Tarihsel durum tarihsel başarı

1950’li yıllarda yeni Çin’in yeni komünist başbakanı Çu En Lay’a, “Fransız burjuva demokratik devriminin sonuçlarını başarılı bulup bulmadığını” sormuşlar; onun bu soruya cevabı ise, “Bunu söylemek için vakit henüz çok erken...” olmuş.

Çin’in boynundaki yabancı devlet boyunduruğundan kurtulup “ulus devlet” olma mücadelesi bizde olduğu gibi 20. yüzyıl başlarında başladı.Çünkü çağ artık emperyalizm ve ulus devletlerin ortaya çıkma çağıydı. 1894’te Sun Yat Sen liderliğinde kurulan ilk Çin millî burjuva partisi, 1911 yılında ilk millî burjuva iktidarını “Cumhuriyet” olarak kurup bütün dünyaya ilan etti.

Fakat ne var ki bu devrim, Çin’in gelişmesini engelleyen asırlık feodal yapıyı ve emperyalist hegemonyayı bir türlü yok edemedi. Bu nedenle de burjuva - demokratik devrim süreci arka arkasına yaşanan bir dizi iç savaş yaşamak zorunda kaldı. Ta ki Mao ve ÇKP öncülüğündeki ünlü “Uzun Yürüyüş” de dahil olmak üzere farklı mücadele ve çetin aşamalardan geçilerek emperyalizm ve feodalizmin hakimiyetinin savaşa savaşa kırıldığı 1949 Çin Devrimi’ne kadar...

Böylece iki dünya savaşı geçiren Çin, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen arkasından kendi yeni kaderini eline alarak Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan edip tarihi kökten değiştirmeye girişti.

İşte baştaki anekdotun kahramanı Çu En Lay da bu girişimin ilk başbakanıdır.

Fransız Devrimi’nin üzerinden o sırada tam 160 yıl geçmiştir. Fakat o tarihsel demokratik devrim Fransa da dahil bütün Avrupa’da ve dünyada art arda yaşanan iki dünya savaşı ve bir dizi ideolojik sapma nedeniyle derin kırılmalar yaşamaktadır. Zaten Çu En Lay’a o sorunun sorulması da o nedenledir.

Çin devrimi daha işin başındadır. Kendisinden 160 yıl önce Fransız Devrimiyle başlamış olan uluslaşma ve çağdaşlaşma sürecinin başarısı onun başarısına bağlıdır ve bunun için de Çu En Lay’a göre “vakit henüz çok erken”dir bir bakıma...

YENİDEN YENİ BİR CUMHURİYET

Anlayana “kıssadan hisse işte” deyip bizden devam edelim:

Türkiye’nin ulusal, demokratik, devrimci, cumhuriyetçi siyasi toplumsal güçlerinin zihinlerinin planlı biçimde iyice karıştırılıp bir tür sağırlaştırıldığı bir sürecin sancılarını yaşıyoruz. SözdeTürk entelektüeli, uzunca bir süredir amiri karşısında korkudan el pençe divan duran fakat öfkesini evdeki karısından çıkaran basiretsiz “devlet memuru” gibi asıl bela, asıl darbeci, asıl hegemonyacı ABD planlarına karşı çıkacağına sürekli olarak zaten -öyle ya da böylesevabıyla, günahıyla kendisinin de bir parçası olduğu kendi milli ordusuna “kem küm” edip duruyor.

Günümüzde nasıl ki neoliberaller asıl liberalizmi terk ettilerse, “küreselleşmeci” yeni eklektik burjuvazi de, Avrupa uygarlığı da eski tarihsel devrimci, demokratik ulusal burjuvazinin kadim değerlerini önemli ölçüde terk etti.

Epey bir zamandır hem bu köşede hem çeşitli yerlerde yazıp söyleyip duruyorum: Çoğu aydınımız sanıyor ki demokratik devrim değerlerine ve aydınlanmaya ihanet, geriye dönüş sadece Türkiye’de var da, Avrupa başladığı gibi aksamadan aynen devrimi südürüyor. Oysa bizdeki gericileşme ve yeni statükocu BOP’çu geri dönüşün asıl kaynağı da Avrupa ya da Batı referanslı...

Şu an Fransız devriminin üzerinden 230, Çu En Lay ve Çin devriminden sonra ise 70 yıl geçmiş. Artık başka bir tarihsel kavşaktayız.

Peki yeni durum nedir derseniz hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki yeni bir aydınlanma, bağımsızlık ve demokratik devrimler çağı geliyor. Her çağda olduğu gibi bu kadar akılsızlığın ortasından aklın yine fırlayıp öne çıktığı ve çıkacağı yeni bir çağ bu.

Tarihsel olarak tam zamanıdır çünkü.