Soner Polat ne demişti?

30 Eylül günü Soner Polat komutanımızın ölüm yıldönümüydü. Her gerçek lider gibi ardında doldurulması kolay olmayan bir boşluk bırakarak gitmiş olan komutanı, yazdığı eserlerindeki fikirlerini yeniden hatırlayarak ve tartışarak anmak gerektiğini düşünüyorum.

Böyle olmalı, çünkü son yıllarda dış politika sorunları ülkemiz gündeminin üst sıralarından inmiyor. ABD’nin bölgeye saldırıları, PYD’yi silahlandırması, Türk Ordusunun sınır ötesi harekâtlar yaparak ABD planlarını bozması, ardından Doğu Akdeniz’de yükselen gerilim ve en son Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırısıyla gündeme gelen gelişmeler, haber bültenlerinin ilk sıralarını işgal ediyor. Türkiye ABD öncülüğündeki batı emperyalist sistemi tarafından kuşatılmaya çalışıldıkça, kuşatmayı yarmak ve kendisine nefes alabilecek bir alan yaratmak için jeopolitik hamleler yapmak zorunda kalıyor. Türkiye Atlantik sistemini yapısal olarak sorgular ve yeni dengeler ararken, Soner Polat komutanımızın görüşlerini ele almak ve değerlendirmek zorunda.

Atlantik’in dayatmaları komşularla dostluğu zorluyor. Fakat arkada kalan yetmiş yıllık Küçük Amerika süreci Türkiye’nin sadece ekonomik yapısında tahribatlar yaratmadı. İnsanların kafalarında, kültürel değerlerde ve bakış açılarında da etkili oldu. Rusya’nın bizim kadim düşmanımız olduğu, İran’ın Şii olması nedeniyle Ortadoğu’da asla ortak hareket edemeyeceğimiz, Çin’in ABD’nin yerini alacak olan yeni emperyalist devlet olduğu vb. yalan yanlış önyargılar, dönüp dolaşıp kendimize batı sistemi içinde bir yer aramamız gerektiği şeklindeki teslimiyetçi düşünceye hizmet ediyor. Bu tür düşüncelerin bir kısmının maddi temelleri yok. Bir kısmı –örneğin Türkiye ve İran’ın bölgelerinde rakip olmaları- ise bugün Türkiye’nin Asya yönelimine engel olabilecek nitelikte değil. Geçmiş dönemin Amerikancı zihinsel ağırlıkları Asya ülkelerine karşı bazen milliyetçilik bazen muhafazakârlık, bazense otoriterliğe karşı özgürlükçülük, solculuk görünümü altında dile getiriliyor. Bu çevreler, Türkiye’nin Asya kutbuyla ilişkilerini stratejik düzeye yükseltmesi için devletler arasında adeta “dert üstü murat üstü” koşulların olması gerektiğini varsayıyorlar.

Oysa Soner Polat’ın “Türkiye İçin Jeopolitik Rota” adlı kitabını okuduğumuzda görüyoruz ki, ABD hegemonyacılığına karşı birlikte hareket eden Rusya ve Çin arasında da çeşitli konularda anlaşmazlıklar var. Şöyle yazmış kitabında: “Bu iki devlet birbirlerini hem bir tehdit hem de bir fırsat olarak görmektedirler.” (1) Jeopolitiğin kanunlarına uygun hareket eden devlet aklının, Soner komutanın sevdiği deyimle söyleyecek olursak, “ehem ile mühimi” ayırt edebildiği görülüyor. Çünkü eğer bu iki devlet aralarındaki konjonktürel birliği yapısal hale getirebilirlerse Batı hegemonyasını jeopolitik olarak güçlü bir şekilde sarsabileceklerdir. (2)

Kaldı ki, Türkiye’nin geçmiş on yıllarda içinde yer aldığı batı sistemine mensup, NATO’da birlikte çalıştığı başka devletlerle sorunlar yaşadığı olmuştu. ABD ile haşhaş ekimi anlaşmazlığı, Kıbrıs Barış Harekâtı meselesi, birinci Körfez Savaşı etrafındaki saflaşmalar vb. bunun ilk akla gelen örnekleri. Bu açıdan bakıldığında, Avrasya bloğunu oluşturan devletlerin A’dan Z’ye her konuda su sızdırmaz bir ittifak içinde olmalarını, ancak bundan sonra Türkiye’nin Atlantik sisteminden bağlarını çözebileceğini düşünmek çocukça oluyor.

Esasen Türkiye büyük kararı vermiş görünüyor. Türkiye ile Atlantik sistemi arasındaki ilişkileri belirleyen maddi koşullar değişti. Bu işin esasını oluşturuyor. Zihinlere yansıması zaman alacak ama bunun için de fazla beklemeyeceğiz. Soner komutan şöyle yazmıştı: “Türkiye’nin önümüzdeki dönemlerdeki jeopolitik rotasını, bu ülke içindeki modernistler, İslamcılar ve milliyetçilerin kendi aralarında yapacağı güç mücadelesi belirleyecektir.” (3) Bu cümle, Soner Polat tarafından daha ileri götürülmemiş olan bir imaya sahip. Onu eklemek de bizim işimiz olsun. Adı geçen akımlar Asya eksenli yeni jeopolitik yönelimde ortadan kalkmayacak ama dünyanın ve Türkiye’nin stratejik okuması anlamında kendilerini geçmişin yüklerinden kurtarmaları ve yeniden kurmaları gerekecek. Küçük Amerika sürecinin ihtiyacı Rusya’ya düşman ABD’ye dost bir milliyetçilikti. Neoliberalizmi mesele etmeyen ve kendisini ahlakilik iddiasıyla ayırt eden bir İslamcılıktı. Modernliği batıcılığa indirgemiş liberal bir Atatürkçülüktü. Önümüzdeki dönemde içerideki siyasal akımların Asya çağının gerektirdiği devletler arası ilişkilere dair önyargılarını terk etmeleri ve bunu yapmalarını zorlaştıran eski okumalarını gözden geçirmeleri gerekiyor. Aksi halde kendi kafalarının karışıklığını millete izafe etmekten başka bir şey yapmamış olurlar.

(1) Soner Polat, Türkiye İçin Jeopolitik Rota, Kaynak Yay., İst., 2017, s.66

(2) Age, s.73

(3) Age, s.93