Süper Lig bitti... Hepimize geçmiş olsun...

2014-2015 Süper Lig sezonu bitti. Bu denli kötü bir sezon yaşamadık. Böyle bir Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş da görmedik. Hepimize geçmiş olsun ama yine de şampiyon takım İstanbul büyüklerinden Galatasaray oldu. Şampiyonluğunu tebrik ederiz. Ancak o da “körler diyarında şaşı” idi. Bunu da bir Fenerbahçeli olarak değil de tarafsız bir yorumcu olarak düşünüyorum. Gelecek sezon ne olacak? Şimdiye kadar ne oldu ise o olacak. Bir taraftan kendisini menajer diye tanıtan komisyoncular bir taraftan basın, kulüplere futbolcu önerecekler. Bu insanlar, transfer ayını umutla beklerler. Benim tabirimle transfer ayı, bir balayıdır. Bazı insanlar, gelişim için kuramadıkları sistemi, transfer hususunda kulüpleri kazıklamak için kurmuşlardır. Yurt dışında ne kadar sorun olmuş, çaptan düşmüş, sakatlanmış, yaşlanmış futbolcular varsa ikinci baharlarını yaşatmak için büyük kulüplere önerilir. Onlar da Türkiye’ye gelmek için fırsat bekliyorlar. Nasıl beklemesinler ki. Adamlarla sözleşme yapıp ülkeye getiriyorsun. Sıradan bir evde oturmak istemiyorlar. Ya Dragos ya da Beykoz Konaklarında oturmak istiyorlar. Kirayı kendileri vermiyor nasılsa. Son model araba da çantada keklik. Evin eşyaları değiştirilir onların zevkine göre. Çocuklarının tahsilleri ayarlanır. Ülkesine gidiş geliş uçak biletleri hazırlanır. Böyle bir ülke nasıl transfer cenneti olmaz ki. Şimdiye kadar ülkemize gelen yabancılar hep böyle olanaklarla geldiler. Yalnız bu kadarla kalsa iyi. Gelenlerin psikolojik durumları, özgeç-mişleri araştırılmadığı için birçok defolu ve kötü alışkanlığı olanlar bile geldi. Verilen rakamları da düşünecek olursanız hele boyut daha da korkunç olur. Emek ile ücretin bu kadar dengesiz olduğu bir çalışma alanı var mıdır acaba? Hele asgari ücret için miting alanlarını dolduran insanlarımızı gördükçe insanın içi bir tuhaf oluyor.  

Bir örnek size. Tabii ki Fenerbahçe’den. Çünkü yıllardır o camianın içindeyim ve iyi tanırım. İki yıl önce Krasic isimli bir futbolcu alınmıştı. Biliyorsunuz. Alındı ama futbol oynamadı. Her gün gördüğüm Fenerbahçe altyapıdaki gruplarla antrenman yaptı. Aynı masada yemek yedik çoğu kere. Şimdi ortalıklarda yok. Bir yere satıldı herhalde diye düşünüyorum. 

Bir başka yakın örnek de Diego. Onunla ilgili olarak da birçok kez yazı yazdım. Türkiye’ye geldiğinde ilk gün, fezadan dönen Gagarin gibi karşılanmıştı. Ağız dolusu övgüler hatta Türkiye’nin çok sevdiği Alex’in yerini alacağı bile söylendi. Oysa, ligin ilk yarısında 3-4 defa oynadı. Para olarak ne aldığını bilmiyoruz. Çeşitli senaryolar yazıldı çizildi. Asist yapıyormuş da, Fenerbahçe’ye alışamamış da. Eski bir futbolcu olarak bu mazeretleri gülünç karşılıyorum. Yabancı hayranlığımız bir türlü bitmiyor nedense... Neden yerli futbolcularımıza bu kadar değer vermiyoruz? Bu sezon, Anadolu takımları kendi olanakları ile yaptıkları takımlarla büyük futbolcuların takımından daha iyi oynadılar. Ne var ki futbolu yönetenler bunları göz ardı ediyorlar. Baba çiftliği gibi yönettikleri kulüplerde gözlerini kapamışlar dört nala gidiyorlar. Bir söylentiye göre UEFA, transfer edilenlere maç başına para ödenmesi şeklinde bir karar alacakmış. Çok yerinde bir karar. Yedek kulübesinde oturanlar tıkır tıkır paralarını alıyor biliyorsunuz.  

Hepsinden vazgeçtik de Gökhan Gönül ve Mehmet Topal’a bakalım. Transfer edilen yabancı futbolcular onlar gibi olsalar diyeceğimiz bir şey olmaz. Gökhan Gönül, 7-8 yıldır aynı yüksek performans ve aynı tempo ile oynuyor. Zaman zaman takımın kurtarıcısı bile oldu. Ben yönetici olsam başarılı oyunundan dolayı bu tür takımı sırtlayıp götüren futbolculara destek olur, prim veririm. Bu hem o futbolcu için moral motivasyonu açısından iyi olur, hem de diğerleri için özendirici ve itici güç olur. 

HULUSİ BELGÜ ONUR MÜCADELESİ VERDİ 

Günlerdir üzerinde konuşulan Fenerbahçe olağan kongresi yapıldı. Aziz Yıldırım 5504 oy alarak yine başkan seçildi. Rakibi Hulusi Belgü’yü 1999’da Aziz Yıldırım’ın kabinesindeyken tanıdım. O zaman Cumhuriyet gazetesinde yazıyordum. Kendisiyle söyleşi yaparak “Fenerbahçe 1999” isimli kitabımda yayınladım. Kibar, ağzı laf yapan, donanımlı, bir idealist olduğu kanaati uyanmıştı bende. Kaldı ki ben bu röportajı yaptığımda otuzlu yaşlarda bir genç adamdı. Röportajıyla ilgili bilgilerden bazılarını buraya alıyorum. 

İlkokulu Fenerbahçe’de Nurettin Teksan İlkokulu’nda okumuş. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdikten sonra 3 yıl Santiago’da National Üniversite’yi bitirmiş ve Pazarlama ve Uluslararası İşletme yapmış. Türkiye’ye döndükten sonra kendi işini kurmuş ve üst düzey yönetim görevlerinde bulunmuştur. Bu arada Fenerbahçe Yelken Şubesi’nde spor yapınca ailesinin birçok ferdinin Galatasaraylı olmasına karşın o, ister istemez Fenerbahçeli olmuş. Belgü, önceleri dayısının etkisi altında kalmış ve Galatasaraylı olmuş.. Ancak Cemil Turan ile tanıştıklarında Cemil Turan, “Bu nasıl iş? Hem Fenerbahçe’de spor yapıyorsun hem de Galatasaraylısın” deyince Fenerbahçe ağır basmış. O günden beri de koyu Fenerbahçeli olmuş. Aziz Yıldırım da onu takdir ediyormuş, bu nedenle yönetim kuruluna almış. O tarihten itibaren her zaman Fenerbahçe’de yönetici olmayı düşleyen bir insan Hulusi Belgü. Hatta o röportajı yaptığım zamanda söylediği bir söz var “Fenerbahçe’ye başkan olmak için var gücümle çalışacağım, en büyük idealim bu” demişti. 

Siyasi mücadelelerin kulübün içine asla sokulmaması görüşünü taşıyan, basının büyük bir güç olduğunu düşünen ama daha o dönemlerde basındaki yozlaşmanın farkına varan ve bu yozlaşmanın düzeleceği umudunu taşımadığını söyleyen bir realist insan.  

Ben öncelikle kazanamayacağını bildiği halde başkanlığa aday olan ve büyük bir cesaretle Fenerbahçe’nin sorunlarını bir bir ortaya dökerek dik duruşunu sürdüren Hulusi Belgü’yü kutlarım. 

HOOİJDONK, ALEX, ROBERTO CARLOS 

Ne tuhaf insanlarız. Hiçbir şeyden ders alamıyoruz veya almıyoruz. Hep aynı şeyleri yapıyoruz ama başka şey yaptığımızı zannediyoruz. Bir aymazlık içindeyiz. Örneğin Fenerbahçe’deki teknik adam açısından son durum. İsmail Kartal’ın görevi bitti. İster istemez bitti. Kartal, bir türlü yaranamadı kimseye. “Eski antrenör Aykut Kocaman veya Ersun Yanal olsaydı keşke” sözleri söylendi zaman zaman. Belki de gelecek yıl, keşke İsmail Kartal olsaydı diyeceğiz.  

Duyduğumuza göre Fenerbahçe’ye teknik adam olarak bir İtalyan getiriliyormuş. Basından öğreniyoruz. Nereden getirmedik ki! Şimdiye kadar ne kazandık ki İtalyan’dan kazanacağız?  

Hooijdonk, Alex ve Roberto Carlos gibi Türkiye’yi bilen ve seven bu futbol dehalarını göndermeseydiniz de onlardan bir heyet yapıp görev verseydiniz daha iyi olmaz mıydı? Hem futbolcu, hem teknik direktör yetiştirdikleri gibi, hem Fenerbahçe hem de Türkiye bunlardan çok şey kazanırdı. Ama atı alan Üsküdar’ı geçti artık.