Sorun nedir?
Nereden bileyim nedir? Manava kasaba borç mu sorun, yoksa dükkânda gizlice sigara içip her tarafı leş kokutan bakkaldan bira alınan ıssız geceler mi? Sorun düğmeye dokunduğunda ışık ışık aydınlanan odalar belki, belki de çocukken, çok karanlık kış sabahları öğretmen sınıfı aydınlattığında yaşadığım baş dönmesi. Louis Ferdinand Celine, ilginç olan her şeyin karanlıkta olacağını söylüyordu.
Okyanusun uçsuz bucaksız bir yerinde, evrende hiç fark edilmemiş gizli bir yavru midye, kapağını açmaya çalışıyor şimdi, tam şu an, günün haylaz ışığı su altına bırakıvermiş yumuşak kollarını. Öyle ya, sorun belki tam da bu! Sürekli pantolon cebine takılan başparmaktaki şeytantırnağı. Sorun çocukken çok az uçurtma uçurmuş olman; hal öyleyken baba olunca da öğrenemiyorsun uçurtma yapmayı. Sorun, Corona aşısı bulunsun ama içinde domuz yağı da olsun diye bekleşen sosyal medya asalakları neden olmasın; yaşadığı yeri bunca sevmeyişini neye borçlu acaba? Sorun, Corona gelsin, biz onu duman niyetine ciğere çekeriz baba, diye bu çok acayip hastalığa meydan okuyan, bizim hayatımız Corona abi diyen yapayalnız adamlar da olabilir.
Sorun özgün roman konularının iyice azalmış olması. Dostoyevski’den, Hemingway’den, Swift’ten, Balzac hatta Nabokov’dan sonra doğmak sorun. Ne güzel şarkılar var dünyada hâlâ dinlenmemiş, hep sorun. Memduh Şevket Esendal’a tekrar dönmek istiyorum, vakit bulamadım, büyük sorun. Sorun fabrikalarda, okullarda, hastanelerde, öğlen araları, soğukta kuşlar darı tırtıklar gibi sigara içmeye çıkanlar, iyi pişmemiş pilavlar belki. Dünyanın etine saplanmış bıçaklar; Kırık Kalpler Derneği ya da Helsinki Yurttaşları Derneği olabilir sorun. Böyle dernek adı mı olur diye düşünmek de sorun olabilir, belli mi!
Sorun Akdeniz’de denizin başka türlü bir büyüsünün olması; determinantla matris, türevle integral; Ritsos’un şiirleri de olabilir yani. Ünlüler diye bir takım, daha beteri Gönüllüler diye bir takımdır sorun; o çok saçma yarışmaya ünlü olanlar gönülsüz mü katılıyor yani. Rakı sözü verdiğim ne çok arkadaş birikti, herkesten kaçıyorum, al sana sorun, aslanlar gibi. Cızırdayan plak, telefonun kırık camı; öyle çok seviyorum ki anıları var, bir türlü atamadığım dökük çantam sorun. Sorun, Efesli Herakleitos’un “panta horei, kai auden menei, panta rei” demesidir belki: “Durmadan devinir, hiç durmaz, hep akar...”
Sorun, sevdiği işler konusunda dünyanın en titiz adamı olmam, açık; sevdiğim her şeyi çok sevmem mesela. Hal böyle olunca sevmediklerini de hiç sevmiyor insan. Sorun değişmektir belki, ola ki hiç değişememek. Karbon atomu, Higgs bozonu sorun. İpek Yolu neden olmasın, Kavimler Göçü biraz da. Bir çağı bitirip ötekini başlatmanın çağlara değil kişilere bağlanması sorun. Bir kez bir yokuştan iniyorduk, kahkahalarla gülmüştü biri bir arka sokaktan, hiç unutmadım!
Sorun fasulyenin neden bir türlü pişmediği, bazı insanların neden bunca bahtsız olduğu; hep mutlu kalabilen insanlar olabilir, insan nasıl hep mutlu? Kimi şehirlerde, bazı otogar büfelerinde yengen de denilen karışık tostun ekmeğine salça da sürülmesi; sorun başkaları bunca rahatken, ayaklarına taş bile değmemişken, her şeye karşı hiç yıkılmayan insanların da var oluşu; gece vakti dolaptaki pudingli bisküvili pasta sorun, çok eskiden bir evde otururdum, dolapta sadece yoğurt dururdu, pencereden hep bir ağaç görünürdü, Edip koymuştum adını...
Sorun, Ferhan Şensoy’un, Gecedeste ile Gündeste diye iki şiir kitabının, ikisinin de birbirinden güzel olması, hatta bir süredir üstadın bir de Dündeste’yi yazması. Başarılı yazar diye bir kavram sorun. Başarılı yazar nedir, yazarlıkta başarı neyle ölçülür? Sorun duyarlıyla duygulu arasındaki fark. Sorun mesafeler, gözlerinin karası. Sorun her şeye rağmen karnı karnı doymuş çocukların güzelliği. Sorun insan öldürmenin “kurşuna dizilmek” gibi zarif bir tamlamayla anılması, Nazilerin Goethe’nin sırtını dayayıp yazdığı ağacı kesmemesi mesela, Lenin’in La Traviata’da ağlaması; sorun, insanın bazen de elinin kolunun bağlı olması, istersen yaparsın sloganı büyük sorun, yapmanın istemekle ilgili olmaması. Sorun nedir kardeşim, sorun?
Sorun Atakan adlı çok zeki çocuğun bile Spinoza kitaplarının satışını artırmaması; Geçmiş Bahar Mimozaları’ndan, Kartallar Yüksek Uçar’dan bugünkü acayip televizyon dizilerine nasıl geldiğimiz; bu da sorun. Üç beş ay askerlik yapmış gazetecilik esnafı Abdurrahman Çelebi’nin her şeyi bilen adam konumunda, güvenlik uzmanı bile yaptılar beyimizi, her akşam televizyona çıkarılması. Sorun dolardır, sorun dolmaz. Sorun, saksı çiçeklerini arada bir öpmek gerektiği; balığın yemi, kuşun yuvası. Sorun, Çalıkuşu şarkısında, o nefis kadın sesinin dokuz kere ha ha ha ha ha ha ha ha ha dedikten sonra benim adım Çalıkuşu demesi. Ama daha büyük sorun aynı şarkıda, gizli gizli yananlardan bahseden bölüm. Gizlice yanarak yaşayanların hayatı; hayatı, gizliden yanarak yaşayanların ya da...
Eskiden pazarlarda kese kâğıdı yapan yalnız adamlar vardı, şimdi artık kimse bir şey koymuyor kese kâğıdına, telefon kulübeleri vardı sarı renkli, kulübelerde rehberler, yok artık hiçbiri. Bunlar sorun. Kedi için faredir sorun ya da durup dururken elinin uzandığı her yerdeki hemcinslerini kısırlaştırmaya çalışan çok kedi seven ve kısır olmayan insanlar; politikacı için seçmendir, öğrenci için sınav, kaleci için penaltı. Canlıların sorunu karın ağrısı, ölülerin sorunu, karınlarının hiç ağrımaması. Bildiğim bir şey varsa, sorunun çözümünün, sorunu yaratan akıl düzeyinde çözülmemesi. Daha ne olsun sorun. Hoş geldin mart ayı...