Tarih yazanlar!
Yaşadığı toplumu ileri doğru sıçratmaya çalışan insanlar o halkın günah keçileridir... Çok özel koşullar oluşmadıkça toplum onlara asla teveccüh göstermez! Dudak büker; küçümser; güler geçer; zaman zaman da alay eder... Olaylara yüzeysel yaklaşarak, sorumluluktan kaçarak hep onları suçlar! Ancak “tarih” diye bir olgu varsa, bunun kaynağı bu insanlar ile geniş kitleler arasındaki çelişkiler, anlaşmazlıklar ve görüş farklılıklarıdır... Bir an için bu değerli insanların kuru kalabalıklar içinde eriyip kaybolduğunu düşünelim... Tarih, yazacak bir şey bulamaz; yerinde sayar; güdük kalır...
TARİHİN SONU VAR MI?Amerikalı liberal düşünür Francis Fukuyama 1992 yılında, “Tarihin Sonu ve Son İnsan” adlı bir kitap yayımladı... Bu eser liberal çevrelerde geniş yankı buldu! Sosyalist dünyanın 1991 yılında çökmesinden sonra “insanlığın son aşamasının kapitalizm olduğunu ve tarihin önüne bir set çekildiğini” ileri sürüyordu. Yıllar sonra yanıldığını itiraf etti... İnsanlığın yükselişi için canı ve kanı pahasına kavga edenler oldukça tarihin sonu gelmeyecektir! Dünya tarihine kısaca göz atsak bile hem yerel düzeyde hem de küresel düzeyde tarih yazan ve yaratan cesur insanların asla tükenmediğine tanık oluruz... Bu nedenle, zaman zaman duraksamalar, geri dönüşler yaşansa bile hiç kuşku yok ki tarihin genel akışı daima ileri doğru olacaktır...
TARİH NASIL YAZILIR?Galileo Galilei (1564-1642), “Dünya güneşin etrafında dönüyor!” dediği için yargılandı... Sonra pabucun pahalı olduğunu görünce, fikirlerini yumuşattı ve canını kurtardı! Ama bu dünyadan, hemen hemen aynı yıllarda bir Giordano Bruno (1548-1600) geçti... Işığı hâlâ yeryüzünü aydınlatıyor. Sistemin muhafızları Bruno’nun görkeminden çekindiğinden, dün de bugün de hep Galilei’yi öne çıkardı... Çünkü Bruno, gözü kara bir hakikat savaşçısı ve insanlığın yarattığı bütün üstün nitelikleri üzerinde toplayan bir fedai idi. Galilei ile baş edilebilirdi ama Bruno’yu dünyadaki hiçbir güç yenemezdi... Bu anıt insanın bazı sözlerini birlikte hatırlayalım:“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım... Bu nedenle cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesine de maruz kaldım!”“İnsanın, sadece çoğunluk oldukları için kitlelerle aynı şekilde düşünmesi aşağılık bir davranıştır... Halkın ezici bir çoğunluğu ona inansın ya da inanmasın, hakikat değişmez!”“Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar...”“Dünya sonsuz gezegenler ve yıldızlardan sadece birisidir ve hiçbir ayrıcalığı yoktur!”Yolunuz Roma’ya düşerse, Navona Meydanı’na (Piazza Navona) mutlaka götürürler... Roma’nın birkaç sembolünden birisidir. Onun 150 metre ilerisinde Çiçek Meydanı (Campo de Fiori) bulunur. Kilise’nin Engizisyon Mahkemesi 1600 yılında Bruno’yu bu meydanda diri diri yaktı... Burada Giordano Bruno’nun bir sanat şaheseri olan heykeli bulunur... Bu mekânı mutlaka ziyaret edin! Bruno sizi dostça selamlarken, şu sözlerini kulağınıza fısıldadığı hissine kapılacaksınız: “Zaferin elde edilebilir olduğunu düşünerek mertçe savaştım... Ne yazık ki ruhumun gücü bedenimden esirgenmiş! İnanıyorum ki gelecek kuşaklar gerçek uğruna savaşmayı tüm yaşam zevklerinden üstün tutacaklardır...”
İŞKENCELERİN DURDURAMADIĞI İNSANLARHallâc-ı Mansûr (858-922) sufi ve tasavvufi konularda derin incelemeler yapan ve iz bırakan bir İslam aydınıdır. Kendisinden sonra gelen Yunus Emre, Mevlana Celalettin-i Rumi gibi düşünürler üzerinde derin izler bırakmıştır. Şu sözleri tarihe geçmiştir: “Her gerçek kıvılcım bir fedai ister, ilk kıvılcımı yakanlardır en yüce fedailer!” Dincilerin “tevekkül” düşüncesini şöyle yorumlar: “Tevekkül, bir şehirde yemek yemeye senden daha muhtaç birilerinin bulunduğunu bildiğin zaman, yemek yememektir!” Kurulu Abbasi düzeni kendisini devletin güvenliğine bir tehdit olarak görür. Onu yok etmeye karar verirler...İşkence ve idam 3 gün sürer... Bu süreçte metanetini kaybetmez, işkencelere kahramanca göğüs gerer; asla geri adım atmaz! İlk gün 100 kırbaç vurulur. İkinci gün bir eli ve bir ayağı kesilir... Diğer gün öteki el ve ayağı koparılır! Sonunda Halife yanlısı binlerce Bağdatlının gözü önünde kafası kesilir... Gövdesi yakılır ve külleri Dicle nehrine atılır... İşkenceye maruz kaldığı yer şimdiki Bağdat’ın Mansuriye beldesidir.
VE VATAN CEPHESİGünümüzde Vatan Cephesi, tüm örgüt ve üyeleri ile hiçbir iç ve dış güç odağına ödün vermeden hakikatin izini sürmektedir... Düzenin zamane işkence vasıtaları bu hareket karşısında çaresizdir! İçlerinde işkenceye boyun eğen bir kişi bile yoktur! Hareketin plan, program ve projeleri gerçeğin ta kendisidir... Türkiye için başka çıkış yolu yoktur. Ermeni soykırım iddialarının yalan olduğunu dünyaya kabul ettiren de, PKK kıyafeti giymiş emperyalizme karşı silahlı mücadeleden başka bir yol olmadığını topluma kabul ettiren de onlardır...Türkiye’de hakikatler bir avuç arınmış Vatan Partili yiğidin elinde gün yüzüne çıkıyor. Vatan Partisi’ni çıkarırsak, Türkiye’de tarih kitaplarına girecek hiçbir şey bulamayız!