Suriye ve Arap Âleminde siyasi depremler

Ülkemizde yaşadığımız afet-i deprem (afeti gerçek manasında afiyet, sağlık ve yeniden diriliş olarak anlıyor ve kullanıyoruz) Suriye’de de can ve mal kaybına sebep oldu. İlk lahzadan itibaren çağrımız oldu; Bu afet iki devletin savunma bakanları ile istihbarat başkanlarının Moskova’da başlattığı üçlü zirve, ardından İran’ın bu sürece katılmasının sağlanmasıyla hâsıl olan pozitif adımların yanında ikili ilişkilerin iyileştirilmesi için ayrıca bir fırsattır, değerlendirmesinde bulunduk. Çavuşoğlu’na Suriye devletinin kontrolünde olan ve depremden etkilenen Suriye sahil kentleri Lazkiye ve Jeble şehirlerine açılan kapı olan Hatay/Yayladağı kapısının açılmasının önemini hatırlattık. Buradan sınıra sıfır kilometrede yer alan çoğunluğunu Ermeni Suriyelilerin yaşadığı Kaseb kasabasına, çoğunluğu Türkmen Suriyeli olan El-Kastal kasabasına ve Antakya’nın annesi ve sosyal yapısıyla ikizi olan Latakya’ya (Lazkiye) yardım taşıyan tırların ulaşmasını sağlamasını talep ettik.

FELAKETTE BİLE  FİTNE PEŞİNDELER

Bu taleplerimizin yanında depremin ilk lahzasından itibaren sistematik olarak sosyal medyada, fısıltı gazetelerinde ve ‘görmedim duydum’ iki ayaklı provokatörlerin yaydığı Suriyeliler yalanına karşı mücadele ettik. Suriyeli de dahil olmak üzere her din, mezhep ve etnik kökenden gelen haramiler vardır. “Suriyeliler Alevi meskenlere saldırmak için hazır bekliyor, etrafı yağmalıyorlar, sınırda yüzbinlerce Suriyeli Hatay’ı işgal etmek için kapıları zorluyor” ve benzeri gerçek dışı söylentiler ile fitne ve nifak tohumları ekilmeye çalışıldı. Şüphesiz ki, din maskeli terör örgütleri, destekçileri ve iplerini ellerinde tutanların habis projeleri var. Şüphesiz ki etnik maskeli terör örgütlerin BOP’ta üstlendikleri ve Hatay’ı hedef alan amaçları var. Bunları her fırsatta anlatıyor ve deşifre ediyoruz. Ama ve lakin Suriyeliler üzerinden yürütülen provokasyonlar, İskenderun’da ‘Mardinliler marketleri soyuyor’ ifadeleri ile toplumun birliğine, kardeşliğine sıkılan kurşunlar, ‘Almanya’daki cinayetleri, hırsızlıkları ve tecavüzleri Türkler yapıyor’ gibi ırkçı-faşist ifadeler, toptancı ve fitneci bir zihniyet ve projenin ürünüdür.

DEPREM TÜRK-SURİYELİ AYRIMI GÖZETMEDİ

Türkiye’nin depremden en çok etkilenen illerinde yaşayan Suriyeliler hepimiz gibi can ve mal kaybına maruz kaldı. Hatay’da, Antep’te binlerce Suriyeli öldü. Depremin ilk üç günü Türkiye’den Suriye’de gömülmek üzere onlarca tır sadece ceset taşıdı. Yalanların aksine on binlerce Suriyeli Türkiye’den Suriye’ye veya Türkiye’nin diğer şehirlerine daha güvenli bölgelere taşındı. Şimdi birileri kalkıp bu depremleri ‘Suriyelileri Hatay’dan, Antep’ten çıkarmak ve nüfuslarını azaltmak için derin devlet planladı’ denilse ne kadar doğru olur? El-Kaide kökenli Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ-El-Nusra) kontrolünde olan İdlib ile Türkiye ile ÖSO’nun denetiminde olan Fırat’ın Batısı ile Halep’in Kuzeybatısındaki durum hakkında da yazalım;  Suriye devletinin kontrolü dışında kalan bu bölgelerde takriben 5 milyon Suriyeli yaşıyor. Savaş, Korona, sel felaketi ve şimdi de Maraş, Hatay merkezli depremlerden en çok etkilenen ve tahrip gören yerler.

TÜRKİYE KONTROLÜNDEKİ  BÖLGELERE YARDIM YETERSİZ

Türkiye’nin kontrolünde olan bölgeler ilk bir hafta arama kurtarma, çadır, ısınma, beslenme, sağlık yardımları alamadı. Halen o bölgelerin birçok yerine yardım ulaşabilmiş değil. ‘Hükümet, kendi vatandaşının ihtiyaçlarını bırakmış Suriyelilerle ilgileniyor’ denilmemesi için TSK kontrolündeki Suriyelilere yardım götürme konusunda çok temkinli davranıyor. İdlib’in bir terörist örgüt olarak kabul edilen HTŞ’nin kontrolünde olması çok kalabalık nüfus barındıran ve depremden çok kötü etkilenen İdlib’e yardımların ulaştırılmasını zora sokuyor. HTŞ’nin kendi bölgesinden geçmek zorunda olan ve başka bölgelere gitmek üzere kendi bölgesinden geçmek zorunda kalan yardım konvoylarına el koyması, yardımları ben dağıtırım inadını sürdürmesi İdlib’te yaşamak zorunda kalan yüzbinlerce Suriyelinin perişan durumunu daha kötü hale getiriyor. Üstüne İdlib’te patlayan baraj felakete kara bela oldu. Halbuki Türkiye ve Suriye devlet ve ordusu sahada birlikte çalışsa, yardımları koordine etse İdlib halkının sevgi ve sempatisini kazanır. Muhtaç etmez, bir toplumsal desteği olmasına rağmen, onları silah zoruyla denetim altında tutan terör örgütlerine ciddi bir sosyal darbe vururdu. Ayrıca pandemi patlaması, açlık, evsiz kalma sorunları sebebiyle bir müddet sonra Türkiye sınırlarına dayanma ihtimalini de ortadan kaldırırdı.      

KARDEŞLİK ELİ UZATILMALI

Maalesef bugün itibariyle bu insani adımlar henüz atılmış değil. Halen Suriye devleti ve milletine resmi bir taziyede bulunmuş değiliz. “Biz Türk halkıyla hükümeti ayrı ve farklı görüyoruz.” diyen Suriye devlet erkânı da, hadi hükümeti es geçtik, Türk halkı için de resmi bir taziye sunmadı.  Kederde ve sevinçte, afette ve afiyette kader birliği yapan iki halkın yakınlaşmasına zarar veren bu menfi, kibirli ve sorumsuz duruşun rafa kaldırılması zaruridir. Yıkıcı depremler ve sürmekte olan artçıların günlük hayatımızın doğal bir parçası olduğu, sebeplerini, sonuçlarını ve bundan sonra yapılması gerekenler üzerinde yoğun durduğumuz bu zaman diliminde Suriye, Arap Âlemi ve İsrail’de not edilmesi gereken gelişmeler yaşanıyor. Deprem konvoyuna eşlik eden önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanının Şam ziyaretine tanık olduk. Aynı vakitte BAE, İsrail yolcu uçaklarına hava sahasını açtı. Suudi ve Suri istihbarat yetkililerin buluşmaları oldu. Ardından Esad 10 sene sonra bir Arap ve önemli bir Körfez ülkesi olan Umman Sultanlığına ilk yurt dışı ziyaretini yaptı.

UMMAN ZİYARETİNİN ANLAMI

Umman Şam ile diplomatik ilişkileri askıya almayan nadir Arap ülkelerindendi. Buna rağmen bu resmi zirve önemliydi. Gel gör ki aynı vakitte Umman Sultanlığı, İsrail, Çin ve Güney Doğu Uzak Asya ülkelerine giden yolcu ve kargo uçaklarına hava güzergâhını açtı. Bu sayede İsrail ve Uzak Doğu Asya mesafesi 3 saat kısaldı. 2018’de Umman’ı ziyaret eden İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu Sultan Heysem Bin Tarık’a ve ABD’ye minnettar olduğunu ifade etti. Hâlbuki Umman Parlamentosu geçen ay “İsrail Siyonist erki ile işbirliği yapan veya ziyaret edenleri” cezalandıran bir karar çıkartmıştı. Umman Sultanlığının İran ve Suudi işgaline karşı savaşan Yemenli Husilerle güçlü ilişkileri var. Netanyahu, hava sahasının açılması İsrail’i ‘Avrupa ile Asya arasında merkez üs haline getirebileceğini, İsrailliler için bilet ücretlerini azaltacağını ve İsrail şirketlerin rekabet gücünü artıracağını’ iddia etti. ABD Başkanı Biden Temmuz 2022’de Suudi Arabistan ziyareti esnasında Körfez ülkelerin ticari tüm İsrail uçuşlarına hava sahalarını açmaları telkininde bulunmuştu.      

ŞÜKRİ SİSİ’NİN MEKTUBUNU GETİRDİ

Bu gelişmeler yaşanırken önce Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri Mısır’dan gelen devasa deprem kargolarıyla Şam’a geldi. Esad’a Sissi’nin mektubunu sundu. Şam-Ankara arasında arabulucu olmaya hazır. 1998’de olası bir Türkiye-Suriye savaşını bir Mısır müdahalesi engellemişti. Türkiye’ye deprem kargosu taşıyan bir gemi gönderen Sisi’nin Bakanı bu günlerde Türkiye’de olacak. Aynı vakitte Katar dışında Arap Parlamentolar Arası Birliği'nden bir heyet, Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile bir araya geldi. 10 sene önce kurucusu olduğu Arap Birliğinde üyeliği dondurulan Suriye ve Esad şimdi bu örgütün methiyelerine mazhar olmuş. Şam’a karşı NATO, ABD ve Erdoğan Hükümeti ile birlikte hareket eden Arap Birliği Örgütünün depremden sonra depreşen ilgisinin özellikle Körfez ülkelerin üzerinde mevcut olan İngiliz nüfuzunu es geçemeyiz. Burada ya bir İngiltere-ABD rekabeti veya ABD’ye karşı bir İngiliz diplomasi hamlesine şahit oluyoruz. Çin, İngiltere, İsrail, Arap Birliği, Şam, Ankara, Tahran ve Moskova güzergahında bir fay hattının örüldüğünü söyleyebiliriz. Bu fay hattının afet mi afiyet mi getireceğini çok yakında öğreneceğiz. Şam’ı Ankara ile uzlaşmaya teşvik eden mi yoksa köstek olan bir fay hattı olduğunu göreceğiz. Deprem felaketi sebebiyle ertelenen Ankara-Şam-Moskova Dışişleri Bakanlarının toplantısı için Lavrov’un tekrar harekete geçmiş olmasını da bu çerçevede değerlendirebiliriz.