Tek tıklamayla aldanmak

Geçtiğimiz günlerde PISA* sorumlusu Andreas Schleicher, okullarda yalan haberlerin nasıl anlaşılacağına dair eğitim verilmesine ihtiyaç olduğunu söyledi. Günümüzde gençlerin sadece kendi görüşlerine yakın olanlara ilgi gösterdiği ve fikir alışverişinden uzak kaldıklarını belirten PISA yetkilisi, facebook ve benzeri internet sitelerinin güvenilir bilgi kaynakları olmadığının altını çizdi.

Ülkemizde derinlikli bir düşünsel ortam olmadığı için bazı konular siyasal konular kadar ilgi çekmiyor. Gerçi siyasal konuların da ne kadar derinlikli tartışıldığı ayrı ama bu konu da tabiri caizse gümbürtüye gidenlerden… Bütün dünyada internet ve sosyal medya kullanımının yaygınlaşması, sağladığı avantajların yanı sıra bazı olumsuz sonuçlar da getiriyor. Yalan yanlış bilgilerin kolayca dolaşıma girerek yaygınlaşması, sorgulama yeteneğini, eleştirel aklı ve bilimsel çabaya duyulan saygıyı tehdit ediyor. Düpedüz yanlış olduğunu bildiğiniz bir haberin, sosyal medyada on binlerce insan tarafından doğru kabul edilerek yayıldığına şahit olabiliyorsunuz. Hatırlayalım, kısa bir süre önce gerçekte bir ‘hezimet’ olduğu iddia edilen Lozan Antlaşması yüzünden yer altı madenlerimizi çıkaramadığımıza, ama Antlaşmanın 2023’te bitmesinden sonra her şeyin değişeceğine, bir anda çok zengin olacağımıza inanan on binlerce insan türemedi mi bir anda? Bu olaya inanan ve sosyal medyada paylaşan insanlar, haberin yalan olduğunu anlamalarını sağlayacak en basit soruları bile soramıyorlardı.

Giderek daha sık görülmeye başlanan böylesi durumlar için meselenin şu kısmı biliniyor: gerçekte kendi görüşlerimize yakın olanları algılama, uzak olanları unutma eğilimi sadece günümüz sosyal medya kullanıcılarına özgü bir özellik değil. Bu, psikoloji biliminin gösterdiği üzere, insanda tutumların oluşumu ile ilgili çok temel bir mekanizma. Tutumlarımız, kişiliğimizin çok önemli bir parçası ve algılarımızı da tutumlar belirliyor. Bu nedenle tutumlarımıza uygun olan, onları destekleyen mesajları alıyor, desteklemeyenleri unutuyoruz. Hepimiz için geçerli olan bu psikolojik mekanizmanın yaratacağı körleşme ile baş edebilmemiz için eleştirel akli yeteneklerimizin gelişmesi ve bilimsel bilgiyi yalan bilgiden ayırt etmemizi sağlayacak bir donanıma sahip olmamız gerekiyor. Günümüz eğitim sisteminin insanlara sağlamakta güçlük çektiği tam da bu donanım.

Belirli toplumsal koşullar altında algılarımızda zaten var olan seçicilik daha da keskinleşiyor. Özellikle siyasal ve toplumsal kutuplaşmalar, toplumsal diyalog eksiklikleri her türlü yalana inanmaya hazır, aklı tutulmuş, adeta sersemlemiş insanların sayısında olağanüstü bir artış yaratıyor. Yaygın internet ve sosyal medya kullanımı o siyasal ve toplumsal koşulları yaratmıyor ama etki alanını genişletiyor ve derinleştiriyor.

PISA’nın dikkat çektiği sorun doğrultusunda gençlerin yalan haberi doğrusundan, manipülatif bilgiyi nesnelden ayırabilmeleri için öncelikle aracın niteliği hakkında açık seçik bir fikir oluşturmak gerekiyor. Örneğin bilim insanları tarafından yazılmış eserleri okumak yerine tarihi konuları içeren film ve dizileri seyreden insanların tarih öğrenebileceklerini zannetmeleri yanlış adreste doğru kişiyi aramak oluyor. Televizyon ve sinema eğlenmek içindir. İnternet üzerinden ise eğlenmek ve iletişim kurmak kadar bilgiye erişmek de

mümkündür. Ama ilk kural, bunun kendine özgü bir yolu olduğunu ve bunun sörf yapmakla aynı anlama gelmediğini anlamaktır.

Görebildiğim kadarıyla eğitim sistemimizde ezberin yerini araştırmanın alması düşüncesinden hareketle, gerek ortaöğretimde gerekse üniversitede gençleri üretilmiş bilginin (knowledge) yanısıra soruşturularak bulunmuş olan bilgiye de (information) yönlendirme çalışmaları yetersiz de olsa yapılıyor. Ancak ortaya çıkan sonuç, gençlerin kendilerine verilmiş ödevleri internetten ‘araştırıp’, karşılarına çıkan bilgiler arasında doğru ile yanlışı süzmeksizin getirmeleri. Böylece amaç hâsıl olmamış, ezberin yerini bilgiye erişmeyi öğrenme almamış oluyor. Mevcut durumda internet sadece yalan-yanlış bilgiye erişme hızını ve konforunu arttırıyor. Oysa PISA’nın da işaret ettiği üzere mesele tek tıkla bilgiye erişmek değil, tek tıkla eriştiğiniz şeyin güvenilir bilgi olup olmadığını anlamaktır. Sözkonusu yetenek ancak bilimsel yöntemin öğretilmesi ile mümkün. Doğru ve yanlış bilgiyi ayırt etmenizi sağlayacak yöntem bilgisine sahip olmadığınız müddetçe, internette yanlış bilginin olduğunu kabul eder ama onu nasıl tanıyacağınızı bilemezsiniz. Gençlerin çoğu, bilimsel bir kitap/makale ile bilimsel olmayanı birbirinden nasıl ayırabileceğini bilmemektedir. Bilimsel bilgi nedir? Nasıl üretilir? Bir bilginin bilimselliği nasıl anlaşılabilir? Bu kitabın/makalenin yazarının bu konuda güvenilir bir otorite olup olmadığını nasıl anlarım? Sosyal medyada yayılan şu bilginin kaynağı nedir, kim söylemiş, ne zaman, nerede? O nereden duymuş? O kaynağa nasıl ulaşabilirim? Bu soruları sormayı ve bir süzgeç olarak kullanmayı öğrenmek gerekiyor.

Basit bir örnek vereyim: Kuzey Kore liderinin rüşvet almakla suçlanan eniştesini aç köpeklere yem ettirdiği haberini okuduğunuzda yukarıdaki türden soruları sormanızı sağlayacak bir bilimsel yöntem donanımınız yoksa ne olur? Tutumlarınızı destekleyen, beğenilerinizi tahrik eden ya da kişisel olarak güvendiğiniz kimseler aracılığıyla gelen her türlü bilgiyi güvenilir kabul edebilirsiniz. Böylece ya Zaytung benzeri bir sitenin makarasına dolanarak ya da ulusal/uluslararası siyasal güçlerin yürüttüğü psikolojik savaşın zokasını yutarak aptal yerine konabilirsiniz

Çoğu kullanıcı internette doğru ve yalanın iç içe geçtiği görüşüne hak vermeye hazırdır. Ancak kendisinin bunlar arasında gerekli ayrımı yapabildiği ve aldatılmadığı düşüncesine inanma eğilimindedir. Oysa yine çoğu insan doğru ile yanlışı ayırt edebilmek şöyle dursun, bunun için gereken bilimsel yöntem bilgisine ihtiyaç dahi duymaz. Hep başkalarının aldandığına, kendimizin ise her şeyin farkında olduğuna inanmak, tutumlarımızın algılarımızı belirlemesinin doğal bir sonucu. Belki de Tevfik Fikret, insanların bu yönünü bildiği için “inan Haluk, ezeli bir şifadır aldanmak” demişti şiirinde.