Sözcük seçimi-(TAMAMI)
Albert Camus, ünlü “Veba” romanında, “İşte böyle yerinde kullanılacak kelimeyi bulamadığından Grand oldukça ilerlemiş bir yaşa kadar önemsiz işlerde çalışmaya devam etti.” derken, kahramanının yazgısını bir bakıma “yerinde kullanılacak sözcükleri” bulamamasına, yani dil becerisine bağlıyor. Belediyede görevli Joseph Grand için durum böyle olursa, öğretmen, bilim adamı, yönetici, yargıç, avukat, gazeteci, politikacı için dil becerisi daha da önemli olsa gerek. Bir amiriyle konuşurken sözün daha başında, “Böyle saçma şey mi olur!” diye konuya giren bir memurun, konuşarak sorununu çözme şansı var mıdır sizce? Daha beterleriyle de karşılaşırsınız, “Böyle b..tan şey mi olur!” diyenlerle... Sözcüklerimizi çoğu zaman biz değil, öfkemiz seçmek ister ki, buna konuşurken de, yazarken de fırsat vermemeliyiz.
Doğru sözcük seçimi güzel ve doğru yazmanın (konuşmanın) belki de en başta gelen ilkelerindendir. Bir sözcüğün anlam boyutlarını iyi kavramamışsanız yazdıklarınız yanlış olur, sözcüklerin sağında solunda neler var, yakın anlamlıları, eşanlamlıları, karşıt anlamlıları iyi bilinmeli. Sözlükler, doğaldır ki en yakın yardımcılarımızdır bizim, özellikle de yazanlar için sözlüğe, kılavuza bakma tembelliği hoş görülmez.
“Yoğaltma”yı, “yoğunlaştırmak” anlamında kullanan yazarlarla karşılaşıyorum, oysa sözlüklere baktığınızda “yok etmek” anlamına geldiğini görürsünüz. Bazen birbiriyle karıştırılan “özleştirmek” ile “özdeşleştirmek” de çok ayrı sözcüklerdir. Ya “sarraf” ile “kuyumcu”yu karıştıranlara ne demeli? Sözcükler “kuyumcu” titizliğiyle işlenir yazılarda, “sarraf” titizliğiyle değil. Sarraf tüccardır, kuyumcunun yaptıklarını alıp satar sadece.
Son zamanlarda imaj (imge) sözcüğü “izlenim” anlamında da kullanılır oldu. “Soruları doğru yanıtlayamayan öğrenciler, tembel imajı verdiler.” cümlesi bana göre doğru değil, “tembel izlenimi” demeliyiz. “İmaj”ın da izlenimler sonucunda ortaya çıkması, bize “izlenim” sözcüğünü unutturmamalı. Şu “ödül” sözcüğü ne kadar yersiz kullanılıyor. Herkes herkese ödül verebiliyor, hangi şöhretten yararlanmak istiyorsanız, kiminle yan yana görünüp fotoğraf çektirmek istiyorsanız, ona bir ödül verin, olsun bitsin! Keller sağırlar birbirini ağırlar, türünden işler bunlar. Böyle ödül verenler, ödülseyen şöhretleri de iyi biliyorlar. Bu törenlerde verilenler de bana göre, “ödül” değil, plakettir, şilttir. Genellikle bu törenlerde devlet büyükleri unutulmazlar, onlara da birer ödül uydurulur, olmazsa sahneye davet edilip ödül vermeleri istenir. Popüler olmuş birine ne verirseniz verin, “ödül” sayılıyor ki, bizdeki bu anlayış yakında “ödül” kurumunu çürütüp yok edecek. Yazık ki edebiyat dünyası bile böyle bir gidiş içinde.
Gazetelerimiz “yolsuzluk” ile “usulsüzlüğü” de birbirine karıştırıyor. Örneğin, seçimlerde “yolsuzluk” mu yapılır, “usulsüzlük” mü? Seçim hileleri “yolsuzluk” değil, usulsüzlüktür. “Yolsuzluk” ile “usulsüzlük” giderek yollarını ayırıyorlar, yolsuzluk sonunda para olan usulsüzlükleri anlatır. “Şans” sözcüğünün “olasılık”, “ihtimal” anlamında kullanılması, hiç olmaması gereken yerlerde, gazetelerde karşımıza çıkıyor. “Ameliyattan sonra insanın yeniden boyun fıtığı olma şansı var mı?” cümlesini bir gazeteden aldım. Boyun fıtığı ne zamandan beri “şans” oldu? “İşgal” ile “fetih” de bazen birbirinin yerine göz koyabilecek sözcükler, ustaları bile yanıltabilirler.
Bu konuları yazmaya devam edeceğim. kemalates77@gmail.com