Skandal silsilesi
Son günlerde Türk futbolunda yaşananlara “skandal” demek hafif kalabilir, “rezalet” de diyebiliriz. Sadece Süper Lig’de değil, bütün liglerde skandallar yaşanıyor, ancak ekranlara veya gazetelere hepsi yansımıyor.
Süper Lig’de bir kulüp başkanı maçın hakemine saldırdı. Yine Süper Lig maçında bir başkan hakem kararlarına tepki göstererek takımını sahadan çekti. Aynı gün Şırnak’ta 1. Amatör Küme maçında hakemler ve rakip takım futbolcuları dayak yedi. Kumçatıspor oyuncuları Cizre Diclespor ile oynadıkları maçın bitimindeki önce hakemlere sonra rakip oyunculara saldırdı. Yardımcı hakemin burnu kırıldı. Oyuncular canlarını zor kurtardı. Seyirciler de boş durmadı, onlar da Cizre Diclespor’un otobüsüne saldırdı.
Bursa’da ise kelimenin tam anlamıyla “facianın eşiğine” gelindi. Bir zamanlar Süper Lig’de şampiyonluk yaşamış Bursaspor ile Diyarbekirspor arasında oynanan maçta iki takımın oyuncuları savaşa çıkmış gibiydiler; ölümüne kavga etti. Ortalık savaş alanına döndü. Ortada “durun, ne yapıyorsunuz?” diyen bir makam veya futbol paydaşı da yok. Yöneticisi koltuğunu korumak, oyuncusu kazanmak derdinde.
Cemal Ersen, köşesinde bunların önüne nasıl geçileceği sorusuna bazı yanıtlar vermiş: “Futbolu; liyakat ve ehliyet sahibi insanların yönetmesi sağlanarak. Adalet mekanizması tavizsiz işler hale getirilerek. Yasalar, talimatlar ve yaptırımlar herkese eşit uygulanarak. TFF genel kurallarının ve seçimlerinin adil, çok sesli ve demokratik ortamda yapılması sağlanarak.”
SONUÇSUZ TOPLANTI
Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın katılımıyla Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ve Kulüpler Birliği Vakfı arasında düzenlenen toplantıdan bu tür toplantıların devam etmesi dışında bir sonuç çıkmadı. TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin toplantı sonrası yaptığı açıklamanın son günlerde futbolda yaşananlarla ilgisi yoktu:
"Hep birlikte konuları istişare ettik. Çok güzel ve verimli bir toplantı oldu. Biz büyük bir aileyiz. Kulüpler Birliği Vakfı’na ve başkanlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Tüm paydaşların diyalog içerisinde olması çok önemli. Bu mekanizmanın düzgün bir şekilde işlemesi önceliğimiz. Bir sorun varsa hep birlikte çözeceğiz. Bir başarı ve başarısızlık varsa hep birlikte üstleneceğiz. A Milli Takımı'mızın başarılı olması için hep birlikte hazırlanmamız gerekiyor. 2032 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda şampiyonluk hedefleyen bir milli takım oluşturmak için bugünden çalışmaya başlamalıyız. Ülke puanı çok önemli ve daha üst sıraları hedeflememiz gerekiyor. Uygun ve pozitif futbol iklimine birlikte ulaşmamız lazım."
Tamamını aktardığım açıklama aslında çözümsüzlüğün bir itirafı.
HAKEMLER TUTARLI OLMALI
Bu satırlar dünyanın sayılı derbileri arasında yer alan ve “iki kıtanın derbisi” olarak nitelenen bir karşılaşma öncesi yazılıyor. Umarız hafta boyunca derbideki futbolu konuşuruz. Çirkin saldırılara uğramaları hakemlerin bu süreçteki sorumluluklarını ortadan kaldırmıyor. Öncelikle kendilerini geliştirmeleri gerekiyor; hatta bazı yorumcuların dediği gibi hakem yetiştirmek için okullaşma yoluna da başvurulabilir. Artık ortada sadece bir oyun yok, bir sektörün kaderini belirliyorlar.
Hakemlerin ikinci ihtiyacı ise tutarlılık. Benzer pozisyonları farklı hakemler farklı yorumladığı gibi, aynı hakem hatta aynı maç içinde benzer pozisyonları farklı değerlendirebiliyor. Bu konuyla örnek verirken takım ve oyuncu ismi vermek sadece tartışmayı kızıştırıyor, zira birçok kişi pozisyonu değil, kararın hangi takımın işine yaradığını dikkate alıyor.
Derbi öncesi Fenerbahçe’nin önemli oyuncularından Fred kırmızı kart gördü. Olayla ilgili hakemin ve oyuncunun açıklamaları farklı. İkisinden bir doğruyu söylemiyor. Maalesef “hakem yalan söylemez” veya “futbolcu yalan söylemez” diyemiyoruz. Bunun örneklerini sıralamak mümkün. Zorbay Küçük’ün gösterdiği kırmızı kartın doğru olup olmadığını tartışmak için beyanlar dışında verimiz yok. Ancak aynı Zorbay Küçük’ün bir başka maçta kararını protesto etmek için topu yere vuran kaleciye sarı kart gösterdikten sonra, kalecinin tavrını sürdürüp hakemi alkışlamasına ikinci sarıyı niçin gösteremediğini sormak gerekiyor.
HAKEME GÖRE KADRO
Futbol takımları bir maça çıkarken oynamak istedikleri sisteme veya rakibe göre 11 oluştururlar. Ancak buna futbolumuzda “hakeme göre 11” kavramı da eklendi. Mesela Fenerbahçe teknik direktörü İsmail Kartal, derbi maçında cezalı duruma düşmemesi için Zorbay Küçük’ün kart göstermeyi “sevdiği” İrfan Can Kahveci’yi Kayserispor karşısında ilk 11’e koymadı. Zorbay Küçük, kariyerinde gösterdiği 21 kırmızı kartın 7’sini bir takım için kullanınca bu tür “kuruntular” haksız olmuyor.
Yıllar evvel bir Eskişehirspor-Fenerbahçe maçını yöneten Fırat Aydınus bir kararından sonra arkasından “ulan” diye bağırıldığını duymuş ve dönüp o zaman Fenerbahçe’de oynayan Caner Erkin’e kırmızı kart göstermişti.
O zamanlar Aydınus’un “Caner takıntısı” olduğu konuşuluyordu. Maçtan sonra bir Eskişehirsporlu futbolcu bağıranın kendisi olduğunu itiraf etmesine rağmen, ceza kalkmadı; Aydınus’un özür dilediğini de hatırlamıyorum.
BASKETBOLDA VİZE AYIBI
Skandallar futbolla sınırlı değil, basketbolda alışılmadık bir olay yaşandı. Bursa Uludağ Kulübü, Kadınlar EuroCup’ta London Lions ile oynayacakları maç için İngiltere vizesi alamadı. Bursa takımı zamanında vize başvurusu yapmalarına rağmen, İngiltere vizesi sorunu yaşadığı için deplasmana sadece beş oyuncusunu götürebildi. Bursa ekibinin yedek koltuğunda herhangi bir yedek oyuncu ya da antrenör yer almadı. Takımın forveti Trinity Baptiste’in annesi ekibe destek olmak amacıyla yedek koltuğunun hemen arkasında oturdu ve buradan takıma yardımcı olmaya çalıştı.
Bursa ekibinin vize sıkıntısı nedeniyle karşılaşmanın ertelenmesi yönünde talebine olumlu yanıt verilmediği, kulübün maça çıkmama durumunda karşı karşıya kalınacak 40 bin avro para cezasını ödememek ve olası bir Avrupa kupalarından men kararından kaçınmak için İngiltere’deki maça gittiği bildirildi. Bursa Uludağ’ın 24 yaşındaki oyun kurucusu Eda Şahin’in ayak bileğinden ciddi bir sakatlık geçirdiği, bileğindeki şişlik devam ederken, sıçramasının yasak olduğu, yürüme aşamasına yeni geçtiği bir dönemde beş kişiyi tamamlamak için fedakârlık yaparak maçta yer aldı. Türk pasaportu olanlar İngiltere vizesi alamazken, takımda başka ülkelerin pasaportuna sahip beş oyuncu maça çıkabildi. Bu oyuncular: Channon Fluker (ABD), Tuba Poyraz (Almanya), Eda Şahin (Bulgaristan); Oumoul Sarr (İspanya) ve Mia Masic (Hırvatistan).
'ATATÜRK’ÜN KIZLARI'
Sporumuzda her şey olumsuz değil. Milli takımlar düzeyinde dünya şampiyonluğu kazanan ve FIVB Kulüpler Dünya Şampiyonası’nda finalin iki Türk takımı arasında oynanmasını sağlayan kadın voleybolcularımız var.
Kendilerine “Filenin Sultanları” değil, “Atatürk’ün kızları” denmesini isteyen kadın voleybolcular Türkiye’yi sevindirmeye devam ediyor.