Terakkiperver Fırkası’nın kapatılması -(TAMAMI)

Dünkü yazım şöyle bitiyordu: “Gazete yazarının nesnesi ‘bugün’dür: Önemli olan, artık, Mustafa Kemal’in değil R. T. Erdoğan’ın demokrat olup-olmadığıdır.”

Tarihçinin nesnesi “olmuş” ve “geçmiş”tir. Bu geçmiş “belge”li geçmiştir. Belge yoksa tarih de yoktur. Dedikodularla, varsayımlarla tarih yazılmaz. Yeminli muhalefetle de tarih yazılmaz. Nesnel ve etik sahibi olmak gerekir.

İnönü’nün“Hatıralar‘ında (Bilgi Yayınevi, 2006) “Terakkiperver Fırkası’nı bizim arkadaşlarımız kurdular. Şeyh Sait isyanı bizi korkuttuğu için, yeni inkilabı koruma endişesiyle bu fırkayı kapatmak iyi bir şey olmamıştır. Hata ettik... Kapatmasaydık demokrasi geleneği yerleşmiş olurdu” üründen bir cümle ve düşünce yok. Bu nedenle Taha Akyol, Faik Ahmet Barutçu’dan başka bir tanık ve belge göstermek zorundadır.

Şimdi İsmet İnönü’nün Hatıralar’ını okuyalım:

Şeyh Sait ve gerçekler

[“Saltanat 1922’de kaldırılmış; 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş. 1924’te hilafetin ilgası, Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması, tedrisatın birleştirilmesi hakkında kanunlar tatbike konulmuş. Cumhuriyet henüz bir yılını yeni doldurmuş. Memleketin her tarafında irtica alabildiğine tahrik ediliyor. Memleketin bir köşesinde silahlı bir irtica ayaklanması başlamış, hadise süratle yayılıyor. Bütün bu şartlar içinde Takriri Sükûn kanunu ve İstiklal Mahkemeleri gibi radikal tedbirlere müracaat etmeden Cumhuriyeti, yeni rejimi korumak mümkün müdür? Terakkiperver Fırka erkânına Meclis’te bunları anlatmaya çalıştık.” (S.463)

“Şeyh Sait, harekât esnasında dini kurtarmak davasını açıktan ortaya atmış bulunuyor. ‘Hilafet kalkmıştır, din tehlikededir. Dini kurtarmak lazımdır.’ Davaları bu. Şeyh Sait, isyan hareketini, böylece bütün memlekete milli bir hareket olarak değil, bir din hareketi olarak gösteriyor.” (S.464)]

Terakkiperver Fırka

[“Yakalanan asilerin muhakemesi esnasında Şark İstiklal Mahkemesi, dini propaganda ve tahriklerle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı irtibatlı görerek fırkanın kapatılmasına karar verdi.” (S.466)

“Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programında bulunan ‘Fırka, efkâr ve itikadatı diniyeye hürmetkârdır’ sözü büyük reformlar ve inkilaplar yoluna girmiş olan Atatürk idaresi ve Halk Partisi iktidarına karşı muhafazakâr bir zihniyetin ifadesi olarak görülüyordu. Halbuki memleket o günlerde irtica tahrikine karşı her zamandan fazla hassas bulunuyordu. Cumhuriyetin devlet düzenine getirdiği değişiklikler, İstanbul basınında ve İstanbul efkârı umumiyesinde geniş tefsirlere tabi tutulmuştur. (...) Terakkiperver Fırka Erkânı reformcu kimselerdi ama Osmanlı reformcusu idiler. (...) Atatürk ile aralarındaki ölçüler de farklıydı. Beraber bulundukları bir işten çıkıp dışında kalarak, onun cereyan tarzını takip etmeye istidatları zayıftı. Atatürk ile aralarındaki ölçüler de farklıydı. Beraber bulundukları bir işten çıkıp dışında kalarak, onun cereyan tarzını takip etmeye istidatları zayıftı. Terakkiperver Fırka’yı teşkil ettiler. Kendilerini bu yola sevk eden ve sonra ihtilafa vardıran endişeyi şöyle izah ediyorlardı: Cumhuriyetin ilanını bize sormadan, danışmadan yaptınız, aceleye getirdiniz. Olmaz! Bundan sonra neler yapacaksınız, rejimi hangi istikametlere götüreceksiniz, bilmiyoruz. Birçok reformlar yapacaksınız, ıslahat yapacaksınız, ama bunların hepsini bir günde, üç senede, beş senede yapmak şart mıdır?” (s.467)

“Terakkiperver Fırka’nın kuruluşu zamanında, memlekette bize karşı belirli ve körüklenmiş olan dini hissiyattan bilerek istifade etmek maksadı vardır. (...) Ama siyasete girmişlerdir, muhalefet yapacaklardır ve rakiplerine karşı din unsurunu kullanmayı faydalı görmüşlerdir. (...) Siyaset mücadelesine girmiş olanlar, bu çeşit külfetsiz vasıtalar kullanmaya kalkarlarsa, mücadele elbette ölçüsüz olmaktadır, ölçüsüz olmuştur.” (s.468)

“Terakkiperver Fırka’nın kuruluşu, Atatürk’ün süratli icraatla nereye kadar gideceğinden ve ne şekilde bir otorite tesis edeceğinden korkulması üzerine, onunla beraber çalışma imkânından ümitler kesildikten sonra bir teşebbüstür.” (s.468-469)

“Bu mücadele yapılırken medeni ve ileri bir seviye mevcutsa, ayrılık makul ölçüler içinde kalabiliyor ve taraflar münasebette bulunabiliyor. Siyasi seviye uygun değilse, aradaki ayrılık tamir edilmez bir istikamette düğümleniyor. Tabiat hadisesi olarak, sosyal hadise olarak siyasi çatışmaların seyri budur. Uzun tecrübelerden, birçok misallerden sonra, bende bu kanaat hasıl olmuştur. Ve onun için Terakkiperver Fırka ayrılığı birçok kırgınlıklar geçtikten sonra reisicumhur olduğum zaman, kendilerini cemiyete iade etmek imkânı var mıdır diye düşündüm ve her biri ile görüştüm. Makul hudutlar içinde muvafakatlerini alarak tekrar çalışmayı tecrübe ettim.” (s.469]

Taha Akyol tarihçi mi?

“Hatıralar”da, “Taha Akyol’un TCF’nin kapatılmasıyla ilgili ını destekleyecek tek sözcük yok. Tarihçi olmayan birinin tarihçi gibi davranmaya hakkı yoktur. O, tarihçi “gibi” yapıyor ve okurları kandırıyor. Bir tarihçi yazısına “Bu halk sola oy vermez!” (Milliyet, 20.06.2006) diye başlık koymaz. Bu, sol düşmanı bir aşırı sağcı militanın işitir!

“1925 yılında Kazım Karabekir’in Terakkiperver adlı partisi kapatıldı. Tutuklandılar, hain ilan edildiler” (Milliyet, 30.04.2003) diye yazıyor. Bir gazete yazıcısının böyle bir cümle yazma hakkı ve özgürlüğü yoktur. Tarih, yargı, olgu ve belgeler onu yalanlıyor.

Önünde siyasal cinayet işleniyor ama o faili geçmişte arıyor. Çünkü, onun için AKP, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın devamıdır.