Sosyal devlet yeniden kurulmalıdır

Anayasa'nın 2. maddesinde özünü bulan ve ülkemizin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu vurgulayan ifade çağdaşlık adına çok önemlidir. Şu gerçeği herkesin anlaması gerekir ki AKP iktidarı Anayasa'nın bu emredici hükmünün içini boşaltmıştır. Demokrasi rafa kaldırılmıştır.

Demokrasini özünü oluşturan kuvvetler ayrılığı ilkesinin amacı yasama, yürütme ve yargının

birbirinden bağımsız ama birbirini denetleyen niteliği yok edilmiştir. Yargının bağımsızlığı güven bunalımı yaşamaktadır, yürütme yasaların değil iktidarın emrindedir, yasama ise kötüye kullanılan çoğunluk ilkesinin tek adamın kumandası altına girmesi ile anlamsızlaşmıştır.

ANAYASA DEVLETİN TEMELİDİR

Anayasalar toplum olarak yaşamak amacı ile bir araya gelen insanların güven içinde yaşaması için vardır. Sınırsız özgürlüklerinden vazgeçen insanlar, insanca yaşamak adına özgürlüklerin eşit olarak sınırlanmış olduğu bir toplumsal yapıya su gibi, ekmek gibi muhtaçtır. Anayasal düzenin özü insanların birbirleri ile yaptıkları varsayılan bir sosyal kontrata dayanır. Sosyal kontratın amacı insanların birbirlerini ezmemesi, sömürmemesi ve Anayasal düzenden eşit olarak yararlanmasıdır. Roma hukuku bunu ünlü homo homini lupus (insan insanın kurdudur) deyimi ile ifade etmiştir. Ünlü oyun yazarı Ienoscu bir oyununda insanların nasıl insanlıktan çıkıp gergedanlaştığını anlatır. İşte aynen onun gibi Roma hukuku da toplum da bireylerin kurtlaşarak hemcinslerini yememesi için yasalar çıkarmıştır.

ÖZGÜRLÜKLER SADECE ZENGİNLER İÇİN Mİ?

Ekonomik ve siyasal özgürlükler tüm insanların eşit olarak kullanması amacı ile yasalara konulmuştur ama kapitalizm ve neoliberal düzen varsılları toplumun egemeni ve üstün gücü yapmıştır. Bu güç sahip olduğu medya, finans merkezleri v.b olanaklar aracılığı ile demokrasinin kuralları ile oynayarak, yoksul ve güçsüz seçmenlerin iradelerine ipotek koyarak, kendilerine hizmet edecek siyasal iktidarları işbaşına getirebilmektedirler. İşte bugün ülkemizde yaşadığımız siyasal ve ekonomik dram budur. Zenginlerin ve çok uluslu şirketlerin etkilediği yabancı hükümetlerin işbaşına getirdiği bugünkü iktidar yoksul halkın değil efendilerinin hizmetindedir. Bu nedenle Cumhuriyetin 1923'den beri topluma kazandırdığı tüm üretim araçları halkın hizmetinden alınıp zenginlerin ve yandaşların emrine verilmiş yoksulun daha da yoksullaştırılması için müthiş bir sömürünün altyapısı hazırlanmıştır.

FUKARANIN ZENGİNİN PARTİSİNE OY VERDİĞİ NEREDE GÖRÜLMÜŞTÜR?

Sosyal devlet yok edilerek fukaranın tüm ekonomik ve sosyal güvenceleri varsıl kesimlerin sömürüsüne kurban edilmiştir. Bu terk edilmenin kökeni ve nedeni siyasal iktidardır. Oysa o fukara kesim siyaseten güçlüdür ama bu gücünün ayırdında değildir. Sömürüldüğünü ve bu sömürünün ancak bir siyasi iktidar değişimi ile yok olacağını hiç kimse sistematik olarak ona anlatmamıştır. İşçi ve memur sendikaları dar bir ufkun içinde hem kendilerine hem de topluma bir teslimiyet senaryosu yazmaktadırlar. Muhalefetteki siyasi partilerin tümü yoksulluktan kurtuluş senfonisinin notalarını henüz ak kağıtlara dökememiş ve umutsuzların umudu olamamışlardır.

YOKSULLUK BİR KADER DEĞİLDİR

Şu bir gerçektir ki ülke nüfusunun büyük bir bölümü ekonomik güvencelerden yoksundur. Devletin temel görevi yurttaşına gelecek korkusu yaşatmamaktır. Bunun yolu da sosyal devletten geçer. Sosyal devlet yurttaşlarına eğitimden sağlığa temel hizmetleri parasız veren devlettir. Özel sektörle yarışacak ve tüketici halk için kaliteli ve ucuz mal üretecek üretim araçlarının sahibi devlettir. Özel sektörün çalışmalarını toplum adına denetleyen devlettir. Sosyal devlet kurmanın parasal yükü ağırdır diyenlere verilecek cevap hazırdır: Vergi yükünü işçinin, memurun sırtından alıp varsılın sırtına yükle. Kurtların kuzuları acımasızca yediği bu düzen mutlaka değişecektir yeter ki halkımız yoksulluğun bir kader olmadığını anlasın.