Suriye’yi aramızda bölüşelim teklifi

Bazı soruların karakterinde dikkat çeken ve tashih edilmesi gereken en önemli husus şudur;  ABD'nin dünyanın kaderini elinde tutan, onsuz ve iradesi dışında bir yaprağın dahi kıpırdamayacağı algısı beyni köreltir. Dünyayı doğru okumamıza ve anlamamıza ciddi bir takoz oluşturur. ABD, daha önce hegemonyasını her bölgeye dayatmış ama bugün eski gücünden eser kalmamış imparatorluklar ve devletler misali zirveyi ve altın çağını yaşadı. Ama ve lakin tarih, işgal, sömürü, talan, mutlak hegemonya ve dikta siyasetler üzerine inşa edilmiş bir zorba gücün baki ve daim olamayacağına şahittir. Doğan, çocuk, ergen, yetişkin, diri ve muktedir, yaşlı ve aciz, gerileyen ve yok olan insan bünyesi misali devletleri insan anatomisine benzeten tasvir ve kıyaslamalar doğru olmakla birlikte hatalı algılanmaktadır. Zira doğan, yaşayan ve en nihayet tükenen insan soyu, farklı imkân ve özelliklerde olsa da ancak sağlıklı yeni nesilleri üreterek ve koruyarak baki ve daim olabilmektedir. Bu sıfatlardan mahrum kalan devletler de tohumu hasta olan insan misali hasta olmaya, üretememeye, çürümeye ve ölmeye mahkûmdur.

ABD'YE TANRISAL SIFAT ATFETMEDEN...

Salı günü Ulusal Kanal’da Halil Nebiler’in konuğuydum. O gün Sayın Erdoğan’ın Körfez ülkelerine yapacağı ziyaretin anlam ve önemini değerlendirdik. ABD’nin Suriye’ye yeni askeri takviyede bulunması, üslerini tahkim etmesi, ABD askeri işgali altında olan Suriye-Ürdün sınırında yer alan Tanef üssüne özel birlikler ve nitelikli ağır silahlar yerleştirilmesinin gayesini anlattık. İran Arabistan yarımadası arasında yer alan, Arap-Fars Körfezinin ana kapısını oluşturan Hürmüz Boğazının da yer aldığı, Umman ve Umman denizine kıyısı olan Pakistan-Yemen bölgesinde artan ABD donanma faaliyetlerinin amaçlarını konuştuk. PKK’yı Fırat’ın doğusuna taşıması, Fırat’ın batısında kalan bölgeyi Sayın Erdoğan ve Suriye sahasında denetiminde olan silahlı örgütlere bırakması teklifi ve projesinin amaçlarını irdeledik.  Programdan sonra seyirci ve okurlarımızın özellikle Suriye ile ilgili yorum ve sorularına muhatap olduk. Öncelikle ABD’ye algılarımızda tanrısal bir sıfat atfetmeden ama tahripkâr gücünü ve imkânlarını ufaltmadan varlığını objektif bir değerlendirmeye tabi kılmak, olması ve yapılması gerekendir.

Sayın Erdoğan ve eski yol arkadaşları İngiltere-ABD-İsrail projelerinde görev almayı taahhüt ettikleri için hükümet olabildiler. Müstevli adına ve onun projelerinin amacı doğrultusunda rol model olabilmeleri için ihtiyacı olan mali, siyasi desteği ve medyada parlatmayı kıssadan hisse rahmetli Menderes'e verdiğini bu hükümete de verdi. ABD, AB ve NATO’nun önünü açan, İsrail’i rahatlatan ve ülkemizde devletin tüm mahrem odalarına sızmalarını sağlayan sürece şahit olduk. Bu esnada bunlar olurken kendi iktidarını da, efendileri rahatsız etse de,  her alanda pekiştirmeyi de ihmal etmemiş ve bu hedefte tüm geçmiş hükümetlerin aksine başarılı olmuştur. En nihayet kendisi dışında kalan efendilerin itimat ettiği geleneksel piyonlarına ve nüfuzlu odaklara ciddi bir darbe de vurdu.

'ROL YAPIYOR' DİYENLER VAR

Sayın Erdoğan’ın makam, mal, mülk, saltanat uğruna tüm değerleri ayaklar altına alıp gönüllü bir nefer olduğunu, onlara karşı eleştiri ve söylemlerini yazılan senaryoya ve verilen role uygun olarak arz ettiğini, Rusya, Çin, İran, Suriye, BRICS, ŞİÖ yakınlaşması ve beğenileri, NATO, ABD’ye kükremeleri bu rolün gereği olduğunu iddia edenler var. Ayrıca her adımı, olayı ve gelişmeyi üst aklın kudretine bağlamak ve işlerin sadece bu şekilde gerçekleştiğine inanmak saflıktan öte tehlikelidir, mutlak teslimiyete götürür. Kaba bir benzetme olabilir ama ‘Vatanım Sensin’ dizinde canlandırılan Albay Cevdet’in hikâyesi bu söylediklerimize bariz bir örnek teşkil edebilir. Sayın Erdoğan’ı ‘oportünist’ davranmaya iten en önemli sebep; tercihler ile mecburiyetler arasında mekik dokumasındandır. Lider konumunda olanların ve aslında herkesin sadece bu iki seçime haiz olduğunu belirtelim. Tercihlerinizi ne oranda başarabilir, ne oranda mecburiyetlere teslim olmak zorunda kalırsınız bunu imkân, kabiliyet ve biraz da şansınız (bazıları buna yazılı kader diyor) belirliyor.

AMD ŞAM ÜZERİNDEN ZARAR VERMEK İSTİYOR

ABD, İngiltere ve İsrail,  Şam veya Büyük Suriye (Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün), Anadolu, Irak ve Mısır coğrafyasının alemin atan nabzı ve şah damarı olduğunu biliyor. İlk lahzadan günümüze kadar yaşanan ve yazılan tarih bunu ispatlayan veri ve olgulara sahiptir. Ne ABD ne AB ne İsrail ne Rusya ne Çin ne başka bir kuvvet bu coğrafyada nüfuzlu olmadan varlığını sürdüremez. Güçlü bir devlet olamaz. Rusya’nın üzerine artist Siyonist Zelenskiy'i sürmeleri, Ukrayna ve Doğu Avrupa üzerinden pervasızca saldırmaları, Moskova’nın kan kaybetmesine vesile olacak provokatörce eylemler içinde olmaları, ABD’nin Suriye’den ayrılmayacağını, Batı Asya’nın kalbi olan Şam coğrafyasına İsrail’in öngördüğü Kürdistan’ı kurmadan rahat durmayacağını gösteriyor. ABD, Şam coğrafyası hegemonyası üzerinden Irak, İran, Rusya ve Çin ile savaşmadan, onlara ciddi zarar vereceğini idrak ediyor. Rusya ve Çin ile direkt dalaşmadan onları kuşatarak, boğarak ve can damarlarını keserek dize getirmeye ve teslim almaya çalışıyor. Bu esnada Sayın Erdoğan’a da teklifte bulunuyor. “Ya benimle ol, şartlarıma uygun olarak Suriye’yi aramızda bölelim, düşmanlarımı düşmanların, dostlarımı dostların kabul et, açıkça Rusya düşmanlığında başat ülke ol, buna mukabil finans ve diğer imkanlarla saltanatının devamını sağlayalım, aksi takdirde düşmanın yanında yer al ve hiddetim ve cezalandırmama maruz kal” seçimini dayatmaktadır. Sayın Erdoğan’ın bu hengameden ve imtihandan nasıl çıkacağı Rusya ve Çin’in atacağı karalı adımlar sonucunda netleşecektir. 

ERDOĞAN O CEPHEDE KAYBEDER

Sayın Erdoğan, Sultan Abdülhamit’i idol olarak kabul etmektedir. Sayın Erdoğan, Sultanın büyük devletler arasındaki menfaat çelişkilerini bekası, saltanatını sürdürmesi ve hanedanlığın varlığını koruması için benimsediği taktik araçları benimsemiştir. Ancak en nihayet bu oyunu idrak eden hasım devletler kendisine karşı ortak bir cephe oluşturmuşlardır. Sayın Erdoğan, bu tarihi vakıadan ibret almaz, ekonomide köklü radikal çözümleri benimsemez ve dünyanın şer odakları olan, ülkemiz, bölgemiz ve âlemin içinde bulunduğu zalim, ahlaksız ve kof sistemin sorumlusu kuvvetlerin yanında yer almaya devam ederse siyasi ömrünü bir müddet uzatabilir ama bunu bilmek ve görmek için kahin olmaya gerek yok hatimen ve hükmen kaybedenlerin cephesinde olacaktır. Böylece Sultanın akıbetini yaşaması kuvvetle ihtimal dâhilindedir.  Ancak Sayın Erdoğan’ın oyunun başından itibaren Albay Cevdet’in rolünde veya süreç içinde mecburiyetler sonucu Albay Cevdet’e dönüştüğü ihtimalinin varit olduğunu gösteren emareler var. Bunu öğrenmek için çok beklemeyeceğiz. 2023'ün tüm oyunların deşifre olacağı, herkesin gerçek kimliği ile savaş meydanına ineceği ve safların netleşeceği yıl olacağını müjdeleyebiliriz.