Tarıma bakış

Kış ortasında mevsimsel ürünlerin tezgâhlarda yer alması Türkiye’de tarımsal üretimin zenginliğini ve tüm zorluklara karşın devam ettiğini göstermektedir. Ancak bu zenginlik ve işleyişin sürdürülebilirliği tehlike altındadır. Üreticiden tüketiciye ulaşan zincirde sistemin temel taşı olan üretici üretimden vazgeçerse sistemin çökeceği unutulmamalıdır. Bu zincirde yıllardır değişmeyen sorunlar vardır. Örneğin, yaş meyve sebze pazarlamasında yer alan hal sistemi çok sık değiştirilirken neden komisyonculuk kaldırılmamıştır? Türkiye’de ticaret borsalarının tarıma katkısının ne olduğunu bilen var mıdır? Dünyada olan ve Türkiye’de özenilen emtia borsaları kime hizmet etmektedir? Sayılara bakıldığında örgütlü olduğu görülen çiftçiler neden demokratik örgütlü bir kitle olamamışlardır? Neden tarım alanları işlenmeden bırakılmakta üretici sayısı giderek azalmaktadır? Burada daha birçok sorun sıralayabiliriz. Yılların birikimi olan ve son 20 yıldır izlenen tarım politikalarıyla da giderek ağırlaşan sorunlara ve bunların çözümlerine yazılarımızda yer vermeye çalışıyoruz. Son tartışmaların ışığında öne çıkan birkaç soruna değinelim.

FİYAT İSTİKRARI VE ÜRETİM PLANLAMASI

Elektrik, doğalgaz, yakıt, haberleşme ve iletişim vb. ürün ve hizmet fiyatları kamunun denetiminde artırılmakta ve yaşanan enflasyon yüzde 30’lara yaklaşmaktadır. Yüksek enflasyon ve nedenlerini araştırmak ve kalıcı çözümler bulmak gerekirken, gıda fiyat artışları gündeme getirilmekte, bilinçsiz olarak kış ortasında domates, patlıcan, biber vb. ürün fiyatları tartışma konusu yapılmaktadır. Geçen yılın ilk aylarında soğan ve patates gibi ürünlerin fiyatları artınca, depoların basılması, tanzim satışları ile piyasanın düzenlenme gayretleri hepimizin hafızasındadır. Bu yıl tam tersi yaşanmaktadır. Patates, soğan fiyatları maliyetlerin altına düşünce, geçen yıla benzer mucize yöntemler bulunamamıştır. Sorunun çözümünü, dar bir bakışla fiyat kontrolü, fiyat istikrarı gibi adlandırmalarla fiyat denetimine bağlamak son derece yanlıştır. Fiyat kontrolü ancak kriz dönemlerinde başvurulabilecek uç bir uygulamadır. Bu temel sorun üretim-talep dengesini sağlayacak planlı bir üretim modeli yaratılarak çözülebilir. Çözüm üretim öncesinden, ürüne satış garantisi yaratmakla sağlanabilir. Bu da ancak, üretici örgütlerinin pazarlık gücüne sahip olduğu bir sözleşmeli üreticilik sistemi ile olanaklıdır. Örneğin Türkiye’de süt üretiminde sözleşmeli ilişkiler zorunlu hale getirilmiştir. Süt Konseyinin önerdiği düzey dikkate alınarak fiyatlar saptanmaktadır. Bu sistem de üretici açısından sağlıklı işlememektedir. Bu modelin sağlıklı işleyebilmesi için üretici örgütü süt alıcısı firma ile fiyat başta olmak üzere sözleşme koşullarının saptanmasında pazarlık gücünü kullanabilecek bir yapıda olmalıdır. Örgütler, idari ve hukuki açıdan kurumsal bir yapıya kavuşturulmalıdır. Örneğin bir firma ödemesini yapmadığında veya geciktirdiğinde çiftçi tek başına kalmamalı, örgüt hukuki işlemleri başlatmalıdır. Bu modelin tüm sektörler için uygulanması üretici mağduriyetini kesinlikle önleyecektir. Kasaplık piliç üretimini düşünelim. Firmalar üreticilerle kendi koşullarını dayatarak sözleşme yapmaktadırlar. Benzer yapı ve sorunlar bu sektörde de vardır. Örneğin, firmalar üreticiye bedeli karşılığı yem vermektedirler. Tek başına bir üreticinin bu yemin sözleşmedeki özelliklere sahip olup olmadığını test ettirme olanağı ne ölçüde vardır? Belirtilen özellikte bir örgüt olursa bu işlem otomatik olarak örgüt tarafından yapılabilir. Bunun gerçekleşme ihtimali bile, yanlış uygulamaları ortadan kaldıracaktır.

DESTEK POLİTİKALARI VE ÜRETİCİ BORÇLARI

Destek politikaları hiçbir zaman etkin olmamıştır. 2021 yılında toplam 24 milyar TL destek yapılacağı ifade edilmektedir. Bu miktarın çok yetersiz olması bir yana 70-80 arasında farklı türde olması da etkinliği tümüyle azaltmaktadır. Tarım kanununa göre milli hâsılanın yüzde 1’i kadar destek olacaksa, mevcut destek miktarının en az iki katına çıkarılması gerekir. Desteklerin çok farklı kalem yerine; sulama için elektrik, mazot, gübre, yem, zirai mücadele, hayvan sağlığı vb. gibi sınırlı sayıda temel üretim girdileri için yapılması bir ölçüde etkinliği artıracaktır.

Son yıllarda uygulanan politikalar sonucu çiftçiler önemli bir borç yükü altına girmişlerdir. Basında yer alan verilere göre borç toplamı yaklaşık 155 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bayiler, tedarikçiler vb. örgütlü olmayan finans kaynaklarına olan yaklaşık 50 milyar TL’de eklendiğinde borç toplamı 205 milyar TL’ye ulaşmaktadır. Temel görevi çiftçilerin finansman ihtiyacını karşılamak olan Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri bu fonksiyonlarından uzaklaşmışlardır. Bunun yerine tarım bankacılığı sloganı ile ticari bankalarda çiftçilere kredi kullandırmaya başlamışlardır. Günümüzde Tarım Kredi Kooperatifleri holding sahibi bir iktisadi teşekkül olurken, Ziraat Bankası da birçok alanda faaliyet gösteren ticari bir banka haline gelmiştir. Özellikle Ziraat Bankası tarımdan oldukça uzaklaşmıştır. Oysa bankanın resmi sitesine bakıldığında başlangıç olarak Memleket Sandıklarının kuruluş tarihi olan 1863 yılı gösterilmektedir. Bu sandıklar 1867 yılında Menafi Sandığı adını almışlardır. 1888'de sayıları 250 olan Menafi Sandıklarının faaliyetlerine son verilerek, yerine Ziraat Bankası kurulmuş, o tarihte faaliyette bulunan Menafi Sandıkları da banka şubelerine dönüştürülmüştür. Tarihi bir gerçek olarak da bu sandıkların kurucusu Mithat Paşa Ziraat Bankasının da kurucusu olarak bilinir. Ancak bankanın resmi sitesinde, Mithat Paşa’nın adı geçmediği gibi, Paşa’nın 1844 tarihinde boğularak öldürülmesi emrini veren “II. Abdülhamit'in olur ve onayıyla” bankanın kurulduğu bilgisi yer almaktadır. Üreticilerin borç ödeme güçlüğü içinde olmaları ve üretim araçları ve arazilerin haciz tehdidi altında olması tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Tarımsal finans sistemi ve çiftçinin ağır borç yükü, tarımın en acil çözüm bekleyen sorunları durumundadır. Fiyat kontrolü ve ithalat yoluyla tarım ürünleri ve gıda piyasasını düzenlemeye çalışmaktan vazgeçilmelidir. Çiftçi ve tarım arazisi olmazsa üretim de olmaz. Bu nedenle çiftçimize, arazi, su başta olmak üzere tüm doğal kaynaklarımıza sahip çıkalım.