Terim’le RTE’nin uzlaştığı nokta

3 gün önceki Galatasaray-Fenerbahçe maçında, tribünlerde boş kalan koltuk sayısı 15 bindi. Yani yaklaşık, stadın yüzde otuzu... Bu ülkede kime sorsanız “Bu işte bir gariplik var” diyecektir. Lafı dolandırmadan yazalım; o garipliğin adı, Passolig uygulamasıdır.

Bir de aynı maç için stada gelip, içeri giremeyen, çuvalla para ödediği locasına ulaşamayan, formalitelerini tamamlamış seyirciler var. Bunun sebebi de, Passoligcilerin milyonlarca dolarlık yatırım yaptıklarını söyledikleri teknik altyapının yetersizliği. İki elleriyle bi’ kartı doğrultamıyorlar, desek yeridir. Taraftar Derneği yetkilileri, statlarda kullanılan elektronik turnikelerin, şartnamedeki turnikeler olmadığı, Çin’den ucuz ürün getirildiğini öne sürüyor.

Bir örnek daha... Beşiktaş, Feyenoord’u elemiş, Arsenal’i kıl payı elinden kaçırmış, Avrupa Ligi’nde ilk maçına çıkıyor. Demba Ba, Sosa gibi yeni yıldızlarıyla, Asteras karşısında. Biletler, Passolig’i olana 30-50-60 lira, olmayana +10’ar lira plastik kazığıyla...

Passolig’çilere, ayrıca Rizespor+Asteras paketi hazırlanmış, elmaşekeri niyetine, hediyesi 35-60-70 lira... Ve bu şartlarda, 76 bin kişilik stattaki biletli seyirci sayısı 7 bin 700! Bir yıl önce, Passolig icat edilmeden oynadıkları Tromsö maçındaki sayı ise, 60 bin 800! Mavalı, mugalatayı kesin artık! Durum ortada, Passolig is-teen-miii-yooorrr!..

ARTIK KİM ALIR KARTINIZI?

Ligin devresi yarılanıyor, alan aldı, almayanlar niye alsın ki bundan sonra? O hedeflerinizi revize edin, her gün 3-5 kart satarsanız öpüp başınıza koyun! Üstelik almayanlar, karşı olanlar sizin gözünüzde, “karaborsacı, gaspçı, rantçı, sorumsuz, gayrı-milli” insanlardı, öyle diyordunuz reklamlarınızda... E, ne yapacaksınız böyle müşterileri, zaten sporu onlardan temizlemek değil miydi amaç?

Rant uğruna, insanlara 3 kuruşluk futbol zevkini de çok gören faşist kafaların yarattığı kaos sürerken; hiç gündeme gelmeyen bir konu var. Bu Fatih’in ünvanı, Türkiye Futbol Direktörü değil mi? Peki, bir ülkenin futbol yönetmeni, o ülkenin üstteki 2 liginde tribünleri boşaltan bir uygulama karşısında, ağzını açıp tek kelime etmez mi? Etmedi ve ısrarla da etmiyor! Kaçıyor o konudan... Görmezden geliyor.

Diyemez ki, “Bu idari bir tasarruftur, beni ilgilendirmez.” Hayır, seyirci futbolun asli unsurlarındandır ve teknik olarak da kapsamın içindedir. Yoksa maçlar statlarda oynanmazdı. (Konuyu dağıtmamak için, seyirci meselesine girmeyeceğim.) Kaldı ki, bizim direktörün, açıklanmış bir görev tanımı olmasa da, Olimpiyat Stadı’nın kale yönünü çevirmek dahil karışmadığı iş yok. Futbolun her noktasında uzman, bilge bir şahsiyet olduğu ortada.

Onu bu göreve getirenin, gerçekte bugünkü CB olduğu biliniyor. Kankalar zaten. Açılışlarda, gösteri maçlarında falan hep kol kolalar, aralarına Rıdvan sızamıyor, anlayın yani... Bakın, birden aklıma İsmet İnönü’nün ünlü sözü geldi: “Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayıyla yatağa girmeye benzer” Konuyla ilgisi yok tabii, zihin kayması tamamen...

FATİH NİYE SUSUYOR?

Ne diyorduk?.. Fatih... Evet; başka insan kalmamış gibi statlara peş peşe adınızı verirler; 91 yıllık federasyon tarihinde hiç olmamış bir pozisyonu gül hatırınız için ihdas ederler; güzelim egonuz biraz daha şişsin diye “Mancini’yle eşit” ücret alacağınız ve iyice ihtiyarlayana kadar sürecek ballı sözleşmeler imzalatırlarsa, 3 maymunu oynamanız kaçınılmaz olur. Dümen suyuna girersiniz kıyakçılarınızın. Gık diyemezsiniz, gık!

Sizi zaten, ölçüp biçip getirmişlerdir oraya. Otoriteye karşı “saygınızı” falan iyi biliyorlardır baştan. Kabadayılığınızı, basın toplantılarına gelen gariban muhabirlere ve işinden olmamak için “denge uzmanı” kesilen müdürlerine göstereceğinizi; diş geçiremeyeceğiniz erk sahiplerine boynunuzun kıldan ince olduğunu bilmeden, oraya oturturlar mı adamı?

Direktör, henüz, kayıtsız şartsız teslim olmuş federasyon başının durumunda değil. O, şimdiye kadar sadece, egemenlerce “yatkın” sınıfında değerlendirilecek işler yaptı, yapıyor. “Âkil insan” bile yapmadılar şimdilik. Sessizliği de bu kapsamda. Yarın, Passolig yandaşlığı için yukarılardan bir işaret alırsa, bu mahcup destekçilik yetmeyebilir.

BOŞ TRİBÜNLER DE BAŞKA GÜZEL!

Passolig uygulaması tasarlanırken ilk hedef, taraftarı kontrol altına almak, fişlemek ve elde edilecek ranttı. Hiç kuşkusuz böyle yaygın bir taraftar boykotu öngörülememişti. Ancak, bugün ortaya çıkan tablo da, proje sahiplerinin işine geldi. Dolaylı kâr olarak sevinçle karşılandı.

Demokrasiyi, muhalefetsiz olması koşuluyla sevenler için; kulak tırmalama, baş ağrıtma, can sıkma potansiyeli taşıyan tribünlerin, boş kalmasından güzel ne olabilir? Bunu, Kanun Hükmünde Kararname’yle yapmaya kalksa, savaş çıkardı memlekette. Oysa Passolig, tereyağından kıl çekti adeta.

İktidardakilerin, her şartta avantaj hanelerine kaydedecekleri bir durum haline geldi plastik kart uygulaması. Passolig’in arkasındaki Aktifbank açısından durum berbat gözükse de, çoktan bir çaresi düşünülmüştür onun da. Çalık’ın, Sabah-Atv işinde de zarar ettiği söyleniyor, zararının kalıcı olması mümkün mü?

ÇALIK’A KÂR GARANTİSİ VERİLSİN!

Örneğin; sıfırlama konuşmalarıyla meşhur olan Çalık’ın yaptığı Üsküdar’daki Şehrizar Konakları’nın arazisinin, Karayolları tarafından kamulaştırılıp, TOKİ üzerinden Çalık’a geçtiğini ve arazi sahiplerinin 51 milyon lira tazminata hak kazandığını gündeme taşımış ve sorumlularını sormuştu CHP’li Sezgin Tanrıkulu.

Örneğin; Aydınlık, Temmuz ayında, Kuzey Irak petrolünü taşıma konusunda tek yetkili firma kılınmış olan Çalık’a ait Powertrans şirketine, Bakanlar Kurulu’nca, depolama ve ihraç yetkisi de verilerek büyük ayrıcalık sağlandığını duyurmuştu. Gördüğünüz gibi, kalıcı zarar kolay değil kimisi için...

Geçtik bunları, diyelim ki zarar etti Çalıkgiller... Örneklerini gördüğümüz şekilde, Maliye eliyle, uzlaşma yöntemleriyle doğrudan silinmiyorsa vergileri falan; mesela akla, İbrahim Çeçen’e uygulanan şekil geliyor.

Hatırlatayım; Kütahya Zafer Havalimanı, Yap-İşlet-Devret modeliyle İçtaş’a ihale edilip, açılışı da “Devletten tek kuruş çıkmadı” diyerek RTE tarafından yapılmıştı. İşletme hakkı 29 yıllığına İçtaş’ındı. Sonra ortaya çıktı ki; devlet firmaya yılda 850 bin yolcu garantisi vermiş! Hesap tutmayınca, ilk yıl için 4,1 milyon avro farkın firmaya ödendiği ortaya çıktı.

Zarar ederse-ki, kesin görünüyor- bu yöntem uygulanabilir Aktifbank’a da, “kâr garantili-devlet destekli ticaret” yöntemi... Yandaş subvansiyonu... Sözleşmeye ek madde koyulup, seyirci-müşteri garantisi sağlanabilir pekâlâ. Federasyon da para çok nasıl olsa; boş tribünlerin bedelini ödese neyi eksilir? Hem, kim ne diyebilir; di’ mi ama?..