Stalin’e büyük elveda

Maksim Gorki, “Halkı, ancak halkın içindeysen görürsün” demişti…

Ülkemizde “Sislerin İçinde” (2012), “Uysal Bir Ruh” (2017), “Donbass” (2018) gibi filmleriyle tanınan Belarus doğumlu yönetmen Sergey Loznitsa, çok sayıda belgesel çalışmaya da imza atan, bu alanda da iddiasını sürdüren bir isim. Joseph Stalin’in cenaze törenini yansıtan 2019 yapımı iki buçuk saatlik son belgeseli “Devlet Töreni” ise Loznitsa’nın belki de en tartışmalı filmi.

Öncelikle belirtilmesi gereken nokta, Loznitsa’nın Stalin’den hiç hoşlanmayan, onu “zorba”, “tiran” vb. olarak gören bir sinemacı olduğu. Ancak bunu belgeselin kendisinden anlamak, o yönde belirtiler, mesajlar bulmak mümkün değil. Yalnızca kapanış jeneriğinde yer alan, “Stalin zamanında şu kadar insan öldürüldü, şu kadarı çalışma kamplarına gönderildi” türünden birkaç satırlık klasik anti-komünist propaganda klişesi ve filmin sonuna eklenen, Loznitsa’nın İtalyan yönetmen Pietro Marcello’yla yaptığı yaklaşık 20 dakikalık zoom söyleşisi bu konuda fikir veriyor seyirciye. Ama bu “ekler” olmasa, tümüyle o dönemde çekilmiş dokümanter görüntülere dayanan “Devlet Töreni” baştan sona Stalin’e büyük saygı gösterisi olarak da algılanabilir ki filmin nesnel yapısı, kurgusu ve çıplak içeriği tümüyle bu yönde.

ÜLKEYE DAĞILAN 200 KAMERAMAN

Stalin’in Sovyetler Birliği’nin en ücra köşelerine kadar anonslarla, gazete ve radyo haberleriyle duyurulan ölüm haberi ve sonrasındaki cenaze-saygı törenleri ülkenin dört yanına dağılan 200 kameraman tarafından kayda alınmış o dönemde. Stalin, 5 Mart 1953’te ölmüştü; çekimler 6-19 Mart arasında gerçekleştirilmiş ve Sergey Gerasimov, İlya Kapalin gibi Sovyet sinemasının en yetenekli yönetmenlerinin liderliğinde “Büyük Elveda” adlı bir belgesel hazırlamak için kollar sıvanmış. Cenazeden bir ay sonra tamamlanan 40 saatlik belgesel yalnızca dönemin Sovyet yöneticilerince izlenmiş ve açıklanmayan nedenlerle rafa kaldırılmış. Ülkenin her yerinde çekim yapılan ve VGIK-Rusya Devlet Sinema Enstitüsü mezunu olan Loznitsa’nın belirttiği üzere kameramanların gerçekten olağanüstü işler gerçekleştirmiş olduğu belgesel, sonra unutulup gitmiş. Daha doğrusu, unutulmamış da adı konulmamış bir sansüre ve yasaklamaya uğramış. Stalin sonrası Sovyet yöneticilerinin, özellikle de SBKP’nin 1956’daki meşhur 20. Kongresiyle başlatılan destalinazyon sürecinde “Büyük Elveda”ya “korkunç tehlikeli bir malzeme” muamelesi yapmış oldukları anlaşılıyor.

1980’lerin sonlarına doğru başlatılan Glasnost-Perestroyka kampanyasıyla birlikte SSCB’nin çöküş ve dağılma dönemine girmesi üzerine arşivden bir şekilde çıkartılan belgeseli ana malzemeyle birlikte yeniden elden geçiren Loznitsa sonunda “Devlet Töreni”ni ortaya koymuş.

STALİN’İ HALKIN İÇİNDEN GÖRMEK

İki buçuk saatlik filmi izlerken, meydanlardaki, caddelerdeki, fabrikalardaki, kışlalardaki, tersanelerdeki, tarlalardaki on milyonlarca insanın Stalin’e yönelik saygı ve sevgisinin ekrandan taştığı söylenebilir. Resmi anonslar dışında hiçbir konuşma içermeyen, deyim yerindeyse “sessizliğin” egemen olduğu “Devlet Töreni”, Stalin figüründen kaynaklanan çok ilginç bir enerji barındırıyor ve bu enerjiyi yayıyor. Gorki’nin yazının girişinde alıntıladığım cümlesindeki gibi belgeselde öncelikle görülen şey posterleriyle, heykelleriyle, tabutundaki haliyle Stalin’in kendisi ama halkın içine giren kameralar da doğrudan halkı ve halkın gözündeki Stalin’i görüyor.

Marcello’yla söyleşisinde “Stalin bu insanlar için bir simgedir, hepsinin içinde biraz Stalin vardır ve hepsi totaliter yıkım aygıtının birer parçasıydılar” gibi laflar eden Loznitsa ise bu görkemli tarihsel malzemeye, evet bizzat kendisinin deyimiyle bir tutam ahmaklık serpiştirmiş oluyor.

BU MARCELLO, İŞTE O MARCELLO

Loznitsa’yla söyleşi yapan Pietro Marcello ise ayrı âlem… 7 Ocak 2001’de bu köşedeki “Başarısız Bir Martin Eden uyarlaması ” başlıklı yazımda “Bu denli güçlü, sarsıcı, derinlikli bir romandan yapılabilecek en zayıf uyarlamalardan birine imza atmış İtalyan yönetmen. ‘Martin Eden’ çizgi romana da aktarılmıştı; acaba diyorum Pietro Marcello, o güzelim romanı okumaya zahmet etmeyip yalnızca çizgi romana göz gezdirmekle mi yetindi?” demiştim.

Bu Marcello, işte o Marcello… Loznitsa’yla söyleşisinden de açıkça görülüyor ki Marcello’nun siyasi tarih bilgisi ilkokul düzeyinde. Yani Jack London’ı, Martin Eden’ı falan anlaması zaten ihtimal dışıymış.