Tarımda bağımlılık nasıl oluştu?

19.yüzyılda dünya ekonomisine egemen olan devlet, üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak tanınan İngiltere idi. Hindistan, Pakistan, Avustralya, Kanada gibi sömürge ve dominyonlarında üretilen ham maddeler ile gıda maddeleri merkeze doğru akıyordu. İngiltere, sanayileşmenin ve kapitalizmin ana merkezi olarak ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ cümlesiyle özetlenen serbest ticaretin bayraktarlığını yapıyordu.

Serbest ticaret; Osmanlı İmparatorluğu, Rus Çarlığı, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğunun ekonomik yapılarını temelden sarsmıştır. Ham madde kaynakları ve pazarlar için yapılan Birinci Dünya Savaşı sonunda bu dört imparatorluk ortadan kalkmıştır.

1929’da başlayan Büyük Buhran ve onu izleyen İkinci Dünya Savaşı, milyonlarca insanın ölümüne Avrupa, Asya ve Afrika’da büyük yıkımlara yol açmıştır. Savaş sonrasında sömürücü ülkelerin zayıflaması sonucunda Asya ve Afrika’daki sömürgeler bağımsızlığına kavuşmuş ve 45 yeni devlet kurulmuştur.

Savaşa sonradan katılarak sonuca etkili olan ABD, büyük bir ekonomik ve politik güç elde etmiştir. Avrupa ülkelerinin alt yapısını yeniden kurmak ve onları kalkındırmak için Marshall yardımı adıyla bilinen programı uygulamıştır. ABD’nin tarımsal ihracatı, 1945-49 arasında dokuz kat arttı.

Bu yolla Avrupa’ya tarım makineleri, ticaret gübreleri ve yem ham maddeleri verilerek tarımsal üretimin artması sağlanmıştır. Başta PL 480 programı ile ucuz gıda maddeleri verilen Avrupa ülkeleri kısa sürede toparlanmıştır. 1949 yılında Amerika’nın buğday ihracatının %47’si Avrupa’ya yapılırken 1959 yılında bu oran %17’ye düştü.

PL 480 programı, Türkiye’nin de dahil olduğu çevre ülkelerine kendi paralarıyla ucuz gıda maddeleri satılması esasına dayanıyordu. ABD hükümeti, ihraç ettikleri ürünün parasını şirketlere ödedi. Alıcı ülkeler, ürünlerin bedelini kendi para birimleriyle ABD hükümetinin hesabına yatırdılar. Bu ülkelerdeki Amerikan temsilcileri bu paraları; alt yapı yatırımlarına, askeri üslerin ikmal işlerine, özellikle Amerikan tarım sanayi şirketlerine borç vererek kullandı.

Pirinç, yemlik tahıllar, pamuk, yağlı tohumlar ve süt ürünleri ihracatı kadar buğday ihracatı da körüklenmiştir. 1965’te PL 480 ABD’nin buğday ihracatının %80’ini, dünya buğday ihracatının %35’ini oluşturuyordu.

ABD 1960’larda; Arjantin, Avustralya, Kanada, Avrupa Topluluğu ve Japonya’ya yaptığı gıda yardımı ile üretim fazlalıklarından kurtuldu. Çevre ülkeler ise potansiyel pazar oldu. On yıl önce 15 milyon dolarlık buğday alan İran, 1975’te ABD’den 325 milyon dolarlık buğday almıştır. 1945’ten 1958’e kadar Japonya’nın kişi başına buğday tüketimi üç kat artmış, pirinç tüketimi ise azalmıştır. Latin Amerika, Afrika ve Asya ülkeleri 1954’te az miktarda buğday ithal ederlerken, 1978’de ABD’nin ihraç ettiği buğdayın %78’ini satın almışlardır.

Dünya mısır piyasasına ABD hakim olmuştur. Gelişen hayvancılık kesimi, ticari engelleri fazla olmayan Avrupa’ya mısır ihracatını artırmış, soya ihracatı iki katına çıkmıştır. 1960 ve 1967 arasında ABD buğday ihracatı dünya ihracatının yaklaşık % 39’u civarında olup aynı dönemde %60 olan mısır ihracat payından oldukça düşüktür.

PL 480 sayesinde 6 dev şirket oluşmuştur. ABD’nin mısır ve buğday ihracatının % 90’ını bunlar yapmış, Asya’nın tavukçuluk, sığır besiciliği, fırıncılık ve fast-food endüstrisini kurmuşlardır. Bu şirketler çeşitli ülkelerde serbest ticaret savunuculuğu yapmışlardır.

Bu dev şirketlerden biri olan Cargill, Latin Amerika, Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika’da fabrikalar kurmuştur. Tarıma dayalı sanayi şirketleri politika oluşum sürecine girmiş ve firmalar büyüyünce daha etkili olmuşlardır. Cargill’in eski yöneticisi Uruguay’daki GATT görüşmelerinde tarımsal konularda baş müzakereci olmuştur.

1951-54’te buğdayın dörtte üçünü kendi üreten Kolombiya,1960 ortalarında üçte ikisini ithal eder hale gelmiştir. Çevre ülkelerdeki yerel üreticiler, desteklenen ithalatla rekabet edemedikleri için yerel tarımın çoğu mahvolmuştur.

Sovyetler, 1972 ve 1974’de külliyetli miktarda buğday satın alınca tahıl stokları azalmış ve fiyatlar çok yükselmiştir. Pek çok gıda ithal eden ülkeyi açlıktan ölme sınırına getiren bir mali baskı olmuştur. 1950 ve 1960‘larda ABD’den gıda yardımı alanlar daha sonra ABD tarım ürünlerinin “en iyi müşterisi” olmuşlardır.

ABD’nin küresel egemenliği ele geçirdiği 1945 sonrasında gıda maddeleri trafiğinin akışı tersine dönmüştür. Eskiden çevre ülkelerinden merkeze doğru olan akım, artık gelişmiş sanayi ülkeleri olan merkezlerden çevreye doğru bir gıda ve tarımsal girdi akımına dönüşmüştür.

Kaynak:

Bill Winders, The Politics Of Food Supply: U.S. Agricultural Policy in The World Economy, Yale University Press, New Haven & London, Paperback, 2012’den özetlenmiştir.