Terör hattında kilit merkez İdlib ve çözüm

Moskova’da terör saldırısı dünyanın bir numaralı gündemi. Rusya’nın kısa vadede bu saldırıya yanıt olarak nasıl bir eyleme girişeceği henüz belli olmasa da Ukrayna cephesindeki savaşın sertleşeceği kesin. Fakat bu noktada, savaşın taraflarını iyi tanımlamamız gerekiyor. Savaş, Ukrayna ile Rusya arasında değil, ABD önderliğindeki Atlantik cephesi ile Rusya arasında devam etmektedir. NATO yetkililerinin resmi açıklamalarına göre, NATO üyesi olan ve olmayan toplamda 50’ye yakın ülke Ukrayna’ya silah, mühimmat ve muharip personel dahil olmak üzere askeri destek vermektedir. Hatta şimdi doğrudan NATO ülkelerinden askeri birliklerin Ukrayna’ya desteği tartışılmaktadır.

VAHİM STRATEJİ YANLIŞI

Önemle üzerinde durmamız gereken nokta şurasıdır: Atlantik cephesinin hedefinde sadece Rusya değil, ABD hegemonyasının önünde engel olarak görülen bütün gelişen dünya devletleri vardır. Bu savaşı, AK Parti Hükümetinin dış politikasına yön verenler, “Rusya ile ABD tepişiyor biz de bundan faydalanırız” diye ele aldılar. Bugün, bu politikanın Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atan çok vahim bir hata olduğu daha açık görülmektedir. New York Times’tan, Washington Post’a, Guardian’dan Le Monde’a, tüm Batı basınına, Moskova’daki terör saldırısını gerçekleştirenlerin Türkiye ile bağları olduğuna dair haberler servis edilmektedir. Terör saldırısının arkasındaki irade, Türkiye ile Rusya’nın arasını açmayı hedeflemektedir. Denilebilir ki, “bunların Türkiye’de eğitim gördüğüne ilişkin haberler gerçeği yansıtmıyor, bu da kısa süre içinde ortaya çıkar”. İyi de, Ankara’nın 2017 öncesindeki Suriye politikasının kalıntıları her aşamada Türkiye’nin ayağına dolanma potansiyeline sahip.

İDLİB’DEKİ GÜVENLİK TEHDİDİ

Mesela İdlib bölgesindeki durum. Bugün Suriye genelinde Şam yönetiminin kontrolü altında olmayan üç bölge var. ABD-PKK işgali altındaki kuzeydoğu Suriye, İdlib ve güneydeki Al Tanf. İdlib, Heyet Tahrir Şam adlı terörist grubun hâkimiyeti altında. Ayrıca, Suriye’nin değişik bölgelerinden gelen çok sayıda terörist grup bu bölgede bulunuyor. Bunlar arasında Çin’i bölmeyi hedefleyen Türkistan İslam Partisi militanları ve Rusya’nın çeşitli bölgeleriyle, Orta Asya Cumhuriyetlerinden devşirilen teröristler de var. Moskova eylemini üstlenen DEAŞ’ın Horasan kolu adıyla, Türkiye’den Çin’e uzanan coğrafyadaki eylemleri düzenleyenlerin bir şekilde İdlib ile bağlantısı bulunmaktadır.

Ankara, Suriye’nin İdlib’i kontrolü altına almasına karşı bir politika izliyor. Bu politika, Türkiye’nin, Suriye, Rusya, İran ve Çin’in yanı sıra Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini dinamitliyor. Ama daha önemlisi, son olarak 28 Ocak’ta İstanbul’daki Santa Maria kilisesi saldırısında görüldüğü gibi bu bölgedeki terör yapılanması, Türkiye’ye de açık tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle, İdlib’in terörden temizlenmesi sadece Suriye, Rusya ve İran’ın değil Türkiye’nin de menfaatinedir.

TERÖRİZME KARŞI ORTAK MÜCADELE

Atlantik cephesi, savaşın uzamasıyla Rusya’ya teslim bayrağı çektireceği üzerine bir hesap kurmuştu. Ancak iki yılın sonunda savaşın vardığı nokta, ABD’yi ve Avrupa’yı zora sokmuştur. ABD içinde ve Avrupa’da devletler içinde ve arasında, Ukrayna’ya desteğin sadece ekonomik değil politik maliyeti konusunda da itirazlar büyümektedir. Bu koşullarda, Biden yönetiminde ipleri elinde tutan neocon/siyonist güruh, terör silahını devreye sokarak kışkırtmalara girişmektedir. Sadece Rusya’da değil, Türkiye, Suriye ve İran’dan Afganistan ve Çin’e uzanan coğrafyada son 6 aydır yapılan terör saldırıları, gelişen dünya devletlerine karşı ortak bir stratejinin uygulandığını göstermektedir.

Bu koşullarda gelişen dünya devletlerinin buluştuğu öncelik, neocon/siyonist terörün bertaraf edilmesidir. Bu noktada Türkiye’nin rolü kilit önemdedir. Atlantik cephesinin güneyden ve batıdan tehditlerini artırdığı Türkiye, bu önceliğe göre politikalarını düzenlemelidir. Aynı ihtiyaç, Suriye, Irak, İran, Rusya ve Çin açısından da geçerlidir.

Bu terör saldırısının ortaya koyduğu en önemli gerçek şudur: Gelişen dünya devletlerinin, kendi cephelerinde Atlantik tehditlerine karşı tek başına yürüttükleri mücadele, saldırganı durdurmak ve geriletmek için yeterli olmamaktadır. Atlantik saldırganlığını bertaraf etmek için, ortak tehdide karşı ortak bir mücadele yürütmek, bunun mekanizmalarını oluşturmak zorunludur.