Son cinayetin katili yakalandı mı?..

Okurları bazen düşündüren, bazen şaşırtan, ya da bazen şoke eden bir fantastik cinayet romanının özenle seçilmiş satırları değil aşağıdakiler!..

Kan kokan bir seri cinayet, korkutan bir acımasız katliam zinciri, utanç verici bir vurgun ve yine alçakça bir yok ediş olarak da okuyabilirsiniz bu hikayede anlatılanları...

“Can” var sonuçta ortada, insan olmadan!!! Sıra sıra canlar var ve de oluk oluk can verenler var oralarda...

Olay bölgeleri bildiğimiz, duyduğumuz, gördüğümüz, hissettiğimiz; görmesek de, uzaklarda da olsa kalplerimizin hep birlikte, yaprak “yaprak” attığı yerler aslında!..

“Orada bir köy var uzakta, gitmesek de, görmesek de” nidalarında yer alsalar da, görkemli varlıklarıyla uzun yıllardır yaşıyor, yine de ayakta duruyordu oraları...

Güzellik, serinlik, esenlik, mutluluk ve coşku verirken, yaşamın onlara bahşettiği tüm çekiciliğiyle hepimizindi oraları...

Doğanın tam da bağrında, gözlere lezzetli ziyafetler çeken, insanı grinin kahredici, tüketici ve yorucu yorgunluğundan uzak tutan zümrüdi renkler cümbüşüdür de oraları!..

Yeşilliğin her tonunun kol kola halay çektiği uçsuz- bucaksız arazilerde, birbirine nazlı halleriyle yaslanmışçasına, birbirileriyle el tutuşmuşçasına, her zaman, her ortamda inatla ve de coşkuyla ayaktaydı oraları...

Yağmurlara, karlara, dolulara, sellere, fırtınalara, erozyonlara, donduran kışlara, yakıcı sıcaklara, velhasıl doğadan gelen her tehdide rağmen kol kola direndiler oraları!..

Kim bu kundakçılar?..

İŞTE oraları!.. Yani “cinayet” ve katliam bölgeleri...

Ölümün, yok edişin, caniliğin, alçaklığın pusular kurduğu oraları var ya, işte insafsızlığın da adım adım bitirdiği, hızlıca ve sinsice tükettiği yaşam bölgeleri!..

Canlara kıyıldı, kıyılıyor, belki de daha çok kıyılacak oralarda!.. Hem de devletin, siyasetin, hukukun ve de haykıran doğanın gözleri önünde...

Evet; rüzgarla her sallanışında, esen yelleriyle milyonlarca insana nefes aldıran, verimli topraklarıyla insanlara enerji veren, “yaşamak” için kesinlikle vazgeçilemeyecek can bölgeleridir oraları...

Çoğumuzun yaşamı boyunca belki hiç görmediği, göremediği, kimselerin belki adım bile atmadığı ve belki kimilerimizin varlığından bile haberdar olmadığı yerler de olabilir oraları...

Ancak gaflet, dalalet ve en önemlisi de hıyanet batağında, ne yazık ki oraları da artık “cinayet”ler arenası!!!

Uçsuz bucaksızca toprağa uzanan, başı her zaman isyanla ve dirençle bulutlara değen, çevreye yaydıkları mis kokular ve oksijenle çok uzaklarda, ciğerlerine temiz hava doldurmaya çalışan nice insanlara can olmuş topraklardır oraları...

Böceklerin çiçeklerle buluştuğu, sincapların neşeyle takla attığı, tilkilerin korkmadan yuva yaptığı, kurtla kuşun yoldaş olduğu, arıların rahatsız edilmeden bal yapabildiği güzel yerlerdi oraları...

Elbette, baştan sona bu köşeye yansıyan iç açıcı, umut verici, enerji dağıtan, huzur veren çelişkili tasvirlerine rağmen ne yazık ki artık oraları da acımasız, insafsız katliam bölgeleri...

Velhasıl; göz göre göre, irili-ufaklı, küçük-büyük demeden gencecik “fidan”ların da hedef alındığı, nefeslerin kesildiği, köklerin baltalandığı ve yaşamların bağrında fitillerin “yak”ıldığı pervasızlık alanları!!!

Yangın yerine otel...

NERELER mi o “cinayet” bölgeleri?.. Sırtını siyasete de dayayan rant tüccarlarının can evinden vurmaya başladığı, zümrüdi yeşiliyle Karadeniz...

İğrenç bir yapılaşmanın beyaz duvar- mavi kapı takiyesiyle örtülmeye çalışıldığı, insanlığın neredeyse artık yalnızca makiliklere mahkum edildiği Bodrum...

Bir zamanlar tüm coğrafyaya nefes aldıran, çam balıyla ünlü Marmaris, rüzgarın artık doğadaki yakıcılığı da arttırdığı Çeşme ve terörün neredeyse dinlenme merkezine çevirdiği Amanoslar!..

Anlayacağınız; sınırsız, zengin yeşili, benzersiz ormanları, doğa güzellikleri ve tertemiz havasıyla Türkiye’yi Türkiye yapan İzmir, Antalya, (Ege, Akdeniz, Karadeniz) ve diğerleri...

İşte oralar ne yazık ki artık doğaya yönelik “cinayet” ve katliam mahalleri!!! Çünkü gün geçmiyor ki dünyanın güzelliklerine karşı seri “cinayet”lerişlenmesin oralarda!..

Çünkü bir an yok ki, insanlığa yaşam verenler canlı canlı yakılmasın ve para hırsı uğruna doğanın en can alıcı merkezleri tam da bağrından vurulmasın o cennet alanlarda!..

O halde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya soralım bakalım;

Ayvalık Tabiat parkı sınırları içindeki Şeytan Sofrası sırtlarında, yaklaşık 20 hektarlık orman ve zeytinlik alanı küle çeviren “katil”ler bulundu mu acaba?..

“Burası ranta açılamaz” diyerek, yakılan alana ağaç diken Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in çığlığına emniyet bir anlam verebildi mi?..

Ne yani, Ayvalık’ta yakılan bölgelere de Bodrum-Güvercinlik’te olduğu gibi “otel”mi dikilecek?..

Tam da Katar emirinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte Trabzon semalarındaki gezisinin ardından Karadeniz ormanlarında yangın çıkması birilerinde şüphe uyandırmıyor mu?..

Örneğin; Trabzon Sürmene de, doğa cenneti Çamburnu’nda, 7 ayrı noktadan ateşe vererek 20 hektarlık ormanlık alanı yok eden “tetikçi”lere ulaşılabildi mi?.. Olay yeri yakınlarında yükselen 15 villanın sahipleri kimler acaba?..

Bakan Soylu’ya net bir soru daha; Türkiye’de son yıllarda orman kundaklayan kaç kişi yakalandı, bunların kimlerle bağlantısı vardı?..

Bir soru da Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na; Türkiye’de son yıllarda, kundaklama ya da başka nedenlerle kül edilen orman alanlarının kaç hektarı yeniden ağaçlandırıldı?.. Yanıt bekliyoruz...