Tarımda aile işletmeciliği

2014 yılı Birleşmiş Milletler tarafından tarımda aile işletmeciliği yılı olarak ilan edilmiştir. Bu nedenle geçen yıldan başlayarak, tarımda aile işletmelerinin önemi ve gerekliliği çok sayıda tartışma ve yazının konusu olmaktadır.

Tarımda aile işletmesi konusunda farklı görüş ve anlayışlar vardır. Aile işletmesi deyince doğrudan küçük ölçekli işletme anlaşılmamalıdır. Burada, işletme büyüklüğü kavramının da sadece arazi genişliği olmadığı, işletmenin üretim ve gelir potansiyeli olduğunu da hatırlamakta yarar vardır. Kuşkusuz aile işletmeleri bir ailenin yönetebileceği ölçekle sınırlıdır. Aile işletmeciliği ayrıca bir tarım yapma ve yaşama biçimidir. Bu nedenle sosyal bir yanı vardır. Tarımda aile işletmeleri bir toplum kesimini oluştururlar. Konunun akademik tartışmasına girmeden, sermaye ve işgücünün önemli bir bölümü aile tarafından sağlanan ve genellikle de kuşaklar arasında devreden tarım işletmesi, aile işletmesi anlamındadır.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki durum

Aile işlemesi gelişmiş batıda ve gelişmekte olan ülkelerde farklılıklar gösterir. Batı’da aile işletmeleri daha büyüktür. Örneğin AB’de yaklaşık 12 milyon tarım işletmesi olup ortalama arazi genişliği yaklaşık 120 dekardır. Bu işletmelerin % 95’inin aile işletmesi olduğu belirtilmektedir. Benzer şekilde ABD tarım Bakanlığı da ortalama genişliği 180 dekar olan yaklaşık toplam 2 milyon işletmenin % 98’ini aile işletmesi olarak kabul etmektedir.

Türkiye’de ise ortalama işletme büyüklüğü 60 dekar olan 3 milyon işletmenin çoğunluğu aile işletmesidir. Gelişmekte olan ülkelerde ise tarım işletmelerinin çoğunluğu yeterli arazi ve sermayeye sahip olmayan geçimlik işletme ve daha küçük ölçekli marjinal birimlerdir. Dünya gıda üretiminin % 50’den fazlası aile işletmeleri tarafından sağlanırken, çoğu gelişmekte olan ülkelerden olmak üzere dünyadaki yoksul insanların % 70’inin bu kesimden olması da paradoksal bir gerçektir.

İşletme politikaları

Günümüzde aile işletmelerinin bir bölümü, büyük ölçekli hayvancılık işletmeleri (fabrika işletmeler) ve bitkisel üretimde de tek üründe ihtisaslaşmış işletmelere (plantasyon veya endüstriyel işletmeler) dönüşmüştür. Bu yapı gelişmekte olan ülkelerde, mevcut az sayıdaki plantasyonlar yanında çok uluslu şirketlerin sözleşmeli ilişkilerle oluşturdukları ticari dev oluşumlar şeklindedir. Bu ikili yapı içinde, bazı bilim insanları, kamu, özel kurumları ve özellikle çok uluslu piyasa devleri, aile işletmelerinin geçmişin yapıları olduklarını ve sürdürülebilir olmadıklarını savunmaktadırlar. Buna karşın önemli bir grup da aksine aile işletmelerinin sürdürülebilir olduklarını, sosyal, ekonomi, çevre, insan ve hayvan yaşamı açısından çok önemli oldukları görüşüne sahiptir. Nitekim uygulamada, örneğin ABD’de Gıda ve Tarım Yasasında “ailelerin sahip olmadığı, büyük ölçekli tarım işletmelerinin sayısının artmasının ulusun refahı açısından zararlı olacağı” açıkça ifade edilmiştir.

Özellikle sözleşmeli ilişkilerde tarım işletmelerini güçlü sanayi karşısında koruyucu yasal düzenlemeler yapılmıştır. AB’de ortak tarım politikası için ayrılan bütçenin %70’i doğrudan destek, % 20’si kırsal kalkınma desteği olmak üzere % 90’ı, bir anlamda kamu hizmeti yerine getirdikleri kabul edilen aile işletmelerinin yaşayabilirliği ve özellikle genç kuşağın işletmeyi sahiplenmesini özendirme amacıyla kullanılmaktadır. Tarımda aile işletmeciliğine verilen önemin bir göstergesi olarak 2013 yılında Avrupa Komisyonu tarafından dünya ölçeğinde yanıt alınan 3414 (%97 Avrupa) anketle aile işletmelerinin sorunları saptanmaya çalışılmıştır.

Türkiye’deki temel sorunlar

Bu konuda genellemeler yapmak doğru değildir. Genelde tarım işletme politikaları ile ilgili, sürdürülebilirlik, yaşayabilirlik ve gıda egemenliği temel hedefler olarak sıralanabilir. Türkiye’de tarımda aile işletmelerini destekleyici politikalardan çok, genel olarak işletme ölçeklerini genişletme yönünde güçlü bir eğilim vardır. Kuşkusuz bu politikalar uygun politikalar değildir. Bütün sorunları burada sıralama olanağı yoktur. Türkiye tarımı, dolayısıyla aile işletmeleri ile ilgili temel sorunları sıralamak gerekirse, ilk sırada gıda zincirinde, yani üretici ve tüketici arasında aracı sayısının (tüccar, tefeci, komisyoncu, nakliyeci, toptancı haller, borsalar, kooperatifler, sanayiciler, toptancılar, perakendeciler, pazarcılar, ziraat odaları, devlet ve en son da tarım bankacılığı vb.) fazlalığı ve sistemin sağlıksız yapısı gelir.