Teksasvari bir transfer öyküsü
Kulüp başkanları yer altı dünyası veya siyasetçilerle ilişki kurarlar mı? Kurarlar. Çünkü birbirlerine her zaman ihtiyaçları vardır. Ama bu durumu kabul etmeyenler de vardır. Var olan şeye yok, yok olan bir şeye var gibi sözler söylemeye alışmışız. Ve de işimize geldiği gibi konuşuruz. Yıllardan beri bu durum devam eder. Teferruata girip fincancı katırlarını ürkütmek istemiyorum. Aslında bir makaleye sığacak kadar az değildir olaylar. Hatta küçük bir kitapçık yazmak gerekir. Ama eskilerden bir örnek vermek size bir fikir verebilir.
Eski Fenerbahçe başkanlarından Emin Cankurtaran. Hepimizin tanıdığı bir isim. Hayata sıfırdan başlayıp sonra işletmeler kurup ülkenin sayılı zenginleri arasına girmiş. Sonra da Sanayi Odası Başkanı olmuş birisi. Herkes çok iyi biliyor ki bir kulübe başkan olabilmek için mutlaka maddi durumu çok iyi bir iş adamı olmalı. Çünkü onlar özellikle de büyük takımların başkanlığını yaparak var olan güçlerine daha fazla itibar ve güç katarlar.
1975 yıllarında Emin Cankurtaran da Fenerbahçeli olduğu için Fenerbahçe’de de başkan olmayı seçmiştir. Mehmet Gölhan, Cankurtara’nın akrabasıdır. Ve de Gölhan, Sayın Süleyman Demirel’le yakın ilişkidedir. O yıllarda AP-MHP-MSP koalisyonu kurulur. Bu koalisyon hükümeti zamanında Gölhan da Sanayi Bakanı olur. Cankurtaran için büyük şans doğar. Necmettin Erbakan’a seçim gezilerinde kullanılmak üzere Mercedes otomobil tahsis ederek siyaset dünyasına iyice yakınlaşmıştır. Bununla da kalmayıp siyaset ve politika dünyasının yanında yeraltı dünyası ve gazinocularla da yakın ilişki içine girer. Bu sıralarda Fenerbahçe kulübünde başkan seçme hususunda ben de çok etkili isimlerden biriydim. Bir gün kendisine, “sen kolay kolay Fenerbahçe’ye başkan olamazsın” dedim. Cankurtaran bana şöyle bir yanıt verdi: “Yanılıyorsun Halit Ağabey ben bir veririm, on veririm, milyon veririm sonuçta Başkan olurum.” Yani paranın her şeye kadir olacağına inanmıştı. Dediklerini yaptı ve başkan oldu. Cankurtaran haklı çıkmıştı.
Büyük transferler yapmak istedi. Önce Didi’yi antrenör olarak getirdi. Sonra da Yugoslav Kızıl Yıldız takımımda oynayan Stevan Ostojic’i almaya kararlıydı. O günün Yugoslavya’sında kendi milli takımlarında oynamayan futbolcuya transfer izni vermiyorlardı. Bu transferi çok isteyen Emin Cankurtaran Yugoslavya’ya bizzat giderek Ostojic’i Fenerbahçe takımına transfer etti. Para ne yapmazdı ki? Yerlilerden ise İstanbulspor’da oynayan Cemil Turan’ı almak istedi. Cemil gerçekten o yılların en büyük futbolcularından birisiydi. Doğal olarak da İstanbulspor Cemil’i elinden çıkartmak istemiyordu. Cemil de o yıllarda yer altı dünyasının önemli adamların da Kasımpaşalı Sultan Demircan’ın çok iyi arkadaşıydı. Cankurtaran bu işi ona havale etti. Demircan bir gün İstanbulspor’un Sıraselviler’deki lokaline gelişi güzel ateş ederek Cemil’i kaçırdı. Ama hürriyetti tahditten ağır cezaya sevk edilerek kamu davası açıldı. Ne var ki Cemil Turan, “Demircan, beni kaçırmadı kendi arzumla kaçtım” diyerek onu kurtardı. Daha sonraları işler daha büyük boyutlara geldi. Fenerbahçe Ankara’da bir maç yapmak üzere Kızılcıhamam’da kamptadır. Demircan gelip Cemille görüşmek ister ama görevliler buna izin vermez. O yılların hava kuvvetleri komutanı Muhsin Batur, olayın büyümemesi için güvenlik kuvvetleriyle olay çıkmasına engel olur. Fenerbahçe İstanbul’a döndükten sonra Sultan Demircan, Emin Cankurtaran’dan emeğinin karşılığını ister. Emin Cankurtaran de beş bin liralık çek yazar. Demircan, bu rakamın başına ‘7 koy’ diye itiraz eder. Cankurtaran bunu kabul eder. Al bunu ve bir daha da uğrama bile der. Böyle bir Teksasvari bir transfer hikâyesi ancak bizim ülkede yaşanmıştır sanırım.
Cankurtaran fakir fukaraya çok yardım etti parayla çok arkadaşlık tuttu. Her şeyin bir sonu vardır. Bunu hiçbir zaman hatırdan çıkartmamak gerekir. Emin Cankurtaran’ın sonu da Dolmabahçe Stadında oynanan bir maçta Fenerbahçe’nin mağlubiyetinden sonra oldu. Cankurtaran’ın en kuvvetli silahı olan para geri tepti. Tribündeki taraftarlar Emin Cankurtaran’a bozuk paralar attılar. “Al paranı da git” diye tezahüratta bulundular. Milliyet Spor Müdürü rahmetli Namık Sevik’le birlikte tribünde bende bu paralardan nasibimizi aldık...