Talat Paşa’nın dirayeti

Dirayet sözcüğü, beceriklilik, ustalık, kavrayış, zekâ gibi anlamlara geliyor. Bu günlerde Feyziye Özberk’in Talat Paşa adlı kitabını okuyorum. Aklıma bu kavram takılıyor.

İlginçtir, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sivil örgütlenmesinin başındaki kişi olan Talat Paşa (1874-1921), yakın tarihimizin en önemli figürlerinden ve Kurtuluş Savaşımızın Anadolu’da dayandığı kadroları hazırlamış olan kişi olmasına rağmen sosyal bilimciler tarafından görece az incelenmiştir. Kişisel anılar ve genel tarih incelemeleri dışında, özel olarak Talat Paşa’yı ele alan çalışmaların sayısı pek az. Feyziye Özberk’in kitabı bu boşluğun doldurulması yolunda bir çabanın eseri. Kitap, geniş bir literatür taramasıyla hem Talat Paşa’yı döneminin koşulları içinde bütün yönleriyle ele alan hem de üslubu itibariyle kolay okunan bir çalışma olmuş.

Talat Paşa bir kriz dönemi lideri. Türk toplumunun ve devletinin büyük bir kırılmanın eşiğinde olduğu, varlık-yokluk kavgası vermeye başladığı bir dönemde en üst düzeyde sorumluluk üstlendi. Böyle olağanüstü dönemler, olağan dönemlere uygun liderlerin ve kadroların elendiği dönemlerdir. Bir zamanların kudretli siyasetçi ve devlet adamları, kırılma dönemlerinde kelleyi koltuğa alarak kararlar verme ve bedeller ödeme sorumluluğunu üstlenme cesaret, dirayet ve kararlılığını gösteremezler. Böylelerinin tarihten silinmek için özel bir şey yapmalarına gerek yoktur. Gelişmelerin yükselen dalgası onları bir çöp gibi savurup yerlerine dönemin şartlarına uygun kadroları su yüzüne kendiliğinden çıkarır.

İşte Talat Paşa Türk toplumunun kader anlarını yaşadığı dönemin ihtiyaçlarının öne çıkardığı liderlerden biri. Onu küçük görmek isteyenler posta memurluğundan geldiğini söyleyerek, akıllarınca yetersiz ve donanımsız olduğunu anlatmak isterler. Oysa devrim dönemlerinin zorunlulukları, paşazadelerin idare-i maslahatçılıklarını kaldırmaz. Dayatan ihtiyaçlar, Edirne’deki posta memurunu alır, sahip olduğu kişilik özellikleri ve siyasi yetenekleriyle onu diğerlerinin arasından eleyip sorumluluk makamlarının başına getirir. Nasıl Mustafa Kemal, bir önceki dönemin en önde gelen, en şöhretli kadrolarından biri değilse, Talat Paşa da kendi sorumluluk döneminin öncesinin şöhretli isimlerinden biri değildi. Ama hayat onların sahip oldukları yeteneklere ve kişilik özelliklerine sahip kadroların işbaşına gelmesini dayatmıştı.

İkinci Meşrutiyet’in başarılmasından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti salt askeri bir örgütlenme olarak kalamazdı. Siyasal hayata örgütlü bir güç olarak dâhil olmak zorundaydı. Bu aşamada Talat Bey, Cemiyet’in sivil örgütlenmesinde oynadığı belirleyici rol ile öne çıktı. Maddenin değişmesini kavrama yeteneği yüksekti. Meşrutiyet mücadelesinin başarısının kaçınılmaz olduğunu nasıl anlamış ve en atak şekilde örgütlenme yapmışsa, Mustafa Kemal önderliğindeki Kurtuluş Savaşı’nın kendine özgü özelliklerini de derhal anlamış ve derhal Ankara’yı destekleyici bir pozisyon almıştı. Feyziye Özberk’in cümleleriyle “Talat Bey’i Talat Bey yapan, gelişmeleri tahlil etme, karar alma ve kararlarını uygulama cesaretidir.” ( ⃰ )

İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri arasında vatan sevgisi ortak paydası dışında, uygulanması gereken somut çözümler konusunda sanıldığının aksine yüksek bir oydaşma yoktu. Böyle bir örgütü bir arada tutmak ancak Talat Paşa’nın kişilik özelliklerini taşıyan biri tarafından başarılabilirdi. Onu yakından tanıyan herkesin işaret ettiği bu kişilik özellikleri, idealizm, dirayet ve kararlılığı kıvrak bir zekâ, esneklik, gönül alıcılık ve iyimserlikle birleştirmiş olmaktır.

Dirayet ve kararlılığı dik başlılık ve kibirle karıştırmamak gerek. Talat Paşa insan ilişkilerinde samimi, alçakgönüllüdür. Kibir sahibi değildir. Aksine halkın kaderini paylaşmakta ve sade yaşamakta ısrar etmiştir. Tesadüf değil. Devrimler tarihine baktığımızda, devrimci lider ve kadroların kişilikleri arasındaki benzerlikleri görmemek imkânsızdır.

( ⃰ ) Feyziye Özberk, Talat Paşa İttihat ve Terakki Tarihi, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2021, s.68