‘Tereddüt’: Hayatımızın neresinde?
Eğer kederli bir duygu durumundan söz ediyorsak, bunun ardındaki gerçeklik insanın varoluşuna dair birçok soruyu / sorguyu da getirip koyar önümüze.
Yeşim Ustaoğlu’nun yeni filmi “Tereddüt”ü izlerken hem bu sorular uç verdi belleğimde, hem de giderek neden daha çok kederli bir toplum olduğumuzun ipuçlarını görmeye çalıştım bu filmde.
Yönetmenin filmini kotarırken ne tür bir “derdi” olduğunu da anlatıyordu aslında tüm bu sorular / sorgular ve bakış açısına yansıyanlar.
Filmin öyküsü, anlatımı sizi daha ilk açılış sahnesiyle içine alıyor, pürdikkat kılıyor. Adım adım beliren öykü kendini ele verirken; filmin iki ana karakteri Elmas ile Şehnaz’ın iki farklı dünyasında gösterilen / anlatılanlar bir süre sonra gelip hem anlatılan öyküde hem de sizin zihninizde buluşuyor.
Öyle ki; Ustaoğlu bir anda neyi / niçin anlattığını adım adım öne çıkarırken, izleyeni/ni uyaran bir anlatımla, “anlatılan senin de öykündür,” dedirtecek bir karşılaşma / yüzleşme yaşatıyor.
Konu çok “basit” gibi gelse de; anlatılan sorun, toplumun ve ailenin sıklıkla yaşadığı travmadır aslında.
BAŞLANGIÇ İKİ İNSAN ARASINDA
Modern çağda insanın insanı anlamamasının, insanın değersizleştirilmesinin nerede / nasıl / hangi hayatlarda yaşandığını hiç “tereddüt” etmeden tüm açıklığıyla anlatıyor Yeşim Ustaoğlu.
Bir yanıyla çocuk yaşta evlendirilen Elmas’ın sıkışıp kaldığı dünyadaki debelenişi / dramı anlatılırken; öte yanda da modern bir ilişki / evlilikteki açmaz / uyumsuzluk / değersizleştirme ve savruluş dillendirilir.
Aslında toplumun ve insanın duygu durumuna bakışın öyküsüdür Ustaoğlu’nun anlattığı.
Neyi nerede nasıl yaşarsanız yaşayın her şeyin başlangıcı “aile” ve iki insan arasında yaşananlardadır.
Henüz bireyselleşemeyen insanın gelenek ve töreler kıskacındaki sürüklenişi Elmas’ta simgeleşir. Okuldan alınan 13 -14 yaşındaki çocuk bir bilinmeze, evliliğe sürüklenir. Bastırılmış kimlik onu adeta kıskaca alır. Yaşanan yıkımın / trajedinin bir “kurban”adönüştürdüğü insan, bazı konularda hiç “tereddüt” etmez. Ki, filmde bu, ustalıkla / incelikle işlenmiştir.
VİCDANIN TEREDDÜDÜ AŞMASI İÇİN
Sıradanlaştırılan çocuk ömrü sonunda psikiyatra ulaşan trajediyi yaşar. Elmas’ı bu yıkıma götüren öyküyü dinleyip,onu sağaltmaya çalışan psikiyatr Şehnaz ise kendi hayatında; o görünen modern ilişkilerde kopuşu ve şiddeti yaşar. Eşiyle aralarındaki çatışma, cinsel uyumsuzlukta kendini gösterirken, yaşanan soğuma, benlik sanrısı yıkıcılığı getirir.
Ustaoğlu, akıp giden hayatın iki ucundaki farklı öyküleri bir yerde buluşturur. Oradaki kesişen hayatlarda olup bitenlerle içimize, yüzümüze ayna tutar hiç “tereddüt” etmeden.
Yaşarken bizleri “tereddüt”e düşürenler nelerdir?
Peki içimizde avazlanan “tereddüt” çığlığını duyan /duymayanlar nerede?
İşte filmin odağındaki asıl sorular da buradan başlıyor.
Dönüp, bir adım ötenize, hayatınıza / yakınınızdakilere bakınca da: “tereddüt” ettiklerimizin hiç de uzağımızda olmadığını görüyoruz.
Yeşim Ustaoğlu, bu duyarlı bakışı / yorumu, içindeki vicdan duygusunun öfkesiyle bize sarsalayıcı bir öykü anlatıyor. Sonrası ise size kalmış: İçinizdeki vicdan duygusunu harekete geçirip “tereddüt” edilenlere dönüp bakmaya...