Tayyip Erdoğan’ın çıkmazı -(TAMAMI)
Bölünme anayasasına karşı verilen mücadele Erdoğan yönetimini zora soktu. Milletin 19 Mayıs’la yeni bir zirveye ulaşacak olan örgütlü mücadelesi, Tayyip Erdoğan’ı kendi partisine bile güvenemez hale getirdi. Erdoğan’ın anayasa girişiminde uğrayacağı bir başarısızlık, AKP içinde hızlı bir çözülmeyi de beraberinde getirecektir. Öte yandan anayasa, “açılım süreci”nin merkezindeki en önemli öğeyi oluşturmaktadır.
Erdoğan manevra alanını korumaya çalışacaktır
Bugün Tayyip Erdoğan açısından en yakıcı gereksinim, seçimlere kadar kendisi için belli bir manevra alanını koruyabilmek haline gelmiştir. Mevcut koşullarda, “milletin inkârı”nı “kesin formüller”e bağlayan, ama meclis-referandum sürecinden geçmesi güvence altına alınmamış bir anayasa taslağının meclise getirilmesi, hem Erdoğan yönetiminin elini kolunu bağlayacak, hem de çok daha güçlü bir halk muhalefetinin yükselmesine neden olacaktır. Tayyip Erdoğan açısından, seçimlere kadar “çatışmasızlık ortamı”nı sürdürmenin yanı sıra, anayasa konusunda “esip gürleyen, ama yağmayan” bir tutum takınmak, en uygun durum gibi gözükmektedir.
ABD’nin amacı PKK’nin güçlendirilmesidir
Böyle bir ortamın sürdürülebilmesi, “bölünme anayasası vaadinin inandırıclığı”nı korumak için, PKK’ye gizli ya da açık ek ödünlerin verilmesini gerektirir. Aslında “açılım süreci”nin başarısı, PKK’nin etkisizleştirilmesinden değil, güçlendirilmesinden geçmektedir. Söz konusu olan “barış”, ABD’nin PKK şantajıyla dayattığı bir “barış”tır. ABD açısından, Türkiye’yi bölünmeye yönelik adımların atılmasına ve Ortadoğu’da ABD’nin vurucu gücü olmaya razı etmenin güvencesi, “başa çıkılamayacak kadar güçlü” bir PKK’dir.
“Muhataplık”tan “iktidar ortaklığı”na
ABD’nin, “PKK’nin muhatap alınması”nı dayatarak başlattığı bu süreç, şu anda PKK’nin “iktidar ortağı” olması aşamasına varmıştır. Yakın zamana kadar, ABD ve Batı’ya PKK’nin terör örgütü olduğunu kabul ettirmek başarı sayılırken, artık “başarı ölçütü”, PKK’nin şu ya da bu koşulu kabul etmesi haline gelmiştir. “Akil adam”lara verilen görev, niye “PKK’nin suyuna gidilerek ürkütülmemesi” gerektiğini anlatmalarıdır. Bu durum, PKK’nin kendisine güç devşirdiği ortamın kurutulması değil, tam tersine PKK’ye katılmanın giderek bir “ikbal yolu” olarak görülmesini sağlayan bir ortamın yaratılması anlamına gelmektedir. Şu anda, PKK’nin uluslararası düzlemdeki meşruiyetinin pekiştirildiği, artık “İkiz Yasalar” uyarınca ülkemize uluslararası bir “barış gücü”nü müdahaleye çağırdığında, kendisine kulak verilecek bir örgüt konumuna yükseltildiği bir süreçten geçmekteyiz.
Seçim sürecine bir milli iktidar seçeneğiyle girmek
Önümüzdeki “Yerel Seçimler-Cumhurbaşkanlığı Seçimi-Genel Seçimler” sürecine bu koşullarda girmekteyiz. Bölünme anayasası sürecinin ertelenmesi, kuşkusuz halkın mücadelesinin bir başarısı olacaktır. Ama bu ertelemenin Erdoğan-Öcalan ittifakı açısından yol açacağı zorlukların, onları bu seçim sürecini mümkün olduğu kadar kısaltmaya yönelteceği de açıktır. En azından Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile Genel Seçimlerin birleştirilmesi söz konusu olduğunda, önümüzdeki toplam süre, yaklaşık bir yıldır. Milletin bölünme anayasasına karşı oluşturulmuş olan gücünün kalıcı sonuçlar elde etmesi, ancak bu mücadeleyi milli bir iktidar seçeneğine yöneltmekle mümkün olacaktır.
Önümüzde milletin örgütlü mücadelesinin giderek artan bir hızla yükselip güçleneceği bir dönem söz konusudur. Bu nedenle milli iktidar seçenekleri açısından, kendimizi siyasal güçlerin bugünkü konuşlanmasını veri alan formüllerle sınırlamak yanıltıcı olur. Ama Milli Merkez’in de, Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliği’nin de şimdiden milli iktidar sorununu gündemlerine alarak, mücadeleyi bu hedefe yöneltmenin “dinamik yol haritaları”nı oluşturmaları, yaşamsal bir önem taşımaktadır.