Süreç sonucun aynasıdır

Kimi zaman süreç, en az sonuç kadar önem taşır. Yanlış hedeflere yönelen bir sürecin neden olduğu zarar, bazen sonucun yol açacağı zararın boyutlarına ulaşabilir. Süreç, aynı zamanda sonucun aynasıdır. Siyasal bir sürecin yol açtığı toplumsal saflaşma ülkenin ihtiyaçlarına ters düşüyorsa, o zaman süreci tetikleyenlerin hedeflediği sonuçtan da ciddi kuşku duymak gerekir.

SİYASETİN TEMEL İLKESİ

Siyasette başarının vazgeçilmezi, “baş düşman”ı tecrit etmektir. Onunla birleşme eğilimindeki güçleri tarafsızlaştırmak ve ona karşı en geniş cepheyi oluşturmak, başarının önkoşuludur. Hele ülke beka sorunuyla karşı karşıyaysa, o zaman ülke lehine kullanılabilecek hiçbir gücün ziyan edilmemesi gerekir.Günümüzde bu kurala ulusal düzlemde olduğu kadar uluslararası düzlemde de uymak, büyük önem taşır.

Bugün Türkiye’nin bütünlüğüne kastedenlerin ülkemizi zaafa uğratmak için kullandıkları temel araç, bölücü ve yobaz terördür. AKP’nin halk oylamasında “evet” oylarını arttırmak için “Barzanistan bayrağı”nın meşrulaştırılmasına hizmet etmesi, bölücülüğe yarar. OHAL bahanesiyle “hayır” toplantıları yasaklanırken, Nevruz gerekçesiyle HDP’ye kürsü sağlanması, AKP’nin bölücü terör saflarına yakınlaşması anlamına gelir. “Başkanlık sistemi” ortaya atıldığı ilk andan itibaren AKP içinde FETÖ’ye karşı mücadelenin askıya alınmasına yol açmıştır. Yine “evet” oyları uğruna FETÖ’nün içinde gizlendiği tarikatlarla safların sıklaştırılması, FETÖ’nün korunmasına hizmet edeceği gibi, aynı zamanda yobaz terörün ülkemiz içindeki toplumsal tabanının güçlendirilmesine katkıda bulunur. Özetle milletin “evet”-”hayır” kamplarına bölünmesini tetikleyen süreç, yurt içindeki saflaşmayı da bölücü ve yobaz terör lehine dönüştürmektedir.

ATLANTİK İTTİFAKI’NIN RESMİ

Bölücü ve yobaz terörün arkasındaki güç, ABD emperyalizmidir. PKK-PYD, Amerika’nın stratejik piyonları olup, IŞİD, ABD’nin “kullan-at”lık taktik piyonudur. Ülkemiz, bölücü teröre karşı kendi güvenliğini sağlamada da, FETÖ ve IŞİD’e karşı mücadelede de, Suriye’nin kuzeyinde bir ABD-İsrail koridorunun oluşturulmasını engellemek amacıyla yürüttüğü Fırat Kalkanı Harekâtı’nda da, hep Amerika ile karşı karşıya gelmektedir. Türkiye’nin son dönemde bölge ülkeleriyle yakınlaşmasını ve başta Rusya ve Çin olmak üzere Avrasya’yla olan ilişkilerini geliştirmesini dayatan temel gerçeklik budur.

Atlantik İttifakı içindeki merkezkaç kuvvetleri hızla güçlenmektedir. Birkaç gün önce gerçekleşen görüşmede Trump, Merkel’e “En azından ortak bir yanımız var. Obama, ikimizin de telefonlarını dinletmiş.” demiş. Aynı görüşme sırasında Trump, Merkel’in basına elsıkışarak poz verme önerisini duymazdan gelmiş. Bu resmin, ABD ile Avrupa arasında giderek derinleşmesi beklenen bir ticaret savaşını da kapsayacak biçimde, Atlantik İtiifakı’nın içinde bulunduğu durumu yansıttığını söylemek abartı olmaz.

TÜRKİYE VE AB

AB, bugüne kadar Türkiye’nin bölücü ve yobaz terör ile FETÖ’ye karşı mücadelesinde, büyük ölçüde ABD’nin safında yer almıştır. Öte yandan, mevcut dünya koşullarında Amerika ile karşılaştırıldığında, AB’nin Türkiye’nin zaafa uğratılmasından elde edebileceği ciddi bir getiri söz konusu değildir. AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin, eşitlik, karşılıklı yarar ve birbirlerinin iç işlerine karışmama temelinde normalleştirilmesi, iki tarafın da yararına olacaktır. İlişkilerin normalleştirilmesi, kuşkusuz AB’nin Türkiye karşıtı tutumlarına ödün vermeksizin karşı durmayı içerir. Ama burada da doğru tutum, bağırıp çağırarak karşı cepheyi genişletmeden, sorunun özü üstünde yoğunlaşmaktır.ABD’nin ağzıyla konuşmaktan vazgeçip, kendi dilinde konuşmasını istemek, bugün AB’ye yapılacak temel çağrıdır.

ABD, önümüzdeki dönemde AB, NATO, BM ve diğer uluslararası kuruluşları da kullanarak, “Kürt sorunu”nu uluslararasılaştırmaya çalışacaktır. Böyle bir ortamda Avrupa’yı en azından tarafsızlaştırmaya çalışmak ve ABD planlarına alet olmamaya çağırmak, hem yaşamsal bir önem taşır, hem de mevcut ortam bu açıdan son derece uygundur. “Evet” oylarını arttırma çabasının, yurt içinde olduğu gibi, yurt dışında da yanlış saflaşmaların tetikleyicisi olmasına izin verilmemelidir.