Teknolojinin Sömürgesindeki İnsanlık: Yakın Geleceğin Mitosları

“Belki de bizlerin zaman anlayışı daha az zeki atalarımızdan devraldığımız ilkel bir zihinsel yapı.” -J.G. Ballard.

Steven Spielberg yönetmenliğinde sinemaya da uyarlanan Güneş İmparatorluğu’ndan sonra Türkiye’de yayımlanan 2. Ballard kitabı Yakın Geleceğin Mitosları’dır. İçerisinde 10 adet öykü barındıran kitap, Ballard’ın öykü derlemeleri arasında önemli bir yere sahiptir. Birbirinden güzel öykülere tek tek, kısaca değineceğim.

1. Yakın Geleceğin Mitosları:

Kitapla aynı ismi taşıyan öykü, gelecekte Ozon Tabakası’nın delinmesini ve bu durumun insanlar üzerinde yol açtığı hastalıkları konu ediniyor. “Uzay Hastalığı” adı verilen bu sıra dışı hastalık, Ballard’ın eşsiz kaleminden ilginç bir anlatımla aktarılıyor.

“Belki de merkezi sinir sistemi için uzay hiç de çizgisel bir yapı değil, ileri bir zaman koşulu için bir model, kavramaya çalışmakla hata ettikleri sonsuzluğun bir metaforuydu…”

2. Harika Vakit Geçiriyoruz:

Hep istenen ve özlenen bir düştür hayatın bir tatil olması. İşte Ballard da bu öyküsünde bu konuya eğilim gösteriyor. Tüm yorgunluklarınızdan ve dertlerinizden arınmak için gittiğiniz tatil süreklilik kazansa ve hiç bitmemecesine hayatınıza girse ne yapardınız? Diana’nın mektuplarından oluşan bu öykü belki zihninizde bu konuyla ilgili bir ışık yakacaktır. Fakat bu kesinlikle korkutucu bir ışık. Ütopyanın distopikleşmeye başladığı o ince çizgi, öykünün kaderini belirleyici bir etmen olarak öne çıkıyor.

“Zaman bir rüya gibi geçiyor.” -Diana.

3. Öfkeyle Dolu Bir Sürü Düş:

Monte Carlo civarında geçiyor öykü. Anlatıcı bir dermatolog. Nis’te, bir Amerikan kliniğinde tanışıyor Christina Brossard ile. Tabii buna tanışmak denirse. Christina o dönem ağır bir psikolojik travma geçirmektedir ve bunun sonucunda da çocukluğunda okumuş olduğu tüm kitapları tek tek yakmaktadır. Sindrella hariç. Kendisinin o masal içinde yaşıyor olduğunu zannetmektedir. Gerçek ise yıllar sonra ortaya çıkacaktır.

4. 2000’in Burçları:

İlk baskısı 1982’de yapılan bu kitapta Ballard 2000’li yıllarda burç anlayışının değişeceğini hayal etmiş ve öyküsünü bu tema çerçevesinde kaleme almış. Burçların isimlerini yenileriyle değişerek, kısa paragraflar halinde kaleme aldığı öykü ilk etapta karmaşık gözükse de, dikkatli okunduğunda parçaları tamamlamak mümkün. Burçların nasıl bir boyuta evrileceğini yazmış Ballard ve tespitlerinde de haksız sayılmaz.

5. Güneşten Haberler:

Bu öykü de birince öyküyle benzer bir evrende geçiyor. Ballard bu anlatısında “uzay hastalığı”ndan doğrudan bahsetmese de, ilk öyküdeki belirtilere çok yakın bir hastalığın varlığından dem vuruyor. Dış uzaya açılan insanlık bir nevi kendi iç uzayını yıkıyor ve yaşadıkları fog’lar onları zamanın olmadığı bir boyuta atıyor. Yine distopya kokan bir evren ve yine insanın kayıtsızlığını gözler önüne seren bir kurgu.

“İnsan, gezegenini terk edip dış uzaya açılarak bir evrim suçu işlemiş, evrendeki yerini belirleyen kuralları, zaman ve uzay yasalarını çiğnemiştir. Belki de uzayda yolculuk etme hakkı başka bir canlı türüne aitti, ancak işlediği suç yer çekimi yasalarını hiçe sayma girişiminin hak ettiği ölçüde ağır bir cezayı gerektiriyordu. Astronotların mutsuz yaşamları artan bir suçluluk duygusunun tüm belirtilerini sergiliyordu. Alkolizme, sessizliğe ve düzmece bir gizemciliğe gömülmeleri, uzayın keşfinin ahlaki ve biyolojik meşruluğu konusunda ciddi kuşkular doğurmaktaydı.”
“Ne yazık ki etkilenenler sadece astronotlar olmadı. Uzaya her çıkış, seferleri izleyenlerin zihinlerinde izlerini bıraktı. Ay’a her uçuş, Güneş’in çevresinde her yolculuk, zaman ve uzay algılayışlarına hasar veren bir travmaydı. Kaba güçle kendilerini kendi gezegenlerinden atmaları bir evrim korsanlığı eylemiydi, şimdi bunun için zamanın dünyasından sürülüyorlardı.”

6. Savaş Tiyatrosu:

“Birleşik Krallık üç yüz yıl sonra yeniden bir savaşa sürüklenebilir mi?” diye soruyor Ballard ve muhtemel bir savaş senaryosu kaleme alıyor. Süregiden işsizlik, ekonomik durgunluk, git gide kesinleşen sınıflar arası ayrım gibi nedenlerle ülkenin iç savaşa sürükleneceğini düşünen Ballard, ABD’nin de müdahalede bulunacağını öngörüyor. Gelecekte geçen bir savaşı kendi hayal gücü ile betimlemeye çalışan Ballard, çok önemli noktalara parmak basıyor. İnsanlığın gelecekte yaşanabilmesi muhtemel savaşlarda nasıl bir noktada olacağını gösteren trajikomik bir öykü.

7. Ölü Zaman:

Ballard’ın yaşamından da izler taşıdığını düşündüğüm bu öykü, savaşın son zamanlarına, Şangay’a götürüyor bizi. Bir esir kampındaki Japon askerlerin elinde olan insanların hayatlarına konuk oluyoruz. Savaşın neme nem bir şey olduğunu tüm olumsuz yönleri ile ele alıyor Ballard ve dramatik bir öykü anlatıyor. Öykünün finali ise gerçek olamayacak kadar absürd olmasına rağmen, üzücü.

8. Tebessüm:

Ballard’dan, distopik dizi Black Mirror’ı akıllara getiren bir öykü. Okuduktan sonra ilk izlenimim bu oldu ve eminim ki okuyan herkes de benimle aynı fikirde olacaktır. Kuşkusuz dizinin yaratıcısı Charlie Brooker’ın, Ballard’dan etkilenmiş olma ihtimali çok yüksek.

Gelecekte, yaşamış kadınlardan yola çıkılarak tasarlanan ve gerçek süsü verilen heykelimsi objeler bulunmakta. Bu objeler tasarlandıktan sonra mağazaların raflarında sergilenmektedirler. Öykünün baş karakteri ise, günün birinde vitrinde gördüğü Serena Cockoyna’i satın alarak Chelsea’deki evine getirir. Hoş bir tebessüme sahip Serena, sahibini etkisi altına alacak ve aralarındaki ilişkinin seyri zamanla bir hayli değişecektir.

9. Motel Mimarisi:

Bu öyküsünde Ballard, kendisine ve topluma yabancı kalmış Pangborn adlı karakteri tanıtıyor bize. Yıllarca yalnız yaşamanın insana ne gibi olumsuzluklar katacağını ve bunun sonucunda gerçekleşmesi muhtemel olayları irdeliyor. Tüm işlerini dört duvar arasında halleden ve yaptığı tek şey televizyon ekranlarını seyretmek olan Pangborn, nasıl bir bedel ödeyecektir? Hataları doğru yolu bulmasını sağlayacak mıdır yoksa artık çok mu geçtir? Topluma ve teknolojiye dair çok keskin bir eleştiriye imza atıyor Ballard.

10. Yoğun Bakım Birimi:

Kitabın son öyküsü de tıpkı öncekiler gibi distopik ögeler taşıyor. İnsanların birbirini görmediği, aklınıza gelebilecek her türlü şeyin bilgisayarlar aracılığıyla yapıldığı korkunç bir gelecek. Öykünün anlatıcısı ise bir doktor. Kendisine muayene olan Margaret adlı bir kadınla hayatını birleştirme kararı alıyor ve bunun sonucunda da iki çocuğu oluyor: Karen ve David. Tam 10 yıl sonra, birden bire birbirlerini canlı olarak görme kararı alan aile fertleri heyecanlıdır… Vurucu bir öykü. Belki de kitabın en iyisi.

“İlgi ve bağlılık mesafe gerektiriyordu. Zarafetle aşka dönüşebilen gerçek yakınlığı insan ancak belli bir uzaklıkta bulabiliyordu.”

James Graham Ballard’ın Türkiye’de bir öykü derlemesinin daha olduğunu hatırlatmakta yarar var. 1995 yılında Arion Yayınları’ndan “Al Kumsallar” adıyla yayımlanan derlemede ise toplamda 9 öyküsü mevcut. Bu 2 derleme haricinde Ballard’ın 10’a yakın öykü derlemesinin olduğu biliniyor. Sıkı bir Ballard okuru olarak o eserlerin dilimize kazandırılmasını dört gözle bekliyorum.

Kısa bir süre önce Ballard’ın yayın haklarını elinden çıkaran Ayrıntı Yayınevi’ne bugüne dek yayımladıkları tüm Ballard kitapları için teşekkür ediyor, bundan sonraki Ballard kitaplarını yayımlayacak olan yayınevine de (Sel Yayıncılık) önceliği yazarın dilimize çevrilmemiş öykü ve kitaplarına vermelerini rica ediyorum.

Zira Ballard okumayan bir bilimkurgu sever yeterince bilimkurgu okumamıştır.

“Yaşlandıkça çoktan yaşamış olduğumuz ölümlerimiz için artan bir nostaljiye kapılırız. Gerçekleşmek üzere olan doğumlarımız için de artan bir önsezi duyarız. Her an ilk kez doğabiliriz. – J.G. Ballard.