Sosyal-kültürel mevzide mücadele
Amerikancı 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, sola yönelik ideolojik kuşatmanın en önemli başlıklarından biri 'cinsel kimlikçilik' oldu.
Sosyalistlerin büyük bir bölümü emperyalizme karşı mücadele mevzisini terk etti. Buna bağlı olarak da emekçi sınıfların birleştirici ve dönüştürücü gücüne yapılan vurgu yerini etnik, mezhepçi -ve özellikle son dönemde- ‘cinsel kimlikçi’ söyleme bıraktı.
Sömürgecilikten pay alan ve ezilen uluslara tahakkümü 'uygarlaşma adımı' olarak meşru gören Avrupa solunun öncelikleri Türkiye'de 'solcuların' da siyasi vurgularını belirledi.
Aydınlıkçılar bu süreçte emperyalizme karşı mücadeleyi esas aldığı için ‘yabancılaşmaya’ ilk işaret eden siyasi akım oldu. Bunun en önemli göstergesi, 1996’da ÖDP'nin kuruluş sürecinde alınan tutumdu. Vatan Partisi Lideri Doğu Perinçek Eşcinsellik ve Yabancılaşma kitabıyla, 21 yıl önce, bugünkü dayatmanın dayandığı zemine büyüteç tutarak kamuoyunu uyarmıştı.
Milliyetçi-muhafazakâr kesim de ders dolu bir süreç yaşadı. ABD'nin, Gladyo aracılığıyla bağımsızlıkçı-halkçı güçlere karşı giriştiği mücadelede vurucu güç olarak kullanılan bu kesimler FETÖ üzerinden kolaylıkla yönlendirildi. Abant toplantılarında ortaya atılan kavramlarla da sivil toplumculuk bayrağını yükseltmeye çalıştılar.
Önceki gün kurulan Büyük Aile Platformu'nun konuşmalarını dinlerken bunları düşündük ve şunları temenni ettik:
- Ülkemizi, ailemizi ve çocuklarımızı hedef alan emperyalist kültürel dayatmaya karşı tüm siyasi kesimler ortak hareket etmeli.
- Solcular, insan bedeniyle bile kavgaya başlayan yozlaşmış sistemin sözcüsü olamaz!
- Emperyalist dayatmaların karşısına, milli ve manevi değerlerimizi savunurken, Cumhuriyet Devriminin vatansever, zeki, çevik ve ahlaklı nesiller yetiştirme birikiminden kuvvet almalıyız!
- Bireyciliği, uyuşturucuyu ve yabancılaşmayı vatan ve insan sevgimizle yeneriz!