Sözcüklerimizle derdi olanlar (2)

Geçen yazımda “bayan” sözcüğünü yok etmek isteyenlerden söz etmiştim. Aldığım iletilerden anlıyorum ki, bu konudaki gülünçlüklere tanık olan kimi kadınlar da rahatsız... “Bayan” sözcüğü erkek anlamına gelen “bay” sözcüğünden türetilmiş, kadını anlatan bir sözcük erkeği anlatan bir sözcükten türetilmemeliymiş. Feminizmi erkek düşmanlığı sanan anlayışa somut bir örnek daha!

Dil devriminin bay / bayan gibi güzel iki sözcüğünü yok etmek isteyen hanımefendileri doğrusu ben hiç anlayamadım. Feministler, dilbilimin ciddi bir bilim olduğunu bilirlerse, biraz dil konularına kafa yorup araştırırlarsa iyi olur. Ayrıca şunu bir kez daha vurgulamak isterim: “Bay”ın bir değil, birçok anlamı var; ilk anlamı da “erkek” değil, “zengin” demektir. 17. yüzyıl şairi Kâtibi’den bir beyit:

Kametin eliftir hüsnün afitab
Hükmeder gedâya baya kaşların.
Boyun elif, yüzün güneştir; hükmeder yoksula, zengine kaşların. “Bay” aynı dönemde “saf, temiz, asil” anlamına da gelirdi; “bay suratlı” denirdi örneğin, “temiz, asil yüzlü” demektir.

‘TANRI’YI SÖZLÜKTEN ATMAK

Son zamanlarda dilimizden nerdeyse silinmek istenen iki sözcük daha: Tanrı ile Türk... Türkçenin en eski yapıtlarında, Kök Türk Yazıtları’nda aynı taşlara, aynı satırlara yan yana kazınmış iki sözcük: “Tenri tek Tenride bolmuş Türk Bilge Kağan” diye başlar o yazıtlardan biri. Diyanetimiz din işlerini, nikâh işlerini bitirdi, şimdi dil konularına geldi sıra. “Allah” yerine, Türkçe “Tanrı” sözcüğünü kabul etmiyorlarmış. Orduda yemek duasındaki “Tanrı” sözcüğünü “Allah” olarak değiştirmişler. Ordumuzun başındakiler de bunu kabul etmişler.
Sanırım bir dil dersi de bu kurumların yöneticilerine vermek gerekecek. Sözcüklerin nasıl ortaya çıktıklarını, nasıl değiştiklerini uzun uzun anlatmak gerekecek.
Hem Diyanet’e, hem ordumuzu yönetenlere öncelikle şunu söylemek isterim: Sözcükler birden ortaya çıkmazlar, bir geçmişleri, öyküleri, değişim ve gelişim serüvenleri vardır. Ayrıca bu sözcüklerin terimleşmesi için bilginlerin çabası da gerekir. Şu kadarını söyleyeyim ki, diller, sözcükler, dinlerden çok eskidir. Nur topu gibi bir evladınız oldu der gibi doğuvermez sözcükler. “Allah / Tanrı” sözcükleri de uzun bir olgunlaşma süreci içinde var oldular. Arapça diye bildiğimiz “İlah” sözcüğüyle aynı kökten gelen Allah sözcüğü İslamiyet’ten çok önceleri vardı, kökeni Asurcaya kadar giden bu sözcük, başlangıçta İslam dininin anlattığı anlamda ortaya çıkmadı.

‘TANRI’DAN SONRA SIRA ‘TÜRK’TE

Bizde Kuran çevirileri Karahanlılar döneminde, yani 10. yüzyılda başladı, daha ilk Kuran çevirilerinde “Allah” sözcüğü “Tanrı” olarak çevrildi. Kök Türk Yazıtları, Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lügati’t Türk adlı sözlüğü başta olmak üzere, Türkçenin bütün anıtsal yapıtlarında Tanrı sözcüğü Allah anlamında kullanıldı. Sonra büyük ozan Yunus Emre’nin şiirlerinde, aynı dönemin başka yapıtlarında “Tanrı” Allah anlamında kullanıldı. Bu sözcüğü bu gün yok etmek isteyenler öncelikle adını andığım ulu ozanlara, Türkçenin anıtsal yapıtlarına, büyük bir kültür birikimine saygısızlık etmiş olurlar. “Allah” sözcüğüne hemen her dilde bir karşılık bulunurken, Türkçeyi burada yetersiz göstermek bu güzel dile de saygısızlıktır.

Yok edilmek istenen sözcüklerden biri de “Türk” sözcüğü. “Türk edebiyatı” demiyorlar artık, “Türkiye edebiyatı” diyorlar ya da “Türkçe edebiyat”, “Türkçe şiir” gibi tuhaf tamlamalar... Bizim üzerinde yaşadığımız bu toprakların adı “Türkiye”dir, bu sözcüğün kökeni “Türk”tür. “Türk” sözcüğünü doğru anlar, doğru yerde, doğru amaçla kullanırsanız, içini doğru doldurursanız, kimse rahatsız olmaz, olmamalı da.
Okuma önerisi: Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Barbar Türkler, Akçağ, Ankara 2011.