Sulak alanlarımızı yitiriyoruz!
2040 yılında dünyada su stresi (açık sarı düşük, sarı düşük ile orta arası, koyu sarı orta ile yüksek arası, kırmızı yüksek, koyu kırmızı çok yüksek stres)
2 Şubatta “Dünya Sulak Alanlar Günü”nü kutladık. Bir bakalım, nedir durumumuz?
Dünyada yılda 4.431 milyar metreküp su veya kişi başına yılda ortalama 622 metreküp su tüketime sunulmakta, ancak bunun net olarak 2.400 milyar metreküpü veya kişi başına yılda 337 metre küpü kullanılmaktadır. Bu arz edilen suyun yaklaşık yüzde sekseni tarımsal amaçlarla tüketilmektedir. Bundan on yıl sonra artan nüfus nedeniyle, arz edilecek su miktarının yılda 5.235 milyar metreküpe, net su tüketiminin ise 2.764 milyar metreküpe ulaşması beklenmektedir.
Ancak gerek su arzı, gerekse su tüketiminde kıtalar ve ülkeler arası büyük farklılıklar söz konusudur. Yukarıdaki; 2040 yılı dünya su stresi atlasında bu farklılık açıkça görülmektedir.
Yurdumuzda ise yılda yaklaşık kırk milyar metreküp su kullanıma arz edilmektedir. Bu suyun yüzde 73’ü tarımsal, yüzde 16’sı evsel, yüzde 11’i ise endüstriyel amaçlarla kullanılmaktadır. En çok su tüketen tarım alanlarımızda, genellikle salma sulama yapılmaktadır. Suyu verimli kullanan, damla veya yağmurlama gibi modern sulama yöntemleri, ancak çok küçük bir alanda (tarım alanlarımızın yüzde 8’inde) uygulanmaktadır.
Yıllık toplam su talebimiz kişi başına ortalama 600-650 metreküptür. Bunun sektörel dağılımı; tarımsal 400-500 metreküp, evsel 80-100 metreküp, endüstriyel 50-70 metreküp arasındadır. Bu değerler dünya ortalamalarına yakındır. Ancak; 2030 yıllarına kadar hızla artan nüfusun ve büyüyen ekonominin su taleplerini karşılamak için, kişi başına yılda ortalama 1200 metreküp, toplamda 110 milyar metreküp su arz edilmesi gerekecektir.
TEHDİTLER
Bu tahminlerde sadece suyun miktarına bakıp, suyun kalitesini göz ardı ettiğimize dikkatinizi çekmek isterim. Evsel, endüstriyel ve tarımsal kaynaklı kirlenmeler, sürdürülebilir olmayan su altyapı projeleri, hızla artan nüfus, çarpık sanayileşme ve yapılaşma, içme, kullanma ve sulama suyu temini ve enerji üretimi için aşırı miktarda su çekiminin yanı sıra kontrolsüz saz kesimleri, sazlıkların yakılması ve tahribi, aşırı su kuşu ve su ürünleri avcılığı da sulak alanlarımızı ve sularımızın kalitesini tehdit etmektedir.
Türkiye, özellikle son 30 yıldır etkili olan ve kontrol edilemeyen bu tehditler nedeniyle; biyolojik çeşitliliğin yüksek olduğu, başta su kuşları olmak üzere çok zengin bitki ve hayvan topluluklarının yaşam alanı olan sulak alanlarının yarısını yitirmiştir. Bu kaybın, iklim değişikliği nedeniyle daha da artması kaçınılmazdır. Bu nedenlerle, önümüzdeki en geç yirmi yıl içerisinde, ülkemizde de su sorununun tüm ağırlığıyla kendini göstereceğini söyleyebiliriz. Yukarıdaki atlastan da bu açıkça görülmektedir.
Türkiye; sulak alanlarını yok etme veya kullanılmaz hale getirmedeki becerisine (!) göre, asla su zengini bir ülke değildir. Şu soruyu hep gündemde tutmalıyız; yaptığımız tüm hatalara rağmen, çocuklarımıza, halen mevcudiyetini koruyabilen verimli topraklar, sulak alanlar, binbir çeşit bitki ve hayvanlar bırakabilecek miyiz?
Haydi, rast gelmesin sulak alanlarımızı mahvedenlere!