Tatil

İmamoğlu’nun ailesiyle yarıyıl tatili için kayak yapmaya gitmesi siyaset dünyamıza yeni bir polemik hediye etti. Saflaşmanın konusu, “İmamoğlu tatil yapabilir mi”den çok “deprem yaraları henüz sarılmamış, kurtarma çalışmaları sürerken tatil pozu verebilir mi” noktasında düğümlendi.

İmamoğlu’nun tatile gitmesi, bir aile babasının eşi ve çocuklarına zaman ayırması gibi aslında son derece haklı bir gerekçeye dayanıyor. Bütün şartlardan bağımsız olarak ele alındığında, her zaman ve her yerde geçerli kabul edebileceğimiz kadar meşru bir gerekçedir bu. Siyasette aile ile ilişkilerin düzeyi eskiden beri çok önemli bir değerdi. Aile kurmuş, çoluk çocuğa karışmış olmak, politikacının toplumsal kabul edilebilirliğini artıran bir etmendir. Günümüzde ise aile, eskisinden de önemli bir değere dönüştü. Program ve fikrin dışlandığı son kırk yıllık neoliberal dönemde, partiler ve liderler birer pazarlama nesnesi olarak ele alınmaya başlandılar. Aile, bu koşullarda yeni bir anlam ve önem kazandı. Seçim otobüsünün üzerine eşi ve çocuklarıyla çıkan, sanki birbirlerini ilk defa görüyormuş gibi durup durup birbirlerine sarılarak mutlu aile manzaraları çizen liderler dikkatinizi çekmiştir. Böyledir, çünkü mutlu aile pozları vermek, imaj-maker’lar tarafından seçmene toplumsal değerlerle ne kadar uyumlu olduğunuz imajını veren önemli bir pazarlama imkânı olarak değerlendirilir.

İmamoğlu’nun depremzedelere yönelik duyarlılığından şüphe etmek için bir neden göremiyorum. Öte yandan herkesin olduğu gibi politikacıların da tatil yapmaya hakkı vardır. Ancak kamuoyu depremi tartışmaya devam ederken tatile gittiği anlaşılınca, İmamoğlu, twitter hesabından kayak fotoğraflarını paylaşmak zorunda kaldı. Bu andan itibaren politikacının kriz yönetiminde imajların ve algı yönetiminin kurtarıcı etkisine ne denli belirleyici rol yüklediğini görüyoruz. Mesele, politikacının ailesi olup olmaması ve ona zaman ayırıp ayırmaması değil, ailesine ayırdığı zamanı, imaj pazarlaması üzerinden kriz yönetimine tahvil etmeye çalışmasıdır. Fotoğrafları paylaşırken İmamoğlu’nun beklentisi nasıl bir politikacı olduğuna yönelik bazı imaj mesajları vererek, deprem sonrası tatil imajının olumsuz algısını tersine çevirmekti. Ailesine zaman ayıran sportif, çağdaş bir baba, ülkesinin doğal zenginlik ve güzelliklerini taktir eden bir yurttaş ve çevresinden ilgi ve destek gören kucaklayıcı lider imajıydı bu. Ama görünen o ki, doğru zamanlama, kriz ve algı yönetiminde önemli bir unsurmuş.

İmaj çağının politikacıları, kamuoyunu kendi kâğıttan dünyalarının sınırları içinde saflaşmaya ve tartışmaya zorluyorlar. Bu nedenle neoliberalizme karşı seçenek üretmek, sadece ekonomiyle ve diğer alanlarla sınırlı kalamaz. Her konjonktür kendi politikacı tipini de yaratıyor. Politika yapmayı, fotoğraf vermeye indirgeyen, nasıl göründüğünü neyi savunduğundan daha önemli gören bu yeni tipte politikacılar ile onların ekranlardaki mahalle amigoları bir dönemin yükselen değerleri oldular. Meselenin taraflar arasında nasıl tartışıldığı da başlı başına bir sorunsal oluşturuyor. Ülkemizde siyasal tartışma ve saflaşmaların tuhaf bir özelliği var. Mahalleye sadakat, gerçeğe sadakatin önünde yürüyor. Böylece her tartışma hiçbir ahlaki standarda bağlı kalmaksızın, karşı takıma “gol atma” odaklı bir pragmatik sığlık içinde yürütülmeye çalışılıyor.

Mahalle kavgası kuralları uyarınca, “İmamoğlu mahallesinden” yapılan karşı taarruzda, geçmişte Ak Parti milletvekillerinin şehit cenazeleri gelirken düğünlerde boy gösterdikleri hatırlatıldı. Oysa görmezden gelinen husus, o Ak Parti’li milletvekilinin de kendi kamuoyunda haklı bulunmadığı gerçeğiydi. Sonuçta taraflar tencere dibin kara atışmalarında “karşılıklı olarak haklı çıktılar!”

Bu politikacı ve politik kanaat önderi tipine karşı başka bir tipi artık keşfetmemiz gerekiyor. Politikayı çekirdekten öğrenmiş, okuyan, birikimli, devlet adamı adap ve terbiyesine sahip, sorumluluk duygusu imaj verme hırsından daha üstün olan yeni tipte bir politikacı tipi olmalıdır bu. Neoliberalizm diye özetlediğimiz üretimden kaçış ve her alanda yozlaşma-yüzeysellik getiren çağı yavaş yavaş arkada bırakıyoruz. Türkiye önümüzdeki dönemde ekonomide üretimi, siyasette program ve analitik düşünmeyi, kültürde milli ve kamusal olanı yeniden keşfederken, politikacının da politikayı imaj yaratmaktan daha derin bir şey olarak görenlerini keşfedecektir.