Sudan: Yeni moda 'Arap Baharı' mı?

Sudan`da kitle gösterilerine askeri darbenin de eklenmesi sonucu 30 yıllık devlet Başkanı El Beşir devrilmiş, yerine, darbe liderlerinden general Bin Avf gelmişti. Ama Bin Avf, `İstediğimiz bu değildi, sivil hükümet istiyoruz, El Beşir hükümetinin restorasyonunu değil` diyen göstericilere 2 gün bile dayanamadı. İstifa ettirildi. Yerine orgeneral Abdulfettah el-Burhan getirildi. Sokaktan esen rüzgar güçlü, generaller uzlaşmadan yönetemiyor.

Böylece Sudan belirsizlik içine girmiştir. Halk yıllardır hep, ister iktidar ister muhalefet olsun gerici anti demokratik liderler arasında sıkışıp kaldı bu ülkede. Şimdi sahnede! Bir bölümü darbeyi alkışlarken çoğunluğu demokratik seçim hükümeti istiyor.

Ancak Sudan`ın Kuzey Afrika`daki konumu ve enerji kaynakları nedeniyle, ABD ve hâlâ kurmakla uğraştığı Arap NATO`su (İsrail, Suudiler, Birleşik Arap Emirlikleri.....) bambaşka planlar içinde. Kuzu postuna bürünmüş kurt gibiler, amaçları halkı kendi lehlerine kullanmak.

BÖLÜNEN VE AMBARGO UYGULANAN ESKİ SÖMÜRGE SUDAN

1865`lerde önce, İngiliz generali Gordon`un kanlı toplarıyla sömürgeleştirildi Sudan. II. Dünya Savaşı sonrası Numeyri döneminde Amerikan etkisine girdi. 1989 sonrası El Beşir hükümetleri dönemince ABD`ye görece bir mesafe koydu. Batı bunun üzerine El Beşir`i soykırımcı terörist ilan etti, Lahey`de yargılamaya kalktı.

ABD, 2011`de Kuzey Afrika`da `Arap Baharı` ve müdahale taktiğiyle yayılma hamlesi başlattı. Sudan çok önemli hedefti. Aynen Suriye ve Libya`da yaptığı gibi binlerce silahlı militanı eğiterek Sudan`ın üzerine saldı ve böldü: Sudan ve Güney Sudan! Petrolün yüzde 75`ine sahip Güney Sudan ABD etkisine girerken Çin yatırımları bir süre hedefe oturtuldu.

EL BEŞİR`İN EKSEN KAYMALARI

Siyasal İslamcı El Beşir`in ABD sicili hep zigzaglıdır. Bu defa 7 yıl önceki bölünme ve baskılar üzerinde etkili olacaktı. 3 yıl önce El Beşir petrol gelirlerinin azalması, ekonomik abluka ve sıcak para krizi sonucu saf değiştirdi! Suudilere yanaştı ve Yemen savaşında onlara asker sağladı. Asker başına 10 bin dolar aldı! Bu eksen kayması üzerine Washington El Beşir`e karşı tavrını biraz yumuşattı, yaptırımları azalttı.

Ancak bu dönem, ABD Suriye`de yenilince sona erecekti. Sudan yeniden ABD`ye zararlı rotaya döndü. Çin`le büyük yatırım projeleri imzaladı, Rusya ile yeniden anlaştı. Türkiye ve Katar`a daha da yaklaştı. Avrasya`ya yaklaşması onu Suriye ile barışmaya itecekti. Suriye`nin yeniden İslam Örgütü`ne alınması için geçen Aralık`ta Esad`ı ziyaret eden ilk sünni Arap lideri oldu!

Bütün bunlar ABD ve Arap NATO`sunu hiç sevindirmedi. Suudi Arabistan ve İsrail, son dönemde Sudan`ın İran`dan askeri yardım almasından ve Türkiye ve Katar`la iş anlaşmaları yapmasından da rahatsız durumdaydılar. Zaten önce İngilizlerin soyup soğana çevirdiği sonra da Washington`un ikiye böldüğü bu zavallı ülkeye ekonomik yaptırımlar arttırıldı ve İsrail-Suudi cephesi tarafından sıkıştırıldı. Abluka Venezuela`dakini de kat kat geçti. Bunlara vurguncu ve kemer sıkmacı iç politikalar da eklenince, uzun yıllar çeşitli El Beşir hükümetlerini yüzde 80`lere varan oylarla desteklemiş bulunan fakir halk hızla daha da fakirleşti ve sonuçta isyan etti.

DARBEDE ABD, İSRAİL VE SUUDİ PARMAĞI

Öte yandan El Beşir diktatör olmuş veya olmamış; ABD için mesele bu değildi. Sudan`da zaten demokratik lider pek yoktu. İngiliz işgalinden beri diktatörlükleri bizzat bu dış güçler orada besleyip güçlendirmişlerdi. Mesele, diktatörlük bahanesiyle ABD ve Suudilere daha yakın bir iktidarın getirilmesiydi. El Beşir durumu gördü. Son aylarda demeçlerinde ABD`nin Sudan`ı 7 parçaya bölmeye çalıştığını, İsrail`le kendisini anlaşmaya zorladıklarını sürekli söylemeye başlamıştı.

Suriye ziyareti sonrası İsrail`in Mossad`ının kontrolünde Almanya`da bir araya gelen Suudi temsilcileri ve Sudan istihbaratı şefi Salah Goş, El Beşir`i devirmeyi konuştular. İsrail`in Orta Doğu konusundaki resmi eğilimlerini yansıtan Kudüs Postası gazetesi de bu toplantıya değinirken, Salah Gosh`un darbeden sonra suçlamalar üzerine istifa ettiğini yazdı.

Mısır`da sürgünde bulunan Sudanlı İslamcı-Batıcı eski liderlerden Sadık el Mahdi kitle hareketini etkilemek amacıyla bu arada bir kaç ay önce Port Sudan limanına gönderildi. Kızıldeniz`deki Port Sudan limanı gösterilerin en önce başladığı yerler arasında yer aldı.

Bin Avf`ın yerine başkan yapılan Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, yıllardır Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile çalışmış bir isim. Aniden tavır değiştiren BAE cumartesi günü `kardeş Sudan halkına` yardım yapacağını açıklayarak Burhan`ı kutladı.

Aynı şekilde Suudi Arabistan da yaptırımdan aniden vazgeçerek, Sudan`ın güvenlik ve istikrarına katkıda bulunacağını, derhal petrol, buğday ve ilaç yardımı göndereceğini duyurdu ve Orgeneral Burhan`ı kutladı.

Geçici yönetici konseyin görüştüğü ilk ülke ABD oldu: Konsey Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo dün Hartum`daki Amerikan maslahatgüzarıyla uzun uzadıya görüştü.

Kudüs Postası`nda İsrail`in hararetle destek verdiği, ancak sivil hükümete geçiş istediği kaydediliyor. Suudilerin El Arabiya televizyonu da darbeyi destekledi.

Avrupa ve İran medyasında Burhan ve Dagalo hakkında şu bilgiler yer alıyor:

"Yeni başkan Orgeneral Burhan, Cancevit komando çetelerinin BAE parasıyla Suudiler için Yemen`de savaşmasına aracılık etmiş. Cancevit katil çeteleri sonradan paramiliter Çevik Takviye Gücü ismi altında Dagalo`nun komutanlığında toplanıyorlar. Bu çevik güç, daha önce Sudan`ın güneyindeki kanlı çatışmalarda, Darfur`daki katliamları gerçekleştiren komando gücü! Askeri darbeyi de asıl bu güç gerçekleştirdi. Şimdi iktidarda bu güç var, Burhan ve Dagalo ikilisi. Göstericiler bu ve benzeri askeri örgütlenmelerin kapatılmasını talep ederlerken, El Beşir`in `diktatörlüğünden` yakınan ABD ve müttefikleri bu güce yardım etmek için aniden kuyruğa girdiler!"

Sudan`daki darbede Arap NATO`su aracılığıyla ABD parmağı olduğu açıktır. ABD ana medyasının ağzından neredeyse salyalar akıyor sevinçten bir kaç gündür.

El Beşir

HALK HAREKETİNİN RENGİ TURUNCU DEĞİL

Sudan ve Cezayir`deki bu son halk hareketleri Amerikan kontrolünde bir yeni moda `Arap baharı` değildirler. Evet, ABD sızmasından tamamen arınmış da değillerdir ama Washington, sivil hükümet ve darbecilerle uzlaştırma çabalarıyla denetim sağlamaya uğraşsa da sağlayamamıştır. Sudan kitle hareketi parçalanmış yapısına ve dış etkiye açık zaaflarına rağmen, son tahlilde, yoksulluğa ve anti demokratik yönetime karşı haklı ulusal bir halk protestosu niteliği taşıyor. En azından şu ana kadar bu böyle idi. Sudan son aylarda, çalışanların maaşlarını bile alamadıkları kadar derin bir krize düşmüş, düşürülmüştü.

Gösterileri organize eden Sudan Profesyoneller Birliği cephesinde de bir miktar mali yardım alındığı ve yabancı diplomatların gösterileri ziyaret ettiği iddiaları varsa da bunlar önemsiz çaptadır. ABD, halk hareketini kontrol edememiştir.

Şu yeni durumu görmek gerekir: Washington artık Kuzey Afrika`da, 2011 döneminin aksine, `Turuncu devrim` veya `Arap baharı` tarzında müdahaleler yapmada zorlanıyor! Koşullar değişti. Cezayir`de de durum şu an böyle. Orada da haklı halk hareketini kendi kuyruğuna takamadı.

Bu yeni durum hem ABD`nin güç kaybından, hem de imajından kaynaklanıyor. 2011`deki Obama dönemine kıyasla, ABD`nin Kuzey Afrika`daki imajı çok çok daha negatif durumdadır. Orta Doğu ve Kuzey Afrika`da güç dengelerinde 2011`e kıyasla Washington aleyhine önemli değişmeler olmuştur.

Ayrıca şu da çok önemli: Avrupa, 2011`de Libya, Tunus ve Mısır müdahalelerini desteklemişti ama bugün Kuzey Afrika`da ABD`nin yanında değildir. Özellikle Almanya ihtiyatlı ve karışmak istemiyor. Avrupa Birliği, Kuzey Afrika`dan yeni bir göç dalgasının, kendisini siyasal açıdan istikrarsılaştıracağının ve AB entegrasyonunu engelleyeceğinin artık bilincindedir.

UFUKTA BELİRSİZLİK

Evet, gerek siyasal gelişmeler ve kurulacak hükümetler açısından, gerekse halk hareketinin geleceği açısından Sudan bir belirsizlik içine girmiştir.

Darbeden rahatsız olan İran, Çin ve Ankara`nın açıklamalarına da bu belirsizlik ve ihtiyatlı bir `bekle gör` politikası yansıdı. Rusya ise daha sert bir dille protesto etti.

Sudan, Çin`in küresel İpek Yolu projesinin tüm Afrika`ya ulaşmasında vazgeçilmez geçiş kapısı. İşte bu kapı rolü hatırlanırsa, Sudan ve Güney Sudan`ın, ABD ve Arap NATO`su gözündeki önemi daha iyi anlaşılır.

Peki, Sudan, Orta Doğu`da artık ağırlığı Avrasya`ya kayan cepheleşmede bu darbeden sonra İsrail ve Suudilerin yanına, kurulmaya çalışılan Arap NATO`suna doğru mu yönelecektir?

Hayır, son darbedeki ABD ve Suudi-İsrail parmağına rağmen, önümüzdeki ilk dönem Sudan muhtemelen; bir tarafta Rusya, Çin, İran, Türkiye ve Katar, diğer tarafta ise ABD, İsrail ve Suudi Arabistan ile olmak üzere, denge politikaları gözetmeye çalışacaktır. Ankara da, Mısır hatasının aksine, Hartum`la iyi ilişkisini devam ettirme eğiliminde görülüyor. Sonrası meçhul.