TBMM maalesef toplanamadı -(TAMAMI)
CHP ülkenin içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurarak, tatilde bulunan TBMM’yi Suriye’deki gelişmeler ve terör konularını görüşmek üzere olağanüstü toplantıya çağırdı.
Başbakan’ın buna vermiş olduğu cevap, iflas etmiş dış politikasının hesabını vermekten kaçmaktan başka birşey değildir.
Bu Meclis’in Kurtuluş Savaşı sırasında, Polatlı’dan top sesleri gelirken bile devamlı çalıştığı göz önüne alınırsa, ülke bir savaşın eşiğine geldiği, bölücü terörün tırmandığı bir dönemde toplanmayacak da ne zaman toplanacaktır.
Meclis’e gelmeyin, iftara gidin!
Ancak Başbakan, kendi milletvekillerine, “Meclise gelmeyin, seçim bölgenizdeki iftar yemeklerine katılın” talimatı vermiştir. Bu talimat kutsal din duyguları siyasete alet edilerek, Meclis’ten kaçmanın gerekçesi yapılmıştır.
Tabii bu arada Kemal Kılıçdaroğlu da Atatürk’ün bu Meclis’i çalıştırdığını söylememeye özen göstermesi ve bu arada da Tayyip Erdoğan’ı taklit etmek zorunluluğu varmış gibi “Suriye’de mübarek Ramazan ayında insanların eline silah verip birbirlerini vurdurtuyorsunuz” demesi de en az Tayyip Erdoğan’ın “Meclise gelmeyin bölgelerinizdeki iftar yemeklerine katılın” demesi kadar, kutsal din duygularının istismarıdır.
Gündem Suriye olmalıydı
Yani Ramazan ayı olmasaydı, insanların eline silah verip birbirlerini öldürtmelerini mi teşvik edecektik. O zaman günah olmayacak mıydı?
Her şeye rağmen ben son dakikaya kadar AKP içinde Tayyip Erdoğan’dan korkan değil, ama kendilerine yetki veren Türk Milleti’nden utanacak milletvekillerinin olduğuna, bu nedenle de Meclis’in çalışacağını düşünmüştüm yanılmışım.
Çağrı yapılırken, AKP’nin bu çağrıya zorunlu olarak uyması gereken ortamın yaratılması gerekirdi. Eğer tek başınıza Meclis’i toplayıp, oturumu açmaya sayısal gücünüz yetmiyorsa, o zaman Meclis içinde uzlaşmalar arayıp kamuoyu yaratmak gerekirdi.
MHP’nin de Suriye’deki gelişmelerden rahatsız olduğu bilinirken onlarla ve en üst düzeyde Sayın Bahçeli ile temasa geçilir, onlarında desteği alınır ve hatta bir ön almak şeklinde değil ama beraberce bir basın açıklaması ile iki partinin ortak bir talebi olarak kamuoyunun gündemine taşınırdı.
Sadece CHP ve MHP değil parlamento dışında kalmış birçok parti de Hükümetin Suriye politikasından son derece rahatsız olduklarından böyle bir çağrıya Meclis dışından destek verirlerdi.
İşte partinin medyadan sorumlu genel başkan yardımcısı o zaman devreye girer, gazetelerin genel yayın yönetmenlerini, hatta ve hatta gazete patronlarını ziyaret ederek ikna eder ve Meclis’in toplanması için basın desteği de sağlardı.
Yani yapılması gereken şey Meclis’i sadece “Suriye olayı” ile ilgili olarak toplantıya çağırmaktı.
Bunu başarmak MHP ile beraber hareket ederek mümkündü, ama maalesef Kemal Kılıçdaroğlu doğru bilgilendirilmediği ve kendisi de öngöremediği için bu gerçekleşemedi.
‘Barış diliyle konuşalım’
Siz olağanüstü toplantı çağrısını, Suriye’deki gelişmeler ve terör olarak belirlerseniz, MHP’nin burada sizinle beraber hareket etmeyeceğini görmemek için çok saf olmak gerekir.
Ülkede terör nedeniyle kan gövdeyi götürürken, hangi düşünceye sahip olursa olsun bir milletvekili kaçırılabiliniyorken ve bir Kürt siyasetçi, Birleşmiş Milletlerin müdahalesinden bahsederken, sizde yangına körükle gidercesine, PKK ve onun katil başının ağzıyla “Barış diliyle konuşalım” diye açıklama yaparsanız, MHP’yi yanınıza alamazsınız, sizinle beraber hareket etmesini bekleyemezsiniz.
Siyasi partiler, gerek kendi partisel ve gerekse ülke çıkarları için zaman zaman siyasi manevralar yaparlar. CHP çok deneyimli bir parti olduğu için bu manevraları en doğru yapması gereken partidir. Ama maalesef partinin belleği ortadan kaldırıldığı gibi ve eski deneyimli siyasetçilerin ya görüşlerine itibar edilmemekte ya da anlattıkları doğru olarak anlaşılamamaktadır.