Tarımda yüksek öğretimin yıldönümü
Ocak ayının tarımda özel bir yeri vardır. Her yıl 10 Ocak’ta tarımsal öğretimin yıl dönümü başta Ankara olmak üzere birçok ilde Ziraat Fakülteleri ve Meslek Örgütlerince düzenlenen organizasyonlarla anılmaktadır. 2015 yılının bu ilk ayında da 169. yıl dönümü kutlanacak. Yaklaşık yarım asırdır bu işin farklı yönlerinde bulunmuş biri olarak bu etkinlikten söz ederken, yaşanan gelişmeler ve mevcut durum konusunda deneyim ve görüşlerimi paylaşmak istedim.
TARİHÇE
Kuşkusuz bu yıl dönümlerinde kişiler kendi durduğu yerden, ya ne kadar geliştiğimizi ve bu 169 yılda neler başardığımızı vurgulayacak veya sorun ağırlıklı kötümser değerlendirmeler yapacaklardır. Gerçekte yaşananlar sağlıklı olmayınca sağlıklı bakış ve değerlendirmeler sunmak da güçleşmektedir. İstanbul-Ayamama Çiftliğinde Ziraat Mektebi Âlisi’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilen 1846 yılı tarımsal eğitimin başlangıcı olarak kabul edilerek 169 yıllık bir geçmişten söz edilmektedir (Okulun kuruluş tarihinin 1847, 48 ve gerçek öğrenci kabulünün 1892 olduğuna ilişkin kaynaklar söz konusudur). Burada tarih karmaşasının çok önemli olmadığını belirtip, tarımda gerçek çağdaş eğitimin başlangıcının 1933 yılı olduğunun altını çizmek gerekir. 1928 yılında Ziraat Mektebi Âlisi kapatılmış ve Ankara’da 1930 yılında Yüksek Ziraat Okulu kurulmuştur. 1933’te bu okul Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne dönüştürülmüştür. Bu enstitü gerek kuruluşu ve gerekse akademik faaliyetiyle tam bir tarım üniversitesi özelliğindeydi. 1 Ocak 1948 yılında Ankara Üniversitesi’nin kurulmasıyla aynı enstitü, Ziraat Fakültesi adını almıştır. 1980 yılına gelene kadar her türlü özelliği ile gelişmiş ziraat fakültesi sayısı sadece 4 olmuştur. Bu fakültelerin, kimi eksikliklerine karşın geçen 30 yıl içinde Batı standardında bir öğretim ve araştırma düzeyine sahip olduğunu belirtmek yerinde olacaktır.
YÖK SONRASI
Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) ile birlikte, tüm eğitim kurumlarında olduğu gibi tarım eğitiminde de olan olmuştur. Gelinen noktadaki olumsuz yapının, kişilerle ilgili olmaktan çok yaratılan sistemin bir sonucu olduğu bir gerçektir. Kuşkusuz 80 yılın özetini burada sunmak olanağı yoktur. Temel birkaç noktanın altını çizelim. YÖK sistemi içinde çok hızlı ve altyapısız bir üniversiteleşme politikası izlenmiştir. Bundan ziraat fakülteleri de payına düşeni almıştır. 1933-1980 yılına kadarki yaklaşık 50 yıllık dönemde 4 fakülte söz konusu iken, 2014 yılı itibarıyla sayı 29’a ulaşmıştır. Bunun yarattığı olumsuzluklar çok fazladır. Ancak mezun enflasyonu yanında, 1980 öncesi yüzde 1’lik dilimden öğrenci alan fakültelerin en son dilimden öğrenci alır hale gelmeleri öne çıkanlardır.
Tarımsal yüksek öğretimde, YÖK sonrası yaklaşık 30 yılda yaşanan kerameti kendinden menkul reformlarla, bir yenilenme ve değişim sağlanamamış, yap-bozlarla neredeyse öğrenim sistemi olarak başa dönülmüştür. Bunun temel nedeni YÖK sisteminin yarattığı ders ve öğrenci sayısına dayanan öğretim yapısıdır (yüksek liseleşme). Ne kadar çok ders o kadar ek ücreti sistemi, öğretimin yapısını ve kalitesini belirleyen ana faktör olmuştur. Kuşkusuz bir tüzel kişilik olan bölüm ile sadece bir düzenleme olan program ayırımının farkında olamayan bir anlayış da bunda etkili olmuştur. Bu arada kendini yenilemeyen ziraat fakültelerine alternatif, adı tarım veya ziraat ve doğa bilimleri olan şimdilik sayısı 4 olan fakülteler açılması da işin tuzu biberidir.
ÖĞRETİM ELEMANI SORUNU
Diğer bir temel sorun kuşkusuz öğretim elemanı yetiştirme sorunudur. YÖK sistemi içinde hızla artan öğretim elemanı gereksinimini karşılamak üzere 1984 ve 1989 yıllarında süre dışındaki akademik yükselme koşulları esnetilmiştir. Kalite adına, Toronto şirketinin yayın taramasına bilim indeksi deyip, bunun akademik yükselme koşulu yapılması, anayasa ve bilime aykırı bir uygulama olarak kalite bir yana, bilim insanlarının kendini yetiştirmesi yönünde en önemli engel olmuştur.
Bu uygulamanın 50 yıldır Türkçe yayın birikimini engellemiş olması da diğer bir olumsuzluktur. 1970’lerde neredeyse her dersin uluslararası nitelikte Türkçe ders kitabı mevcutken, günümüzde maalesef internet çıktıları ve fotokopiler bu amaçla kullanılmaktadır.
YÖK sisteminde demokrasiyi seçim sandığı zanneden bir anlayışla getirilmiş, idari yönetimle akademik konuları birbirinden ayıramayan, yetkili tek kişinin (rektör) seçimi sisteminin yarattığı tahribatın da her şeyin üstünde olduğunu belirtmek yanlış olmasa gerektir.
Bu sorunlarla buruk bir yıldönümünü yaşamamıza karşın, yakın gelecekte çağdaş ve nitelikli bir öğrenim beklentisi ile okuyucularıma mutlu bir yeni yıl dilerim.