Suriye’de odak Fırat’ın doğusu

Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkiler doğru bir rotaya girmek üzere. Tahran ve Soçi Zirveleri sonrasında hızlanan Suriye gündeminde şimdi gelinen aşama, Ankara-Şam hattını güçlendirmek ve arkasından iki ülke arasında bir eşgüdüm mekanizmasının kurulması. Kuşkusuz, 11 yılın ardından bunu yapmak kolay olmayacak. Hem Suriye’de hem de Türkiye’de bunu istemeyenler olduğu gibi, en başta ABD ve İsrail bunu bozmaya çalışacak. Bu faaliyetler başladı bile. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünü vurgulayıp, geçen yıl Suriye Dışişleri Bakanı ile ayak üstü konuştuğunu açıklamasından çok kısa bir süre sonra Türkiye’nin askeri kontrolü altındaki bölgelerde Türk bayrağı yakılmasına kadar varacak eylemlerin yapılması uyarıcı olmalı. Çavuşoğlu’nun “Muhalefetle Suriye’deki rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lazım. Aksi takdirde kalıcı bir barış olmaz, bunu hep söylüyoruz.” demesi üzerine “Ne uzlaşı ne teslimiyet, rejimi devireceğiz.” sloganlarıyla eylem düzenlendi. Daha iki ay önce elektrik fiyatları, bundan bir süre önce de maaşların artırılması talebiyle bu bölgelerde başka eylemler yapıldığını hatırlatalım. Ayrıca eski adı El Nusra olan Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) kontrolündeki İdlib’de de Çavuşoğlu’nun açıklamaları üzerine protesto gösterileri oldu.

DURUMUN ÖZETİ

Gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için bölgedeki askeri ve siyasi durumu gözden geçirmekte yarar var: Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatı bölgelerinde TSK’nın askeri şemsiyesi altında eski adı Özgür Suriye Ordusu olan sözüm ona Suriye Milli Ordusu ve merkezi Türkiye’de olan sözde Suriye Geçici Hükümeti’nin kontrolünde polis güçleri bulunuyor. Bu bölgelerde bürokrasi Türkiye’deki koordinatör valiliklerin denetiminde, merkezi Türkiye’de olan Suriye Geçici Hükümeti adını kullanan yapıya bağlı. Koordinatörlük görevlerini, sınıra komşu illerin vali yardımcıları yürütüyor. Bu bölgelerin yanı sıra, doğrudan Türkiye’nin kontrolünde olmayan HTŞ işgali altındaki İdlib’de de alışverişlerde Türk lirası kullanılıyor.

30 Mayıs 2017’den bu yana Suriye Milli Ordusu adını kullanan yapı, daha önce birden fazla grubun içinde yer alan unsurların bir araya gelmesiyle oluşturuldu. Yeni yapılanmaya geçilmeden önce Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin yanı sıra doğrudan ABD ve İsrail tarafından yönlendirilen unsurların da yer aldığı bu yapı, 2017’den sonra büyük ölçüde Türkiye’nin denetiminde faaliyet göstermeye başladı. Bu bakımdan önceki duruma göre, Türkiye ile karşı karşıya olan ABD ve İsrail hedeflerinin aleyhine daha olumlu bir görev icra ettikleri söylenebilir.

PARAYI VERENİN DÜDÜĞÜ ÇALDIĞI BİR DÜZEN

Ancak madalyonun bir de başka yüzü var. Bu yapıyı normatif olarak bir arada tutan motivasyon, Esad yönetiminin devrilmesi hedefi. Ama bu yapıyı, fiiliyatta bir paralı ordu olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Zira bu yapının içinde yer alan unsurlar, 11 yıl boyunca Suriye’de faaliyet gösteren çeşitli yobaz terör örgütlerinin çatı yapılanmalarının birinden diğerine geçip durdular. IŞİD’den PKK/YPG’ye geçişler olduğu gibi bu gruplar arasında da sürekli olarak geçişler oldu.

Bölgede savaşın devamını isteyenler, hem Suriye’nin kaynaklarının yağmalanmasından, hem de Türkiye’nin yardım ve diğer faaliyetlerinden beslenen savaş ağaları.

Bu düzen, sahada ABD ve İsrail’in kışkırtmalarına açık bir durum yaratıyor. Bu unsurlar, geçmişte de olduğu gibi sahadaki durumu etkileyebilecek yeteneklere sahipler.

SİYASİ KARARLILIK KARŞIT ETKENLERİ BERTARAF EDER

Bütün bunlara bakarak, karşıt etkenlerin galebe çalacağını söylemiyoruz. Şunu vurgulayalım: Bu unsurların sahada Türkiye’nin arzusu hilafına faaliyet göstermesine imkan sağlayan esas etken, Ankara’nın Suriye siyasetindeki zigzaglardı. 2016 yılından itibaren adım adım Rusya ve İran ile birlikte ABD’yi devre dışı bırakacak bir siyasete yönelen Ankara’nın Suriye siyasetindeki geçmişten kalan tortuların devamı nedeniyle ortaya çıkan gelgitler, Türkiye’nin elini zayıflattı. Ancak daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız üzere, önünde sonunda Türkiye’nin menfaatlerine uygun çözüme yönelmek kaçınılmazdı.

Bugün, yeni bir durum vardır. Ankara’da Şam ile eşgüdümün gerçekleştirilmesi doğrultusunda iradenin güçlendiği görülmektedir. 24 Temmuz 2015’te başlayan vatan savaşı sürecinde PKK’yı nihai olarak bitirecek aşamaya gelmiş bulunuyoruz. ABD ve İsrail’in kuvvetlerini, Türkiye içinde ve dışında sahaya sürmesi bu gerçeğe işaret ediyor. Şunun altını çizelim: Türkiye’nin menfaatlerinin gerektirdiği siyasi kararlılık, bugün “Esad ile anlaşmam” diyenleri de masaya da oturtacaktır, Şam’ın otoritesini de kabul ettirecektir. Aynı kararlılık, bu siyasetin içeriden sabote edilmesini de, ABD’nin Türkiye aleyhine çeşitli grupları kullanmasını da önleyecektir. Böylece Türkiye ile Suriye’nin ve Astana ortakları İran ve Rusya’nın yanı sıra toplam olarak Avrasya cephesi güçlerinin aynı noktaya odaklanması sağlanabilecektir: Suriye düzleminde Atlantik karşısında Avrasya açısından tayin edici muharebe olan Fırat’ın doğusundan ABD’yi çıkarmak!