının görevleri arasında, gazetecilik sorumluluğu dışına çıkıp, düzmece belge düzenleyerek veya düzenlenmiş olanları kumpasçı savcılara servis etmek ve bu belgeler üstünden halkı yanlış bilgilendirmek yoktur.

Ama siz, Adana Mitingi’nde kumpas davalarında önemli rol oynadığı için şimdi tutuklu olan FETÖ sanıklarından Nazlı Ilıcak, Mehmet Baransu ve Altan kardeşlerin adlarını anons ettirerek CHP’lilere alkışlattırdınız ve onları kahramanlaştırdınız.

Bu yanlış davranışınıza karşı oluşan haklı tepki, sıradan partililerden, şimdiki veya geçmiş dönem milletvekillerinin yanında, bir kaset komplosu sonrasında makamına oturduğunuz Deniz Baykal’dan da geldi.

Bu haklı tepkiler sizi rahatsız etmiş olacak ki, olayı düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında göstermek için, Voltaire’in önlü “Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı veririm” sözünü tekrarlamışsınız.

Kumpas davaları açarak insanların hayatını karartan kaçak FETÖ’cü savcılarla işbirliği içinde olmak, düzmece belgelere kuryelik yapmak, sizin açınızdan düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında mıdır?

Yani Ergenekon sürecinin kaçak savcılarıyla beraber kumpas davaların mimarlığını yapmak gazetecilik midir?

Bu düzmece belgeleri sırf, Türk Silahlı Kuvvetlerine zarar vermek için doğruymuşçasına haberleştirmek, “tarafsız” gazetecilik yapmak mıdır?

Bu yapılan, halkın doğru haber alma, doğruları ve gerçekleri bilme hakkının engellenmesi değil midir?

Bir gazetecinin ya da düşün adamının fikirlerini özgürce açıklamasını savunmak başka şeydir, katıksız bir Atatürk ve Cumhuriyet Halk Partisi düşmanı oldukları bilinenleri alkışlatmak, kahramanlaştırmak, bambaşka bir şeydir. Bu tutumunuz gerçek Cumhuriyet Halk Partilileri yaralamıştır.

Ama tabii siz Mehmet Bekaroğlu’nu, Selina Doğan’ı, Murat Özçelik’i ve TR 705’de alkışlatmış ve kahramanlaştırmıştınız.

Ahmet Altan sizin TESEV’den veya bir başka yerden dostunuz olabilir, o dostluğunuz sizin şahsi ilişkinizdir, ama onu Genel Başkan sıfatıyla alkışlatıp, kahramanlaştırmak hakkına sahip değilsiniz.

Siz Diyarbakır’daki açıklamanızda “tutarlı olmayı” da önermişsiniz.

Kumpas davalarının, kuryelerini, tetikçilerini, sırf gazeteci sıfatını taşıdıkları için savunmak tutarlı bir davranış mıdır?

“Bu ülkeyi bir kadın memesine satarım” demek, iğrenç bir düşünce de olsa, bir düşünce açıklaması olarak düşünüp, açıklanmasının engellenmesine karşı çıkabilirsiniz.

Ama ülkesini, “bir kadın memesine” satabileceğini söyleyen bir insanı kahramanlaştırmak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı’na yakışan bir davranış değildir.

Aslında söylemlerinizi, davranışlarınızı ve özelliklede Cumhuriyete ve onun kurucu babalarına kafa tutanları çok sevmenizi ben hiç yadırgamıyorum, zira siz de, “Ben Dersimli Kemal” diyerek Cumhuriyet’e kendinizce meydan okumuştunuz..

Onun için gazetecilik kisvesi altında, tetikçilik, kuryelik yapanları alkışlatmanızı, kahramanlaştırmanızı hiç yadırgamadım Kemal Bey.