Tanımlanamayan düşman
Herkesin herkesten Fetöcü diye şüphelendiği bir dönemdeyiz.
Şayet bir koruluktan ormandan geçiyor ve ağaçların tek tek adlarını bilmiyorsanız, ya hepsine topluca ‘ağaç’ ya da ‘orman’ der geçersiniz.
Ancak ağaçların tek tek isimlerini biliyorsanız, mesela ‘çam ağaçları’ dersiniz, ‘kavak’ dersiniz..
İnsan zihninin bilmediği yerleri şeyleri ‘birleştirme’ ve ‘genelleme’ gibi bir huyu var, mesela önünüzdeki denizi bilmiyorsanız ‘deniz’ der geçersiniz, ama ismini biliyorsanız, ‘karadeniz’ veya ‘ege’ dersiniz..
Mesela soğuk savaş yıllarında sol’u tanımayan sağcılar, bütün sol’a topluca ‘komünistler’ derdi, aynı şekilde, sağın ve İslamcılığın ve tarikatların çeşitliliğini bilmeyen solcular da bütün bu çeşitliliğe bakıp topluca ‘sağcılar’ veya ‘İslamcılar’ gibi bütünleştirirdi.
Çok sonra sağcılar komünistlerin çeşitliliğini (fraksiyonları diyelim) anladı, aynı şekilde, solcular da sağın çeşitli yapılarını birbirinden ayırt etmeyi öğrendi..
Ancak bu genellemenin herkesi herşeyi aynı tanım ve kategoriye koymanın ‘maliyetleri’ ülke aydınları ve siyasetinin birbirini anlamasını çok ama çok geciktirdi..
Bundan dört-beş ay önce, Halk TV’de programlara çıkan siyasetinden ve duruşundan çok emin olduğumuz şöhretli bir arkadaşımız dahi, ‘yahu bize dahi cemaatçi’ diyorlar, bir türlü anlatamıyoruz, ne yapacağız, diye hayıflanıyordu..
15 Temmuz hemen sonrası görüştüğümüz AKP’li üst yöneticilerin durumu hepsinden vahimdi, birbirlerinden şüphelenmek öyle bir vahim hal almıştı ki, hiç biri konuşamaz kımıldayamaz hale geldi..
Fetöcü suçlaması ve yaftalaması, 15 Temmuz sonrasının felaketi haline geldi.
Öyle ki dün Cumhuriyet yazarı Emre Kongar dahi elli yıllık fikir hayatını yıl yıl anlatıp siyasi duruşunun her anını ben Fetöcü değilim diye savunma ihtiyacı hissetti.
Dahası, dün Sözcü gazetesi Fetöcü suçlamalarına veryansın ederek manşetten isyan etti, duruşundan siyasetinden yüzde yüz emin olduğumuz bir çok Sözcü yazarları dahi bir ‘açıklama, savunma’ ihtiyacı içinde hissediyorlar kendilerini..
Ve asıl, emniyette ve orduda ve bürokraside Fetö soruşturmaları ve iddianameleriyle ve temizliğiyle yoğun mücadele veren savcılar, belki de dünyada eşine rastlanmaz bir ‘güçlük’ içinde, kılı kırk yararak çalıştıkları halde bulaşıcı şüphe virüsünden hepsi muzdarip..
Herkes herkesten şüpheleniyor, kimse kimseden emin değil..
Facia düzeyindeki bu ‘güvensizlik’ ortamı toplumun Fetö’yle mücadelesindeki azmini coşkusunu da kırıyor..
Kardeşlerim..
Dün Ankara’ya Aydınlık Gazetesi’nden İlker geldi, Ulusal Kanal'ın altında Üvercinka’da eski TGB lideri Utku, Ergenekon’un ünlü avukatı Zeynep Küçük ve İlker’le bir masa etrafında oturup sağdan soldan epeyce dertleştik..
Laf lafı açtı, bak İlker, dedim, geçenlerde İç Anadolu’da bir konuşma yapıyorum. Konuşmama başlarken sakin açılış cümleleri kuruyorum, hiç beklemediğim bir şey oldu.. Konuşmamın hiç tahmin etmediğim bir bölümü büyük bir alkış aldı.. Hangi cümlem alkışlandı diye merak ettim..
Şöyle bir cümle kurmuştum, ‘yedi yıl sizleri köy kahvelerinde camii bombalayan Ergenekoncu vatan hainleri diye dışladılar alay ettiler… Şimdi o köy kahvesine alnı açık konuşacak duruşu siyaseti tertemiz insanlar sadece sizlersiniz…’..
İşte bu cümleler alkışlandı.
İlker’e döndüm, bak İlker, şu anda dünyanın en değerli en zengin altın madeni biziz..
Tekrar vurguladım, bak İlker, bu ülkenin gerçek hazinesi biziz..
Oda TV’den, Aydınlık’tan yüzlerce arkadaşımızın avukatı mücadelesi ortada, üstüne birkaç laf ve konuyu açtım, mesela ben, kişisel tarihime dair birkaç cümle söyleyeyim..
Bundan otuz-otuz beş yıl önce, bir yazara yapılabilecek en büyük suçlama, ‘MİT’ iftirası, bu da tutmadı ‘gizli eşcinsel’ dedikodusuydu..
Bu suçlama ve dedikodulardan her insan korkardı, sinsiydi, yıpratıcı ve isminizi için için çürütüyordu..
Nasıl bir fikir ve siyaset hayatımız olmuşsa, bizlere en ağır linçvarı saldırılar olduğu halde, hayatımın hiçbir anı, Mitçi, Fetöcü ya da gizli eşcinsel ve benzeri bir suçlamaya muhatap olmadım.. Bu suçlamaları dedikoduları üretmeye yaymaya kimse cesaret edemedi.. En ağır lafları işittim ama bu sinsi iftiraların hiç birini en düşmanca muhalifler bile ağzına alamadı..
Bir insan hayatı için bundan büyük ödül olmaz..
Fetöcü suçlama ya da şüphelerini şakadan olsun lafın gelişi olsun hiç kimsenin yakıştıramadığı siyasi bir yerde durduk..
Genelkurmayın başbakanlığın danışmanlarından en uzak bir kasabadaki bir kreşin yöneticilerine kadar herkes birbirinin yüzüne Fetöcü şüphesiyle bakarken..
Herkes ‘güvensizlik’ kriziyle kaskatı kesilmişken..
Sağcısı solcusu İslamcısı bizi seveni sevmeyeni toplumun her kesimin şüphe etmedikleri ve akıllarına asla getirmedikleri tek şey bizim siyasi duruşumuzun açıklığı..
Bugün yaşadığımız toplumda, bir düşünün, Fetöcü suçlama ve şüphelerinin hiç ama hiç uğramaya cesaret edemeyeceği en uzak yerdeyiz.
En küçük şüphenin dahi asla zırnık uğramaya yeltenemeyeceği, yüzümüz aydın alnımız açık bir yerde duruyoruz.
Yanisi, bu toprakların bir çocuğu olarak bu iftihar edilecek gurur duyulacak yerde durmamızı sağlayan en zor günlerdeki mücadelemizi arkadaşlıklarımızı hiç ama hiç aklımızdan çıkartmayalım..
Siyasetimizi fikirlerimizi sevmeyen çoktur ama sevmeyenlerimiz dahi ittifak halindeki görüşü: bizlerin hiç ama hiç bulaşmamış olması..
Halkımıza ekranlardan söz verdiğimiz, açıklık, harbilik, aydınlık, budur işte..
Fikirlerimizi beğenen olur beğenmeyen olur, gazetemiz sitemiz çok okunur okunmaz, ne olur, oyunu veren olur vermeyen olur, ne olur, biz sözümüzü tuttuk:
Bütün muhaliflerimiz bizden en nefret edenler dahi: BİZDEN EMİN!
Yani, zaferimiz kutlu olsun, çünkü sözümüzü tuttuk, sözümüz şuydu: gazetemiz Aydınlık, yüzümüz aydınlık..
Ulusal Kanal’da haftada bir saat konuşuyor ve ODA TV’de aralıksız yazılar yazıyorum, bunca telaşın işinde Aydınlık’ı çok ihmal ettiğimin farkındayım..
Gücüm yettiğince zaman zaman yazılarımla, duruşu siyaseti ve mücadelesi bir büyük felaketle test edilmiş burada Aydınlık yüzlü insanların içinde olmak için, biraz daha fazla çaba sarfedeceğim, saygıyla..