Şu an bütün yollar Pekin’e çıkarken !
Avrupa’dan Çin’e siyasetçi trafiği son haftalarda ne oldu da bu kadar yoğunlaşıverdi birdenbire! Daha 3 ay önce, “Kovid-19 yasaklarını kaldırdı. Batıyı hasta edecek” iddiasıyla Çin’i kara listeye alması için Avrupa’yı zorlayan Washington bu siyasetçi akınını endişeyle izliyor. Zaten ‘kara liste’ çabası da başarısız kalmış, ocak ayında toplanan bir AB konferansı Çinli yolcuların uçak tuvaletlerindeki atıklarına ara sıra bakmaktan öte bir karar almamıştı.
Fransa Devlet Başkanı Macron, yanında AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Çin’de yatırıma can atan 60’ı aşkın milyarder - aralarında Airbus ve Fransız enerji devi Électricité de France’ın CEO’larının da bulunduğu - iş adamıyla birlikte Pekin havaalanında indiğinde ilk sözü “Avrupa’nın Çin’le ekonomik işbirliğinden kopmaması” oldu. Ayrıca Ukrayna konusuna da değindi: Çin, Rusya’yı sağduyuya döndürmeliydi.
Macron’un bu iş adamı çıkartması ilk değil: Almanya Başbakanı Olaf Scholtz ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel de iş adamı ordusunun başında bir kaç ay önce Çin’e koşmuşlardı. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez de bir ticaret heyetiyle onları izleyecekti.
Üç aydır aniden yoğunlaşan bu trafik öncesi yıllar ise şuna sahne oldu: Trump döneminde tırmanan ABD-Çin arasındaki gümrük ve yaptırım çatışmaları ve Biden iktidarıyla daha da soğuyup durgunlaşan ABD-Çin ilişkileri. Kovid-19 döneminde Batı’daki kadar olmasa da Çin’de de yavaşlayan ekonomi sonucu hacmi küçülen karşılıklı ticarete, Washington’un ‘Kovid-19 yayan sarı tehlike’ dezinformasyon ve ekonomik bazı yaptırımları eşlik etti.
TRUMP VE KOVİD-19 DÖNEMİNDE ÇİN - BATI İLİŞKİLERİ
Öte yandan ABD ile bütün bu gerilimlere ve Washington’un Brüksel’i “Pekin tehlikeli, ona bağlanmayın, alttan alta sizin aleyhinize uğraşıyor, kesin yatırımlarınızı” şeklindeki baskılarına rağmen Avrupa-Çin ilişkileri Trump döneminde yine de ısındı da ısındı. Karşılıklı yatırımlar zirve yaptı ve ticaret hacmi 1 trilyon dolara yaklaştı. Hatta Trump giderken, Macron ile Merkel’in onayıyla Avrupa ve Çin yüz milyarlarca avroluk bir stratejik yatırım anlaşması imzalamışlardı. Pekin’in büyük önem verdiği bu anlaşma ABD’nin gözünde ise bir dikendi. Avrupa’yı yeniden kazanmayı dış politikasının direği yapan Biden ekibinin iktidara gelmesiyle, 2021’den itibaren bu anlaşma bir kenarda öylece duracak ve AB-Çin ilişkileri durgunlaşacaktı.
Ancak Kovid-19 dönemi ve sonrası dünya, Avrupa açısından sancılı bir döneme girdi. ABD’nin küresel yaptırımlarıyla tetiklenen enerji krizine Ukrayna çatışmasının da eklenmesi Avrupa’yı hala her gün derinleşen stratejik bir ekonomik krize sürükledi. Son aylarda Brüksel, 1,5 milyarlık pazara sahip dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmadan bu krizi aşamayacağını her gün daha fazla hissetmeye başlayacaktı. Çünkü Avrupa bir süredir maliyet artışı, hammadde ve yarı mamul madde sıkıntısı ve pazar sıkıntısının hepsini birden bir arada yaşıyor. Bunun üstüne bir de Beyaz Saray’ın son enflasyonla mücadele planıyla Avrupa mallarını kısıtlaması ve FED’in agresif faiz artırma politikasının küresel finans sistemine ve avroya vurduğu darbe de ekleniyor.
ARTAN TRAFİĞİN NEDENLERİ
Bütün bunlar AB’nin Çin ekonomisine olan ihtiyacını arttırıyor. Çin hükümeti de zaten, 2022’nin son aylarında ardı ardına açıklamalarla, Kovid-19’dan çıkan Çin’in yüzde 5’e yakın yeni bir gelişme dönemine girmekte olduğuna, Brüksel’in Washington’un engelleyici girişimlerine kulak vermemesi gerektiğine ve Avrupa’yı içine düştüğü yeni ekonomik krizden ancak Çin’in dev pazarına açılmasının kurtarabileceğine dikkati çekiyordu. Son aylarda Pekin’e yoğunlaşan ve bugünlerde Macron’la süren yoğun trafik Çin’le yeni bir ekonomik ısınma döneminin başlamakta olduğuna işaret ediyor. Ancak Washington bunu böyle görmek istemiyor, Biden yönetimi, “Fransa Çin ekonomisine yaklaşıyor” diyeceğine, “Fransa Çin’in önünü kesme yanlısı değil” diye tanımlamayı tercih ederek, kafasını kuma gömüyor.
Hatta daha da öteye giderek, Avrupa’dan Çin’e artan bu ziyaretleri Ukrayna konusuna yönlendirme uğraşında. Macron’un, Avrupa-Çin ekonomik yakınlaşma konusundan ziyade, Çin Devlet Başkanı Şi’ye “Rusya’ya baskı yap, Rusya’yla anlaşma” demesini istiyor. CNN ve New York Times gibi neocon medya organları, “Çin’e ekonomik açıdan bağımlı hale gelmeyin” diye artık her gün ‘uyarıyorlar’. Ki bu görüşü AB içinde de savunan Biden dostları mevcut.
MACRON - VON DER LEYEN FARKI
Ama Scholtz’dan sonra Macron’dan da bu konuda biraz ümidi kesmiş olacaklar ki, son günlerde AB Komisyonu Başkanı von der Leyen’e bel bağladılar. Bu son Pekin ziyaretinde “Van der Leyen Macron’un aksine sert’ davranacak” diyorlar. Hatta Biden yanlısı Avrupa medyası şu başlığı bile attı bugün: “Pekin Macron’un önüne kırmızı halı sererken, Von der Leyen’e ise ABD’nin fino köpeği muamelesi yapıyor.”
Pekin’in gelecekte NATO Genel sekreter adayı olarak gördüğü Von der Leyen geçen hafta Brüksel’de bir konferansta yaptığı konuşmada, Avrupa’nın Çin’e yakınlaşmasının, Çin’in Rusya’ya karşı tavrı tarafından belirleneceğini söylemişti. Von der Leyen da Washington gibi, Macron’un Pekin’de Şi ile görüşmesinin ekonomi değil, Rusya’ya baskı ağırlıklı olmasını istiyor.
Von der Leyen konuşmasında ayrıca bazı teknolojik Avrupa ürünlerinin Çin tarafından askeri alanda kullanılabileceğine dikkat çekerek, yapay zeka, mikro elektronika, robot, quantum bilgisayarları ve biyoteknoloji ürünlerin Çin’e ihracatına kısıtlamalar getirilmesini savunmuştu. Ayrıca Pekin’in “insan haklarına uymadığı takdirde” ticari yaptırımlara çarptırılmasını istemişti. Mesela Hollanda geçtiğimiz haftalarda Washinton’un etkisiyle Çin’den çip alımını bir süre durdurmuştu.
Von der Leyen’in bu sözleri Çin yönetiminde tepki yarattı. Çin hükümetine yakın çevreler “Tam Pekin’e ziyaret öncesi bu lafların dostça bir tutumu yansıtmadığını” ve bunlarla, Ukrayna konusunda “Avrupa’yla aynı tavrı alması için Çin’e baskı ve tehdid uygulandığını” söylediler. Aynı çevreler Rusya-Ukrayna konsunda Çin’in nötral tavrının Rusya’yı ikna konusunda arabuluculuk açısından işe yaradığını ve Çin-Avrupa ekonomik ilişkilerinin “Rusya-Ukrayna meselesiyle rehine alınmak istendiğini” belirttiler.
Macron’un Çin gezisine von der Leyen’i katmasını Avrupa’nın birliğini yansıtmak niyetine bağlayanlar çok. Bunda Moskova’daki son Şi-Putin zirvesinde Çin ve Rusya’nın daha da yakınlaşması ve Pekin’in Ukrayna barışını öngören 12 maddelik planı üzerinde anlaşmaya varılması da etkili olmuş olabilir. Yani Macron, Scholtz gibi Çin’le ekonomik ilişkileri düzeltmek amacıyla gitmesine rağmen, gezisine Ukrayna konusunu da katarak ve van der Leyen’i yanına alarak, ABD ve AB’nin Ukrayna politikasıyla dengelemek istemiştir. En azından Biden medyası “Macron Çin’le ekonomik yakınlaşmayı önleme yanlısı değil” diyerek, gerçeğin bir yönünü teslim etmiş oluyor. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrel da Çin’le ekonomik ilişkileri geliştirme konusunda, Von der Leyen’in aksine Macron’la benzer düşünceleri savunuyor.
YENİDEN ÇİN’E YAKINLAŞMA MI YOKSA DENGE Mİ ?
Yoğunlaşan son trafik, Avrupa’nın yeniden yavaş yavaş Çin’e yakınlaşma rotasına girdiğini gösterse de, henüz Brüksel’in ABD’nin Çin karşıtı politikasıyla Çin’e yakınlaşmanın artan cazibesi arasında, iki arada bir yerde bulunduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Kuşkusuz Çin’in 12 maddelik Ukrayna barış planı Macron ve Leyen’in Şi Cinping ile görüşmelerinde önemli bir yer tutacak ve Von der Leyen, Macron’un aksine ekonomiye değinmeyecek. Ama geziye eşlik eden, Airbus patronu da dahil olmak üzere 60 dev işadamı, oraya Rusya’yı görüşmeye gitmediler herhalde.
Şi Cinping konuşmasında Macron’un ziyaretinin, üç yıl araya rağmen, iki ülke arasındaki yakınlık ve koordinasyonu vurguladığına değindi. Çin hükümeti ayrıca, ziyaretin ABD’nin isteğinin aksine, Avrupa’yla Çin arasındaki ekonomik yakınlaşmaya odaklaştığını belirterek, Macron’un uzun aradan sonra Pekin’i ziyaret eden ilk Avrupalı lider olduğuna ve diğer AB liderlerinin de onu örnek alacaklarına dikkat çekti. Çin’in Ukrayna barışında ve nükleer bir kriz ihtimalinde kilit rol oynadığı belirtildi.
Ekonomik kriz ve savaş içinde Avrupa’nın yeni yollar bulmaya ihtiyacı derinleşiyor ve Çin bu konuda vazgeçilemez olanaklar sunuyor. Şu örnek bile tek başına buna yeter: enerji krizi AB’nin yeni kaynaklar arayışı içinde kıvranmasına yol açtı. Yeşil enerji kaynaklarına yöneliş var, sorunu kökünden çözemese de.
2030’a kadar enerjisinin yüzde 40’ını yeşil enerjiye çevirebilmesi için Çin’e ihtiyacı var Brüksel’in. Bunun için gerekli nadir maddelerin yüzde 98’i ve lityum maddesinin yüzde 97’si Çin’de üretilebiliyor. Hele hele, 1,5 milyarlık bir pazarı yok saymak hiçbir kapitalistin akıl karı olamaz. 850 milyar avroluk mevcut ticaret hacmini de.
Ukrayna barış planı için Rusya’ya giden Çin lideri Şi Cinping, ekonomik yakınlaşma planı için Çin’e giden Avrupa liderleri ve ‘gitmeyin’ diye hepsinin ardından Brüksel’e koşturan bir Washington. İşte bu şu an dünyanın durumu.
Uçaklar bugünlerde hep Batıdan Doğuya doğru hareket ediyor!