Stagflasyon
Enflasyon tehlikesi deniyor ya, işte 'o eşik' çoktan aşıldı, kitabın ortasında kaldı.
İçe 'kapanan' + borca batmış hallerdeyiz. Durgunluk içinde enflasyondur yaşadığımız.
Diğer adıyla “stagflasyon” deniyor; enflasyon yangınsa, stagflasyon yanardağdır.
Bireysel kredi talepleri işletme kredileriyle yarışıyor, kredi kartıyla çevrilen bir hayat yaşıyoruz!
Buna karşılık piyasada “yaprak kımıldamıyor”; almayana borç, olmayana zam yazıyoruz.
Dolaylı vergiler, tekele zam, yüksek kredi faizleri, bindirin üstüne işsizliği, sıyırsın şaftlar!
Fakat bundan daha ağır şartlar; imalat fiyatları % 38, ara mal fiyatları % 42 artmış durumda.
Nisan ‘21 Türkiye’si; 1 yılda temel malların %23,13 artışını, % 17.77 enflasyonu tescil etti.
Tüketici güven endeksi gerçek anlamda yükselmiyor, satın alma gücü giderek düşüyor…
Açıktır ki: ihracatın maliyetini azaltmadan finansal maliyetleri dizginlemek zordur.
Hammadde ve ara malı tedariki büyük oranda ulusal kaynaklardan karşılanmalıdır.
Bankalar, karlılıkta, imalat sanayine fark atmakta buna karşılık takipteki alacaklarının tahsilatını "satmaktadırlar"! Bu tablo kalkınan değil rant paylaşan bir ülkenin tablosudur.
Üreticinin, hane-halkının, devletin borçluluğunu azaltmanın bir yolu giderlerini azaltmaktır.
Disiplinli bütçe şarttır. O arada, vergi ve harçlar piyasa hatırına makul düzeyde tutulmalıdır.
Öte yandan, yılın ilk çeyreğinde sanayi ve ihracata dayalı yüzde 7’lik büyüme umut vericidir, özellikle de % 64,4 oranında kaydedilen makine teçhizat yatırım artışı, üretimde toparlanmanın bir işaret fişeğidir, ancak, gelir dağılımındaki “uçurumlar” gelirin tekrar üretime dönmesi açısından ferahlatıcı olmayıp, sürdürülebilir bir büyüme için, süreğen sorunlarımızın çözümü gerekmektedir.
Türkiye’nin ihtiyacı olan yatırım ve üretim seferberliğidir. Kamuculuktur. Planlamadır.
Açıktır ki, borsayla kalkınma olmaz, “sıcak paradan” yatırım doğmaz.
Üstüne bir de siyasetin dilini ağırlaştırırsan ve yasa-dışılıkla etkili mücadele edemezsen; Türkiye’nin politik (faiz) riskini yükseltmeye teşne çevrelere gün doğar; turizmi dalında kırar, doğrudan yabancı yatırımı yolundan alıkoyar, dış satım olanaklarını doğmadan boğarlar…
Sorunlarımız yapısal: Üretim, teknoloji, istihdam! Tasarruf anahtar, kamu yatırımı manivela!
Gerçekten açıklanan tüm paket ve programların bir ucunda, makro istikrar vardır…
Vardır ama, bu noktada bize her şey dipsiz, dizginsiz özelleştirmeleri hatırlatmaktadır!
Fiyatlar genel düzeyini dengeleyecek kamu üretim gücünü yeterince değerlendiremiyoruz.
Maliyet enflasyonunu, ulusal ölçekte ve küçük girişimcileri desteklemede kullanmıyoruz.
Türkiye bir vatan savaşında! Dış politikada ve iktisadi ilişkilerde çetrefil sorunlar var.
Geçen gün oturdum bazı kavramlara karşılık yazdım:
Devalüasyon: morfin; hiper-enflasyon: morg; moratoryum: cenaze töreni!
Bütün bunlar bizden uzak olsun… Fabrikalar, tarlalar bereket dolsun, çarşı-pazar şen olsun!
Nihayet, güçlü bir Türkiye, durgunluk içinde enflasyonu hayatın çıkarmalıdır.
Enflasyon yangınını söndürmeli, stagflasyon yanardağından uzak durmalıyız…
Tarımın, ulus-devlet için yaşamsal önemi kabul edilmeli, gereği icra edilmelidir.
Esnaf ve sanatkarlar gözetilmeli, yurt genelinde kooperatifler geliştirilmelidir.
İşletmeler, küçük-büyük demeden teşvik edilmeli, maliyetler açısından desteklemelidir.
Türkiye her türlü zorluğa karşın “büyük düşünmeli” yükselen ekonomilerle ticari ilişkilerini yoğunlaştırmalıdır.
Katma değer ve üretkenlikten oluşan yapısal dönüşüm katsayımızı artırmak zorundayız.
Ve…Sanayileşme esastır, sanayi toplumu olma yolunda eğitimle emekle adımlar atmalıyız!.