Tehditler karşısında siyasal partilerin dağılımı
Dünkü Aydınlık’ta okudunuz. Akdeniz’de ABD, Fransa, İngiltere, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından, Batılı enerji tekellerinin de desteklemek amacıyla katılıp izlediği bir askeri tatbikat yapıldı. Senaryoya göre, teröristlerin eline geçen bir sondaj platformu kurtarılıyormuş.
Senaryo sözcüğü kimseyi yanıltmasın. Yapılan iş “film çekmek” değildir. Devletler gösteriş yapmazlar, siyaset üretirler. Adı geçen devletler bölgede enerji eksenli bir egemenlik çatışması üzerinden silahlı çatışma ihtimalini yüksek görmekte ve bunun siyasetlerini üretmektedirler. Akdeniz’de Somali’de olduğu türden bir deniz korsanlığı olayı yok. Bu durumda “terörist eylem” başka bir devletten gelecek demektir. Hangi devlet acaba?
Türkiye, arkada kalan yetmiş yıllık küçük Amerika sürecinde hiç tecrübe etmediği bir durumu son yıllarda tecrübe ediyor. Meğerse “sistem”den çıkmak kanarya sevenler derneğinden istifa etmek gibi bir şey değilmiş. Kaldı ki hükümetin ABD merkezli uluslararası sistemden nihai olarak çıkmak gibi bir niyeti de yok. Kendi iktidarlarını ve bu arada Türkiye’nin egemenlik haklarının bir kısmını savunmaya çalışıyorlar. ABD satmasa bile çaresiz oturmak dururken Rusya’dan savunma sistemi satın almak, PKK’ya göz açtırmamak ya da ajanlaştırılmış FETÖ unsurlarını devletin sinir merkezlerinden uzaklaştırmak, Türkiye’yi uluslararası Batı emperyalist sisteminin kontrolünden tümüyle çıkaran işler olmadığı halde hayra alamet işler de değil. Bunlara cevap verilmeli, Türkiye’ye haddi bildirilmelidir. İşte Doğu Akdeniz’de üzerine hesaplar ve hazırlıklar yapılan iş bu had bildirmenin yol ve yöntemi hakkında bilgi veriyor. Şüphesiz okumasını bilene!
Muhalefetin okuma bildiğinden emin değilim. Hükümet ile Türkiye’yi özdeşleştiren muhalefet partileri, Erdoğan’a karşı çıkacağız derken kendi ülkelerine muhalefet edecek bir sığlık içinde hareket ediyorlar. Ancak hükümetin okuma yeteneğinde de ciddi sorunlar olduğu görülüyor.
Nedeni ortada. AK Parti’nin kurucu kodları, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere parti yöneticilerinin iktidar olmaktan murad ettikleri şeyler, şimdilerde yapmak zorunda oldukları şeyler değildi. Bunu hayal ederek yola çıkmamışlardı. Batı sisteminin patronu ABD ile “papaz olmak” akıllarının ucundan geçmemişti. Aksine karşılıklı uyum ve iş birliği içinde “kazan-kazan” oyunu oynanacaktı.
Ancak ABD’nin Türkiye’den bu kez istediği şey, basit bir rol dağılımının gerekleri değildi. Batı uygarlığı Asya’nın mutlak meydan okuması ile karşı karşıyaydı. Bu meydan okumaya cevap üretebilmek için yapılması gerekenler, Türkiye açısından beka sorunu yaratacak sonuçlar doğuruyordu. Türkiye ABD tarafından kurucu kodlarıyla ilgili köktenci kararlar almaya itilmekteydi. AK Parti bir süre bu yolda ilerlese de, birkaç yıl içinde bu gidişin hiçbir açıdan sürdürülebilir olmadığını görmeye başladı. Şimdilerde bir taraftan Batı'dan gelen baskılara direnirken diğer taraftan kararsızlıklar yaşıyor. Hükümet yetkililerinin yaptıkları açıklamalarda bir gözün Asya’da ve üretimde, bir gözün Batı'da ve sıcak para hayallerinde olması, tipik bir geçiş dönemi manzarası aslında.
Türk siyasetinde bugünün mevzilenmesi yukarıdaki yeni koşulları bilince çıkarabilmiş olanlarla çıkaramamış olanlar arasındadır. Her durumda olduğu gibi siyasal güçlerin bugünkü sıralanmasında da bir dağılım eğrisi gözleniyor. Vatan Partisi antiemperyalist siyaset geleneğinden geliyor olmasının etkisiyle Batı sisteminin Türkiye açısından açık bir tehdit kaynağı olduğunu en açık-seçik görebilen güç durumunda. Bu nedenle ABD’ye en bağımlı unsurların sistematik saldırısına maruz kalıyor. Dağılımın karşı kutbunda, bütün milli siyasetlerin en kararlı düşmanı olan HDP bulunuyor. Muhalefet partileri, eskinin ezberlerini sürdürülebileceğini sanıyorlar. Batı sistemi ile Türkiye arasındaki çatışmaların diplomatik yeteneksizlikten kaynaklandığını zanneden veya öyleymiş gibi sunan bir Küçük Amerika muhalefeti oluşturuyorlar. Bunların bütün hayali Batıyla uyumlu bir hükümet kurarak eski güzel günlere dönmekten ibaret.
Bu dağılımda en stratejik ve nazik durumda olan AK Parti’dir. Çünkü ülkenin dümenindeki güçlerin kararsızlığı, emperyalistleri sadece daha da cesaretlendirmeye yarar. Akdeniz’de silahlı müdahaleyle enerji arattırmama iddialarına cesaret verecek olan, Türkiye’nin zayıflığı değil hükümetin zaafları olacaktır. AK Parti hükümeti, kafasını arkaya çevirip çevirip bakmaktan vazgeçmek zorundadır.