Solculuğun arkasına gizlenmek

Necati Doğru Sözcü’deki köşesinde 25 Aralık 2016 günü ilginç bir yazı kaleme almış: “Ben CHP’li değilim. Yakınlık duymadım. Sol düşünceli biriyim. Komünist fikirlere yakınım. Ama bugün iyi ki CHP var!” Sayın Doğru, tıpkı HDP gibi “Eşit vatandaşlık” fikrini de cansiperane savunmuştu! Filmi biraz geriye saralım mı?

SOSYALİST ENTERNASYONEL (SE)

Yıl 2002! CHP dalgalanıyor ama SE’nin, Irak, Kıbrıs dayatmalarını kabul etmiyor. Ulus devletleri yıkım projelerini şiddetle reddediyor... Irak ve Suriye’nin resmen bölünmesi anlamına gelen ve IŞİD’i yaratacak projelere geçit vermiyor. Ve SE sihirli bir formül buluyor: AKP

Yıl 2007! İsveç’te Türkiye-AB ilişkileri masaya yatırılıyor. İsveç Sosyal Demokrat Partisi şunları söylüyor: “Türkiye son 5 yılda demokrasi ve insan hakları konusunda ciddi adım attı. Cumhuriyet mitinglerinin arkasında CHP var! CHP milliyetçi ve faşist bir parti! CHP’nin SE’den atılmasını talep edeceğiz!” AKP, SE için öneriliyor ama Yunanlılar karşı çıkıyordu...

Yıl 2010! AKP, SE’nin istediği gibi hamleler yaparken, buna uygun bir muhalefet ihtiyacı ortaya çıktı. Ve de bir kaset darbesi ile Deniz Baykal düşürüldü! Kılıçdaroğlu başa geçti. Sihirli bir dokunuşla CHP’nin SE ile olan ilişkileri birdenbire düzeliverdi! CHP, reddi miras yaparak partinin kurucu geleneklerine sırtını döndü. Türbanla, cemaatlerle barışan CHP, özerklik, eşit vatandaşlık gibi garip taleplerle siyaset yapmaya başladı. Ulusal meseleler CHP’nin görüş alanının dışına çıktı...

BİTMEYEN TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI

Yıl 2012! Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalist Grubu Başkanı Hannes Swoboda kimin hizmetinde olduğunu açık seçik beyan ediyordu: “Balyoz davasında verilen mahkûmiyet kararı bir üst mahkemede onaylanırsa, bu tarihi bir adım olur!” AKP’yi açıkça destekliyor ve bu konuda cesaretlendiriyordu. Bu değerli (!) görüşlerini FETÖ’nün yayın organlarını ziyaretinde dillendiriyordu...

Yıl 2013! Kılıçdaroğlu ve ekibi AP’yi ziyaret eder. Tayyip Erdoğan’ı Esad’a benzeterek diktatörlükle suçlar ve Suriye politikasını eleştirir. Swoboda’nın cevabı bazıları için ders niteliğindedir: “Sosyalist grup olarak Tayyip Erdoğan’ı destekliyoruz. Seçimle gelen birini nasıl ‘diktatörlükle’ suçlarsınız! Sözlerinizi geri alın!” Swoboda, Kılıçdaroğlu ile olan randevusunu da iptal eder.

AKP kapısında 32 gün 32 gece koalisyon umuduyla (!) bekleyen Haluk Koç şunları söylüyordu: “Swoboda AKP’nin 64’üncü akil adamı! 2010 Anayasa değişikliği için bize AKP ile işbirliği önerdi ve “evet” çağrısı yaptı. Konu CHP değil, konu, Türkiye’nin çıkarlarının AP adına sosyal demokrat denen grubun şu andaki lideri tarafından nasıl bir mercekten değerlendirildiği!”

SİSTEM BAĞLANTISINI GİZLEMEK

Anlamadığım konu şu: “Türkiye’nin Ortaçağ kurumları ile yönetilmesi niçin sosyalistlerin ve sosyal demokratların ilgi alanına giriyor?” Baykal’ın kaseti niçin Avrupa’dan Kılıçdaroğlu’na iletiliyor? Kılıçdaroğlu niçin SE görüşleri çerçevesinde partide keskin bir ideolojik dönüş başlatıyor?

Dahası, şu sorunun cevabı niçin anlı şanlı solcu yazarlarımızın kapsama alanına girmiyor: “AKP ve Erdoğan’ı yere göğe koyamayan SE, ne oldu da çark manevrası yaparak CHP’yi baş tacı yaptı? Ne istediler de AKP vermedi?”

İstanbul, İngiliz İşçi Partisi iktidarda iken işgal edildi. Aynı parti Sovyetler Birliği’ni Türklere yardım etmekle suçladı; Türklerin Asya bozkırlarına sürülmesini talep etti. Yugoslavya’yı dağıtan Fransız Sosyalist Partisi, Alman Sosyal Demokrat Partisi ve İngiliz İşçi Partisi’nin işbirliği oldu.

Atatürk’ün Samsun’a çıktığı günlerde, sosyal demokratların lideri Hasan Rıza Wilson Prensiplerini savunuyordu. Ölümsüz Önderimiz, “laf olsun torba dolsun” diye Sosyal Demokrat Partileri yasaklamadı! Hasan Rıza, 1926 ve 1929’da iki kez Türkiye’yi SE’ye şikâyet etti. Parti kurma talebi 1930’da bir kez daha reddedildi...

“Herkesi kör, âlemi sersem” sanmayın! İsteyen istediği partiyi dilediği gibi savunabilir. Bu aynı zamanda demokratik bir haktır. Ama bunun gerekçesini bir takım ulvi değerlere bağlarsanız, tutarlı olmak zorundasınız!