TCMB haklı, döviz stokçuları suçlu
Geçen hafta içinde ekonomi ile ilgili iki önemli gelişme yaşandı. Birincisi TCMB’nin 2022 yılı 3. Çeyrek Enflasyon Raporu’nun yayınlanması ve burada TCMB Başkanı Sayın Kavcıoğlu’nun yaptığı açıklamalardı. Diğer bir gelişme ise İSO Meclis Toplantısı’nda yaşanan tartışma oldu. Toplantıda Sayın Kavcıoğlu ekonomi politikası gereği sağlanan düşük faizli kredi desteğinden yararlanıp döviz varlığı bulunmasına rağmen spekülasyon amacıyla döviz alan veya stok yapan iş insanlarını sert bir şekilde uyardı. İSO Başkanı ve bazı diğer üyelerin bu açıklamaya yaptıkları itirazlar gerginliğe yol açtı ve konu gündemde ön sıraya taşındı.
ENFLASYON RAPORUNDA İKİNCİ PLANDA KALAN BAŞLIKLAR
TCMB’nin 2022 yılı 3. Çeyrek Enflasyon Raporu’nda enerji ve emtia fiyatlarının ulaştığı seviye ve bunların enflasyona etkileri tartışılıyor. İthalat miktar olarak azalmış olsa da ‘Dış Ticaret Birim Değer Endeksi’ rekor seviyelerde bulunuyor. İhracat endeksinin ithalata göre çok aşağıda kalması döviz talebinin neden yüksek olduğunun başka bir göstergesi. Rapor açıklanırken Sayın Kavcıoğlu’nun yaptığı konuşmada iki önemli konu dikkat çekiyor; Rusya’dan alınan enerji karşılığında yapılacak ödemelerde TL’nin kullanılmasının planlanması ve milli paralarla ticaret için gerekli alt yapının hazırlanması.
TİCARİ KREDİLER TARİHİ REKOR KIRDI
Rapor TCMB Başkanı’nın İSO toplantısında yaptığı açıklamayı daha geniş kapsamda ele alıyor. Raporun ana başlıkları yerine TCMB’nin enflasyon hedeflerine odaklanan medya, raporun içindeki önemli vurguları gözden kaçırdı. Rapor esasen yüksek enflasyonun nedenleri üzerine odaklanırken kredilerin genişlemesi konusuna da değiniyor. Rekorlar kıran ihracatı ve üretimi desteklemek için sağlanan kredilerin tarihi rekor seviyeye ulaştığı görülüyor. Kredi kullanımında 2021 yılında 300 milyar TL stok kredi büyüklüğü varken 2022 yılı net büyüme 7 ayda 900 milyar TL oldu. KOBİ’lerin kredilerden aldığı pay arttı. Reeskont kredisi içinde yüzde 6 olan KOBİ’lerin payı 2022 Temmuz’da yüzde 20’nin üstünde bulunuyor. Raporda bulunan ‘Net Kredi Kullanımı’ grafiği şirketlerin kredi kullanımının ulaştığı boyutu çarpıcı bir şekilde gösteriyor. Fakat asıl sorun büyük şirketlerin özellikle de dövize ihtiyacı olmayan şirketlerin kullandığı kredilerde.
BDDK VERİLERİ SAYIN KAVCIOĞLU’NU DOĞRULUYOR
BDDK’nın yayınladığı Aylık Bankacılık Sektörü Verileri raporunda vade itibariyle ‘Yurtiçi Yerleşik Şirketlerin Döviz Tevdiat Hesabı’ kalemine bakalım. Şirketlerin geçmişteki döviz tutma eğilimi ile bugünü karşılaştıralım. Mayıs 2012’de şirketler dövizin yüzde 48’ini 3-6 ay vadeli hesaplarda tutmuş. Mayıs 2022 itibariyle baktığımızda ise sadece yüzde 26’sı 3-6 ay vadede tutuluyor. İşin çarpıcı tarafı ise şu; Mayıs 2022’de dövizin yüzde 48’i vadesiz hesapta tutuluyor. Oysa Mayıs 2012’de vadesiz döviz hesaplarından tutulan döviz oranı yüzde 18 oranındaydı. Bu durum, dövizin, şirketlerin döviz ihtiyacı arttığı için değil kısa vadeli işlemler için tutulduğunu açık bir şekilde gösteriyor. Böylece döviz talebi yüksek oluyor, TL baskı altına alınıyor ve TL’nin volatilitesi yükseliyor.
ŞİRKETLER 55 MİLYAR DOLAR DÖVİZ ALDILAR
TCMB Başkanı İSO toplantısında şirketlerin 55 milyar dolar döviz aldığını açıkladı. BDDK verilerine göre son 6 altı ayda şirketlerin döviz tevdiat hesaplarında yaşanan artış 5 milyar dolar. Eğer Sayın Kavcıoğlu bu alımları şirketlerin net alımları olarak ifade ettiyse, 50 milyar dolarlık döviz kayıt dışına çıkmış demektir. Kayıt dışına çıkış ya yurt dışına çıkarılması ya da dövizin nakit olarak sistem dışına çıkarılması anlamına geliyor. Konu ile ilgili detayların önümüzdeki günlerde geleceğini tahmin ediyorum çünkü toplantısında Sayın Kavcıoğlu alım yapanların listesinin ellerinde bulunduğunu ifade etmişti. Yani alınan dövizin rotasını tahmin etmek çok güç değil.
EXİMBANK KREDİLERİNİN YÜZDE 80’İNİ 20 ŞİRKET KULLANIYOR
İSO toplantısında dikkati çeken başka bir açıklama ise Eximbank kredilerinin yüzde 80’inin, en büyük 20 şirket tarafından kullanıldığıdır. Bu açıklama gösteriyor ki nakit ihtiyacı olmayan büyük şirketler bile ucuz kredi imkanından yararlanmakta ve amaç dışı kullanmaktadır. İhracatçı ilk 20 şirket ağırlıklı olarak otomotiv, enerji, beyaz eşya sektörlerinin devlerinden oluşuyor. Şirketler halka açık olduğu için fiyat manipülasyonları yaşanmaması adına ismi verilmemiş olabilir fakat TİM raporlarında şirket isimleri bellidir. Bu şirketlerin önemli bir kısmının dış ticaret ve döviz kredisi ödemelerini karşılayacak kadar döviz varlıkları olduğu biliniyor. Dolayısıyla söz konusu şirketlerin yaptığı döviz alımlarının ihtiyacın ötesinde olduğu ortadadır.
RİSK YÖNETİMİ YAPMAYAN ŞİRKETLER DÖVİZ STOKLUYOR
1990’lardan kalma alışkanlık olan döviz tutarak döviz riskini sigortalama anlayışı ne yazık ki şirketleri zor durumda bırakırken, TL’yi baskı altında tutan en temel unsur olmaya devam ediyor. Dış ticaret serbestliğinin olduğu ülkelerde aktif olarak risk yönetimi yapmak çok önemlidir. Son 15 yılda Türkiye’de gelişen finans sektörü bu konuda çok geniş ölçekte imkân sağlamaktadır. Ancak görülüyor ki en büyük olanlar da dahil olmak üzere şirketlerimiz aktif risk yönetimi yapmıyorlar. Eski usul hedge yöntemleri (sigortalama) hem şirketlerin hem de toplumun ödediği maliyetleri artırıyor.
DÖVİZ STOKÇULUĞUNA KARŞI ÖNERİLER
Sonuç olarak; sorun esasen son 40 yıldır süregelen neoliberal sistemin, günün ihtiyaçlarını karşılamaktan ve sorunları çözmekten uzak olmasıdır. Ekonomi yönetiminin, ekonomiye dair kurumları, ekonomiye daha müdahil olacak şekilde yeniden düzenlemesi şarttır. Böylesi bir düzenleme, kararlılık ve iradenin devreye girdiğini gösterir. Döviz varlıklarının daha sıkı kontrolü için şirketlerin döviz varlıklarının en az yarısı KKM’ye zorunlu olarak çevrilmelidir. Ayrıca yapılan alımlardan sonra sistem dışına çıkarılan dövizin takibi yapılmalı ve sisteme geri gelmesi sağlanmalıdır. Bunun yanında ihtiyacı olmayıp da kredi kullanan şirketler ek vergiye tabi tutulmalıdır. Faaliyet dışı kâr elde eden şirketlere ek vergi düzenlemesi getirilmelidir. Tüm bu öneriler kısa vadeli çözümlerdir. Kalıcı çözüm, planlı bir karma ekonomi modeli doğrultusunda kontrollü kambiyo rejimini uygulamaktan geçmektedir.
Kaynakça;