Sözleşmeli tarım yasası

Son günlerde tarımın sürdürülebilir bir yapıya kavuşabilmesi için sözleşmeli tarım uygulamalarının önemi, bu konuda hazırlanan yasa tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündemine gelmesi nedeniyle tekrar tartışılmaya başlamıştır. Yapılan tartışmalara bakılınca tarafların bu konuda yeterli bilgi sahibi olmadıkları görülmektedir. 1986 yılından beri bu konu üzerinde ulusal ve uluslararası düzeyde çalışma ve yayınlar yapmış bir akademisyen olarak konu hakkında kısa bir değerlendirme yapmakta yarar görülmüştür.

TÜRKİYE’DE UYGULAMALAR

Her şeyden önce Türkiye’de sözleşmeli tarım uygulamalarının yeni olmadığının altını çizmek gerekir. 1926 yılından itibaren ilk şeker fabrikasının kurulması ile birlikte pancar üreticisi ile fabrikalar arasında sözleşmeli tarım ilişkisi başlamıştır. 1951 yılından itibaren pancar üreticileri kooperatif şemsiyesi altında örgütlenmişlerdir. 1994 yılına kadar pancar üreticilerinin bu kooperatiflere üyeliği zorunlu iken, şeker fabrikalarında görevli ziraat mühendisleri ve çalışanları kooperatiflerle çok yakın işbirliği içinde olmuşlardır. Bu şekilde sözleşmeli tarım modelinin başarılı uygulaması gerçekleşirken, Türkiye’ye de sözleşmeli tarım konusunda örnek bir model ortaya çıkmıştır. Daha sonra özelleştirme çalışmaları ile bu başarılı uygulamada değişime uğramıştır. Bunların dışında Türkiye’de uzun süredir, kasaplık piliç üretimi, domates başta olmak üzere birçok sebze ve meyve üretiminde sözleşmeli üretim uygulaması söz konusudur. 2015 yılından sonra sanayide işlenen süt alımları için sözleşmeli ilişkiler zorunlu hale getirilmiştir.

***

Türkiye’de bu alanda yasal bir düzenleme eksikliği olduğu iddiası da doğru değildir. 30 Haziran 1996’da Tarım Bakanlığı bir tebliğ yayınlamıştır. 1998 yılında tebliğde değişiklikler yapılmıştır. 2008 yılında “Sözleşmeli Üretimle İlgili Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” yayınlanmıştır. 2014 yılında da bu yönetmelikte bazı değişiklikler yapılmıştır. Süt işlenmesinde sözleşmeli üretimi zorunlu hale getirilen yönetmelik 2015 yılında yayınlanmıştır. Yönetmelik ve tebliğ gibi düzenlemeler yerine konuda özel bir yasa çıkarma fikrine karşı olduğumuz anlaşılmasın. Ancak, Türkiye’de ve dünyada sözleşmeli tarım uygulamalarına yakından baktığımızda, sözleşmeli tarım uygulamalarında temel sorun yasal düzenleme eksikliği değildir. Temel sorun, sanayici, ihracatçı, tüccar vb. az sayıda ve çoğu kez örgütlü bir yapıda olan alıcılar karşısında, çok sayıdaki küçük üretici arasındaki pazarlık gücü eksikliğidir. Bu konu üzerinde yaptığımız yayın ve bu köşede yayınlanan makalelerde daha öncede gündeme getirilmiştir.

***

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de üreticilerin örgütlü oligopol yapıdaki alıcılar karşısında pazarlık gücünün düşük kaldığını tüm üretim alanlarında gözlemleyebiliriz. Örneğin, üretimin neredeyse tamamı sözleşmeli olarak gerçekleştirilen kasaplık piliç üretimi incelendiğinde konu daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye’de kasaplık piliç sektörü 1992 yılında örgütlenmeye başlamış 1992 yılında kurulan "Damızlık Tavukçuluk Derneği”, 1994 yılında beyaz et sanayicilerinin de katılımı ile “Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği" (BESD-BİR) kurulmuştur. 2020 verilerine göre derneğe kayıtlı 21 sanayici bulunmaktadır. Dernek verilerine göre bu sanayiciler sayıları 15 binin üzerinde kasaplık piliç üreticisi ile sözleşmeli ilişki içerisindedir. Bu verilere bakıldığında iki taraftan hangisinin daha güçlü olduğu ve sözleşme ilişkilerinde fiyat başta olmak üzere üretim koşullarını saptamada hangi tarafın pazarlık gücünün daha yüksek olduğu anlaşılacaktır. Bu yapı dikkate alındığında, yasal düzenleme yapılması, bakanlığın devreye girmesi ve üretici hakem heyetleri oluşturulması benzeri uygulamalar karşılaşılan sorunlara çözüm getirmeyecektir.

ÜRETİCİ BİRLİKLERİ’NİN YENİDEN YAPILANMASI

Mevcut yapı içinde üretici birliklerinin işleyişinin yeniden düzenlenmesi olası bir çözüm gibi gözükmektedir. Türkiye’de 2005 yılında 5200 sayılı Üretici Birlikleri Yasası yürürlüğe girmiştir. Mevcut üretici birliklerinin yapılandırılması yanında yeni üretici birlikleri kurularak ürün pazarlaması konusunda üreticiler adına hareket edecek kurumlar oluşturulması amaçlanmıştır. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre halen 345652 üyesi olan 869 üretici birliği bulunmaktadır. Ayrıca süt, kırmızı et, kanatlı hayvan eti, yumurta, bal, meyve, tarla bitkileri, su ürünleri yetiştiricileri ve deniz ürünleri avcıları olmak üzere 9 adet üretici merkez birliği mevcuttur. Bu örgütlerin en önemli fonksiyonunun sözleşmeli tarım uygulamalarında üretici adına etkili rol almak olması gerekmektedir. Ancak hem ilgili yasada hem de uygulamada bu yönde bir düzenleme ve bir faaliyet söz konusu değildir.

***

Konu ile ilgili yasanın birlik görevlerini sıralayan 5. maddesinde ancak 15.sırada “Sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek ve bununla ilgili faaliyetleri koordine etmek” şeklinde bir bend yer almıştır. Bu amaç ve fonksiyonun öncelikle bir temel fonksiyon olarak gözetilmesi gerekir. Gerçekten sözleşmeli tarımın sürdürülebilir tarımın ana modeli olması isteniyorsa, 5200 Sayılı yasada bu yönde değişiklik yapmak, sözleşmeli tarım yasasının yürürlüğe girmesinden daha önemlidir. Birliklerde, birlik temsilcisi, bir hukukçu ve deneyimli bir teknik elemandan oluşan bir pazarlık komitesi oluşturulmalıdır. Bu komite sözleşme öncesi, uygulaması ve sonrası süreçleri birlik üyesi üreticiler adına hukuki olarak yürütme yetki ve sorumluluğunda olmalıdır. Öncelikle sözleşmelerin hukuki ve teknik olarak her iki tarafın çıkarları gözetilerek hazırlanması önemlidir. Sözleşmenin uygulanması sırasında gerekli gözetim ve denetlemeler yapılmalıdır. Sözleşme sonunda çıkacak hukuki ve teknik bir anlaşmazlıklarda bu komite birlik adına gerekli işlemleri yürütme yetkisinde olmalıdır.

***

Gerçek çözüm için üreticilerin çözümü sürekli başkalarından beklemek yerine, dünya örneklerinde olduğu gibi, kendi çıkarlarını koruma bilinciyle örgütlü hareket etmenin önemini idrak etmelerinden geçmektedir.