TCG Anadolu
Türk Deniz Kuvvetlerinin sabırsızlıkla bünyesine katmak istediği bir “Çok Maksatlı Amfibi Çıkarma Gemisi” olan TCG Anadolu, en sonunda donanmamızdaki gözde yerini aldı. Son bir yıldır, bu geminin minik bir “uçak gemisi” olduğundan tutun, bir “SİHA gemisi” olduğuna, hatta “Yunanistan’ı titrettiğine” varıncaya kadar beni oldukça gülümseten medya tanımlamaları, kamuoyumuzda yaygın bir şekilde yer aldı. Tüm dikkatler, taşıdığı uçan platformların niteliğine kaymış da olsa, TCG Anadolu’nun ana askerî fonksiyonu, savaş becerisi çok yüksek olan bir “tabur”u binlerce deniz mili uzaktaki topraklara taşıyabilen, yani “güç aktarabilen” bir gemi olmasıdır. Üzerindeki uçak veya SİHA/TİHA/DİHA’ların yetenekleri, bu taburun binlerce deniz mili uzaklıkta bir kara parçasına intikaldeki emniyetine veya karaya çıkışına verebileceği desteğin niteliğiyle ilgili bir konudur. Diğer taraftan, denizde taşınan bir tabur asker, bir savaş için çok küçük bir kuvvet, ama uzak denizlerde yaşanan bir “kriz” için çok büyük bir kuvvettir.
Özetlersek, aslında Yunanistan’la savaşmak için inşa edilmemiş olan bu geminin büyüklüğünden etkilenen Türk kamuoyu, -büyük bir yanılgıyla- bu geminin, anavatanımızı çevreleyen deniz yetki alanlarımızın, yani “Mavi Vatan”ın savunmasında kilit bir rol oynayacağı hissine kapıldı. Gerçekte, TCG Anadolu’yu olası bir Türk-Yunan Savaşı’nda kullanmaya gerek olmadığı gibi, böyle bir savaşta kullanılırsa hayatta kalması da zordur. Karadeniz, Adalar (Ege) Denizi ve Karaman Denizi (Doğu Akdeniz) gibi yarı-kapalı ve güçlü düşmanların, güçlü varlık gösterdikleri denizler, birer savaş alanına dönüştüklerinde, uzak mesafelerden korunma gereksinimi bulunan bu dev gemiler için en emniyetsiz denizlere dönüşürler.
MAVİ VATAN VE GÜÇ İNTİKAL ETTİREN PLATFORMLAR
Diyelim ki, emperyalist ABD, Karaman Denizi’nde (yani, Doğu Akdeniz’de) Türkiye’yle savaşmak isterse, 6. Filosu’ndaki uçak gemisi veya uçak gemileri veya güç intikalinde kullandığı diğer dev gemileri, birer “keklik”tir. Yüksek ateş gücüne sahip Türkiye’yi artık 6. Filosu ile ürkütemediğini gören ABD, son 20 yıldır Rusya’nın savunma ağırlıklı savaş doktrinlerine karşı uyguladığı “İleride Konuşlanma (Forward Presence)” yöntemlerini, son birkaç yıldır Yunanistan topraklarında üslenerek Türkiye’ye karşı uygulamaktadır. Denizde hareket eden ateş gücünün etkin olarak kullanılamadığı durumlarda, ateş gücünü, düşmanının burnunun dibinde -örneğin Dedeağaç- sabit şekilde konuşlandırmak şeklinde özetlenebilecek, “İleride Konuşlanma” yöntemi, ABD’nin “Esirgeme ile Caydırıcılık (Deterrence by Denial)” adını verdiği bir doktrinin önemli bir parçasıdır. Karadeniz’den Umman Denizi’ne kadar geniş bir alanda Türkiye’ye etkileri olan tüm çevresel krizlerin ifadesi olan “Gri Bölge Çatışmaları” ile Batı basınının Yunan halkına verdiği yüksek psikolojik desteği ifade eden “Toplumsal Dayanıklılık” yöntemleri de, ABD emperyalizminin “Esirgeme ile Caydırıcılık” doktrini içinde “İleride Konuşlanma” yöntemi ile birlikte kullandığı özel alaşımın parçalarıdır. Türk anavatanından ziyade, Türk “Mavi Vatanı”nı hedef alan bu özel alaşıma karşı, elbette, Türkiye’nin de yerli ve millî bir özel alaşımı vardır, ama bu özel alaşımın içinde TCG Anadolu’nu rolü, “Mavi Vatan” sularımızda değildir.
EMPERYALİZME OKYANUSLARDA DA DİRENEN TÜRKİYE
Hemen şu soru sorulabilir: “Mavi Vatan ve onunla bağlantılı olarak anavatan savunmasında kullanamayacaksak TCG Anadolu’yu inşa etmek için neden bir dünya para, emek ve zaman harcadık?” Elde iyi bir analiz yoksa veya yalnızca emperyalist Batı’nın kurguladığı analizler varsa veya tarafı olunan siyasal hırs, konuya nesnel bakmayı zorlaştırmaktaysa, bu geminin gereksiz olduğu düşüncesi baskın gelebilir.
Öncelikle, Deniz Kuvvetlerine biçilen ana görevleri hatırlatmak gerekir. Kabaca iki görevi vardır: Denizde “savunma yapmak” ve “ticareti korumak”tır. Anlayacağınız 2022’de yaklaşık 620 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşan dış ticaretimizi koruma görevi, aslında Deniz Kuvvetlerimizindir. Anavatanımızı yalnızca bir giriş/çıkış noktası olarak kullandıktan sonra tüm dünya denizlerini dolaşan Türk dış ticaretini korumak, sanıldığı gibi basit bir görev değildir. Vatan savunması görevi için gereken gücün eksiksiz sahibi durumundaki Türk Deniz Kuvvetleri, deniz ticaret yolları üzerindeki emperyalizmin şekillendirici gücü karşısında -geçen haftaya kadar- kendisinden bekleneni verebilecek düzeyde değildi. TCG Anadolu, uzak denizlerdeki deniz ticaretimizi baltalamaya çalışan Batı emperyalizmi karşısında kararlı duruşumuzun simgesidir, atladığımız ilk eşiğin adıdır. Soyut konuşmaya gerek yok; TCG Anadolu’yu bekleyen uzak denizlerin adresini de somut olarak verelim: Batı emperyalizminin bizi uzak tutmaya çalıştığı Hint ve Pasifik suları…
Özetlersek; Batı’nın engellemelerine rağmen, dinamik unsurlarıyla büyüme başarısını gösteren Türk ekonomisi, Asya denizlerinde yoğun bir trafik sergileyen Asya’nın güçlü ekonomileri ile buluşmak için son 20 yıldır özel bir çaba içindedir. Emperyalist Batı ise, Türkiye’yi Asya ekonomilerinden uzak tutmanın derdindedir. Avrupa Birliği (AB) havucuyla meşgul edilen Türkiye, dış ticaretinin yarısından çoğunu, -gümrük korumaları kaldırıldığı için en güçlü ekonomik silahlarımızı köreltmek pahasına- NATO ülkeleri ile yapmak zorunda kalmıştır. Karşılıklı görünen, ama aslında tek taraflı olan bu ticari bağımlılığın zaman içinde kökleşmesi, Türkiye’nin NATO’dan koparak Asya’ya yönelmesini, Asya ile iş birliği yapmasını da zorlaştırmıştır. Emperyalizmin her türlü engellemelerine rağmen Türkiye, son yıllarda dış ticaretinin çeyreğini Asya denizlerine taşımayı başarmış; Asya ile ticari ilişkilerini daha da geliştirme eğilimine girmiştir. İşte Asya -hatta mazlum Afrika- ekonomileri ile bağımızı, emperyalist engellemeler karşısında, dirençli kılacak bir sigortamız vardır artık. Bu sigortanın adı: “TCG Anadolu”dur.
TCG Anadolu’nun üzerindeki uçakların F-35B olması durumunda, ABD’nin emperyalist çıkarlarına hizmet edecek bir platform olmasından kaygılanmak gerekebilirdi. Ama üzerinde taşıyacağı yerli/millî Hürjet'ler, ATAK’lar, Kızılelma'lar, SİHA/TİHA/DİHA’lar ile TCG Anadolu, Hint ve Pasifik Okyanuslarında gittikçe güçlenen Asya ve mazlum Afrika devletleri ile omuz omuza, emperyalizme karşı duruşun önemli bir parçası olmaya adaydır.
“TCG Anadolu iyi ki var, kardeşi olarak inşa edilecek TCG Trakya da iyi ki olacak…” Ama, hayallerimi süsleyen başka bir gemi daha var: “100 bin tondan daha büyük, 100’den daha fazla uçak taşıyabilen, nükleer güçle çalışan bir uçak gemisi”… Bu geminin hayallerimdeki adı ise: “TCG ATATÜRK”…