Suriye’de başa dönmek

Türkiye ve Suriye karşı karşıya...

Ankara ve Moskova arasında ilişkiler gergin.

1952’den bu yana Türkiye’nin içini oyan ABD-İsrail cephesi ellerini ovuşturarak gelişmeleri izliyor.

Bölgede yeni, temiz sayfa bir türlü açılamıyor.

AKP’nin geçmişte izlediği hatalı siyasetlerin sonuçları, bugün Türkiye’nin elini Suriye başta olmak üzere komşularla ilişkilerde bağlıyor.

Oysa bölgemiz ve dünyadaki gelişmelerin de gösterdiği üzere, radikal çözümlere ihtiyacımız olan bir süreçten geçiyoruz.

AKP’NİN PRANGALARI

Türkiye’de iktidar, İdlib’de ısrar ediyor. Israrın altında yatan nedenleri sıralayalım:

  1. AKP, Suriye’de masa kuruluna değin İdlib ve içindeki grupları kontrolü altında tutmak istiyor. İktidar, bu suretle kurulacak masaya elde siyasi ve askeri kozlarla oturmayı, eğer masa kurulmazsa da İdlib üzerinden Suriye’deki etkisini sürdürmeyi amaçlıyor. İdlib’de ısrarın altında yatan bir diğer neden ise bölgede PKK/PYD/YPG’nin faaliyetlerine karşı kullanılacak bir merkez olarak görülmesi.
  2. Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış Suriyeli göçmenlerin azımsanmayacak bir kısmı, İdlib veya Suriye’nin diğer noktalarına dağılmış Esad muhalifi örgütlerle bağlantılı. Türkiye’nin İdlib’den vazgeçmesi halinde, Türkiye’ye yeni bir göç dalgasının yanı sıra, Türkiye’nin içindeki Suriyeli muhaliflerin olası tepkileri hükümetin gözünü korkutan konuların başında geliyor.
  3. AKP, bugüne değin Ortadoğu’da Müslüman Kardeşlere yakın gruplar üzerinden siyaset izledi. Her ne kadar son dönemde aksi yönde açıklamalar yapılmış olsa dahi Suriye ve Kuzey Afrika başta olmak üzere bu örgütte ısrar azalsa da devam ediyor. Türkiye’de iktidar, İdlib’den çekilmeyi, Müslüman Kardeşler siyasetinden vazgeçiş olarak değerlendiriyor.
  4. İdlib, iktidarın ABD ve Rusya arasında sürdürmeye çalıştığı “denge siyaseti”nin önemli parçalarından bir tanesi. Suriye ordusunun İdlib’e yönelik her operasyonundan sonra, bölgeye ABD’yi davet ederiz tehdidinin altında bu siyaset yatıyor.

Türkiye’nin Suriye siyasetini belirleyenler İdlib’i tutmanın, Ankara’ya, Washington ve Moskova arasında esnek siyaset izleme şansı verdiğini savunuyorlar.

Bugün İdlib’i tartışmamızın özünde, Suriye’de Esad hükümetine karşı ABD’yle iş birliği yapma, bu uğurda Suriye’de muhalif grupları destekleme, milyonlarca Suriyeli göçmeni kabul etme gibi yanlışlar yatıyor.

Özetle, iktidarın İdlib ve genel olarak Suriye siyaseti yanlış bir zemine dayandığı için, kimi zaman olumlu adımlar atılsa da genel eğilim bir türlü değişmiyor.

İDLİB’DE ISRAR ‘BAĞIMSIZ DIŞ POLİTİKA’ MI?

AKP’nin Suriye’deki tereddüt, endişe ve hesapları doğru bir zemine dayanmıyor.

Şöyle ki:

  1. İdlib’de ısrar, ABD-İsrail cephesine karşı, Moskova ve Tahran’la sürdürdüğümüz olumlu ilişkilere zarar veriyor. Türkiye siyasi kozlarını muhafaza etsin derken, komşularla işbirliğini kaybediyoruz.
  2. PKK/PYD koridoruna karşı İdlib’deki grupları kullanmada ısrar etmek, Şam yönetimini PKK/PYD’ye yakınlaşmaya itiyor. Diğer yandan özellikle İran’ın PKK’ya karşı mücadele iradesini zayıflatıyor.
  3. Ankara’nın, İdlib’in tasfiyesiyle bağlantılı olarak, hali hazırda Türkiye sınırlarında yaşayan Suriyeli göçmenlerin tepkisi ve olası yeni göç dalgaları konusunda endişeleri haklı. Bu noktada, Moskova’nın arabuluculuğuyla Şam’ın siyasi ve somut adımlar içeren bir çözüm planı sunması gerekmektedir. İdlib meselesinin sadece askeri önlemlerle çözülemeyeceği net.
  4. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 16 Ocak 2020 tarihinde “Müslüman Kardeşler diye bir derdimiz yok” açıklamasında bulundu. Açıklama tarihi bir önemdeydi. Bu açıklamayı fiiliyata dökmek, İdlib’deki gruplardan vazgeçmek demektir. Türkiye dış siyasette müttefiklerini çeşitlendirebilecek birikime sahiptir.
  5. İktidar çevreleri ısrarla ABD ve Rusya arasında izledikleri “denge siyaseti”nin amacının “bağımsız bir dış politika” olduğunu savunuyorlar. Fakat Suriye’de de içine girdiğimiz çıkmaz bu siyasetin bir sonucudur.

Dünyanın geldiği noktada, zayıflayan ABD’nin saldırganlaştığını görüyoruz. 15 Temmuz hain darbe girişimi, Kasım Süleymani’nin katledilmesi ve son olarak Trump-Netanyahu imzalı Filistin’i imha planı, ABD’nin yeni tip saldırganlığının ürünleridir.

ABD’nin bu hamlelerine karşı “denge siyasetiyle” değil ancak komşularla işbirliğini savunan “devrimci siyasetlerle” cevap verilebilir.

“Denge siyaseti”nde ısrarın, Ahmet Davutoğlu’nun “sıfır sorun” siyasetinde olduğu gibi Türkiye’yi yalnızlaştıracağı açıktır. Bağımlı hale gelmeden, mesafeyi koruyarak tarafımızı net olarak seçmemiz gereken bir sürecin içindeyiz.

Türkiye’nin İdlib’de birçok gözlem noktası bulunuyor.

TÜRKİYE MOSKOVA’DAN UZAKLAŞIYOR MU?

Kamuoyunda, İdlib’deki durumun Türkiye ve Rusya arasında işbirliğinin sonu anlamına geldiğine dair bir rüzgar estiriliyor. Rüzgara kapılmaya meraklı olanlarda, rüzgârın estiği yöne doğru savrulup gidiyor.

Bugün Türkiye ve Rusya arasındaki işbirliği, Erdoğan ve Putin’in şahıslarını aşmış devlet politikası haline gelmiş durumda. İki ülke enerji ve silah sanayi gibi alanlarda, taktiksel değil stratejik adımlar attılar.

Akkuyu Nükleer Santrali, Türk Akımı Projesi ve S-400’ler bunlardan bazıları. Diğer yandan Libya’da Ankara ve Moskova hayati bir krizi işbirliği içinde çözmeye çalışıyor.

Ankara ve Şam arasında çatışmanın derinleşmesi ve dolayısıyla Moskova’yla ilişkilerin olumsuz etkilenmesi riski var. Fakat 10 seneye yaklaşan Suriye krizinde daha önce de buna benzer durumlar yaşandığını ve sonrasında tarafların yatıştığını unutmayalım. Ankara ve Moskova ilişkileri söz konusu krizi atlatabilecek derinliğe erişmiş durumda.

Ayrıca Türkiye ve bölgedeki durum bir arada değerlendirildiğinde, Ankara’da Rusya düşmanlığı yapan ve yüzünü ABD’ye dönen bir iktidarın tutunamayacağı da ortada.

İdlib’deki çıkmazı aşmanın yolu Ankara-Şam arasında diyalogdan geçiyor.

Ankara-Şam diyaloğu, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerde de bir denge unsuru oynayacak, bölgedeki siyasi iklimi normalleştirecektir.

Milli menfaatlerimizin, komşularımızla savaşmayı değil işbirliğini gerektirdiği açık. Aksi yönde hamleler, Türkiye’nin birliği, bütünlüğü ve bağımsızlığına zarar vermektedir.

İdlib’de şehit olan askerlerimizin ailelerinin ve Türk milletinin başı sağ olsun.