Tertip, düzen

Kendi çıkardığı KHK’ya göre terfi ve atamalar, yeni düzenleme yapılana kadar eskisi gibi olacaktı. Yani YAŞ seçecekti, Bakanlar Kurulu teklif edecek, kendisi de onaylayacaktı, ama... Duramadı, henüz Genelkurmay Başkanlığı’nı bile devretmeyen, orgenerali alıp Milli Savunma Bakanı yapıverdi. Yine duramadı, Genelkurmay’ı da bağladı.
Askerlik bile yapmayan Maliye Bakanı damat YAŞ üyesi yapılmıştı. Konuyla hiç ilgisi olmayan Milli Eğitim Bakanı da... Aydınlık’ın muhteşem manşetiyle Yüksek Askersiz Şura olmuştu artık... Ki, zaten bu kuruma da gerek yoktu çünkü Beyefendi kendileri, bizzat ve şahsen ve kendi kendine elini şöyle bir kaldırıp bütün askerlere birer birer emir verip, kimin albay kimin general olacağını da söyleyecekti... YAŞ’ın durumu da yaştı artık. Ama yeni düzende gerek yoktu, hatta “gerek yok” yeni düzenin şifresi gibiydi...
Hakimin hukukçu olmasına, rektörün profesör olmasına, Başhekimin doktor olmasına, komutanın asker olmasına da gerek olmayan fevkalade bir düzen.
İktidar kendi tertip düzenini kurmaya, muhalefet de buna uygun muhalefet yapmaya çalışırken gemi şelaleden aşağı yuvarlanmak üzere, dümenin yerini bilen yok...

BEDELLİ-MEDELLİ

Atatürk manevi kızı Sabiha Gökçen’i Dersim harekatına gönderirken “uçağın düşerse yerde de çarpışmaya devam edersin” diye kendi tabancasını verdi.
İkinci Dünya Savaşı’nda Stalin’in, orduda onbaşı olarak görev yapan oğlu Almanların eline esir düştü. Almanlar Yakov’u Rusların elinde esir olan bir subay ile takas yapmak istedi. Stalin “Bir onbaşı, bir subay ile takas edilemez” diyerek reddetti. Yakov Çugaşvili bir Alman toplama kampına gönderilerek kurşuna dizildi.
Mao Zedung’un oğlu Mao Anying, Kore Savaşı’nda Amerikan Ordusuna karşı savaşırken öldü.
İngiltere Kraliçesinin oğlu İngiliz Ordusunda savaş pilotuydu ve Falkland Savaşı’nda öldü, diğer oğulları ve torunları da İngiliz Ordusu nerede ise orada görev yaptılar.
Yani gerçekten halkına önderlik eden ne kadar lider varsa, çocukları askerden kaçmadı, kimininki de öldü.
Ama kardeşim bizdekiler kıran gibi çöktüler memleketin üstüne. Osmanlı mültezimlerinin boncuklu oğulları gibi kendi oğullarını ve memleketin tuzu kuru tayfasını rahat ettirmek ve hiçbir şey üretmeden tüketmeye alışmış Hazine’ye üç beş kuruş sokmak için hep satılığa çıkardılar Mehmetçiğin kanını...
1987 yılında Özal iktidardayken çıktı, oğlu bedelli yaptı. 1992 yılında çıktı kardeşim, Başbakan Demirel idi meşhur yeğeni Yahya bedelli yaptı. Tansu Çiller bile çıkarmadı, oğlu savaşta filan olmasa da jetski’yi kaybedebileceği koşullarda askerlik yaptı. Ecevit zamanında 1999 yılında çıktı, oğlu kızı yoktu, Marmara depreminin yarattığı mali çöküntü bahane edildi, ama FETÖ’nün altın çocukları bayram etti. Sonra iki kez, 2012 ve 2014’te AKP iktidarında çıktı, sırasıyla Mücahit Erbakan’ın oğlu Mücahit Fatih, Erdoğan’ın “yeeaahakkk” diye ok atan oğlu Bilal bedelli yaptı. Bülent Arınç’ın ya da Abdullah Gül’ün oğulları askerlik yaptı mı bilmiyorum, araştıracak mecalim de yok, çünkü şundan eminim hiçbiri Hakkari Komando Tugayı’nda ya da Kayseri’de şehit edilen sıvasız evlerin çocuklarının yanında değiller. Şimdi bir kez daha bedelli askerlik çıkıyor, 15 bin liran varsa kardeşim vatan için kan dökmene gerek yok. İlle de vatan sevgini göstermek istersen, ellerini Rabia şeklinde son model arabanın camından dışarı çıkarır, son model arabanın tavanına gerdiğin bayrağın daha çok dalgalanması için Beşiktaş yokuşundan aşağıya doğru sürersin... Haydi eller havaya...Kimse fark etmez o kalabalıkta, insan kılıklı fareyi...

OHAL-BUHAL

Müjdeler olsun memleketimin güzel insanlarına OHAL kalkıyor ve yerine BUHAL geliyor. Bu halin nasıl olacağı konusu da kanun değişiklikleriyle düzenleniyor, sizin kafa yormanıza bile gerek yok. Düzenlemenin taslağını şöyle bir inceledim.
Artık valiler mesela, sakıncalı gördükleri kişilerin şehre girmesini ya da şehirde bazı yerlere giriş-çıkışı yasaklayabilecek.
Mesela artık hakim kararı olmadan askeri bölgelerde arama yapılabilecek hatta kışlaya giren subay ve astsubayların üzeri polis tarafından elle aranabilecek. (15 Temmuz’un hemen sonrasında Anıtkabir’e girerken subay-astsubayların elle arandığını hatırlayalım, o uygulamaya yasal dayanak getiriliyor). 15 Temmuz’da yaşananlar düşünülünce bu, kabul edilebilir hatta kaçınılmaz bir düzenleme, ama ya ordu içindeki güven ve disiplin ne olacak? Çeşitli kanunlarla bir araya getirilmiş ama birbirine güvenini yitirmiş silahlı ve üniformalı kişiler ordu olabilir mi? Herkes bilir, savaş ve seferberlik zamanında TCK’nda düzenlenen ve hem savaşan ordunun hareketine hem de cephe gerisinde iç düzene yönelik suçlar işleyenler eskiden bölgede yetkili olan komutan tarafından askeri mahkemelerde yargılanırdı. Artık o da olmayacak çünkü “yetkili komutan” ibaresi kaldırıldı, bu yargılamanın yapılması için ilgili bakanlıktan izin alınacak. Daha beteri yargılama askeri mahkemede yapılır yazıyor, ama ortada askeri mahkeme yok, kaldırıldı...
Eskiden mahkeme kararı olmadan arama ve el koyma işlemi yapılamazdı, artık yapılabilecek kardeşim... Apolet sökmek artık yasallaşıyor. Yasadışı örgütlerle bağlantısı olduğu “değerlendirilen” (kimin değerlendireceği belli değil) asker kişilerin rütbeleri mahkeme kararı olmadan sökülebilecek. Diyelim mahkemede beraat etti, eski rütbe ve makamı verilmeyebilecek ya da “araştırma merkezi” denilen yerlerde görevlendirilebilecek ve kendilerine yapılan haksızlıktan dolayı tazminat talebinde bulunamayacak. Açığa alınanlar hakkında soruşturmaya başlama süresi defalarca birer yıllık sürelerle uzatılabilecek. Emekli olmak da önemli değil, kazanılmış bütün hakları elinden alınabilir.
Diyelim polis/savcı/hakim bu soruşturma/tutuklama/arama görevlerini yaparken bir takım suçlar işlediler... Onlar hakkında soruşturma bile açılamayacak. Bunlar sadece benim ilk incelemede görebildiklerim, daha çok var da yerim dar. Bakınız, bölücü terörle de, FETÖ ile de mücadele hukuksuz yapılırsa bu onların işine yarar, onları güçlendirir. FETÖ büyük bir suç işledi, bunu kanıtlamak için hukuksuzluk yapmaya gerek yok...

EĞRİSİ-DOĞRUSU

Adının önünde akademisyen unvanı bulunan bir dolu lüzumsuz, çıkıp TV ekranlarına, bedelli askerliğin ne kadar gerekli olduğunu, memlekete ne büyük maddi katkı yapacağını, genç nüfusumuz asker ihtiyacımızdan fazla olduğu için böyle bir uygulama yapılması gerektiğini, yoksa herkesin vatanını sevdiğini papağan gibi tekrarlayıp duruyorlar.
Bakınız konu memlekete fayda ise...
Öncelikle her Türk genci -ki, bence kızlar da dahil- mutlaka en az üç ay olmak üzere askeri eğitim alır ve vatan savunmasını öğrenir. Kendine güven kazanır. Vatanın sahibi olan bir birey olur...
Sonra, askerlik hizmetinin geri kalan kısmını da memleketine zorunlu hizmet yaparak geçirir. Nasıl mı? Bir uzmanlığı varsa o alanda, yoksa devletten çeşitli ihaleler alan ve pek çok iş için mevsimlik işçi çalıştıran bir dolu firma var. Bu konuda bir düzenleme yapılır. Bu firmaların aldıkları geçici işçileri bu havuzdan almaları sağlanır. Maaş olarak da normal asker maaşına kira bedeli eklenerek ödeme yapılır, firar eden askerden kaçmış gibi kabul edilir. Böylece hem fazla nüfus üretime kazandırılmış olur, hem bu üretim düşük maliyeti nedeniyle kalkınmaya doğrudan fayda sağlamış olur, hem de kimse askerlik hizmetini yapmanın şerefinden yoksun kalmamış, onu paraya değişmemiş olur... Görülür ki, eğer bu iş böyle uygulanırsa, sadece sıvasız evlerin çocukları bedelli askerlik yapar, ensesi katmerli kesim ise “oğluna rahat askerlik yaptırmak” için torpil aramaya devam eder, ama askerden kaçamaz... Eğer vatan savunmasının bir bedeli olacaksa böyle olur... Öbür türlüsü, diğerlerinin askerlik şerefinden mahrum kalmasından başka bir şey değildir... Umurlarında olmayabilir, ama öyledir!

DENGE-MENGE

Denge politikası yaparken, politikanın dengesini bozdular. Akılları sıra Münbiç’te ABD ile raks edecekler, ortak devriye filan derken PKK neredeyse bağımsızlığını ilan edecek hale geldi Fırat’ın doğusunda.
Bizim her kahvede bulunan Uluslararası İlişkiler uzmanları, “aha bak Almanya Trump’a nasıl posta koydu, bu bizim işimize yarar, bak Trump Putin ile de görüşüyor, sıkıştı hergele, yeniliyor” filan türünden dış politika yorumları attırırken...
Bakın hatırlatayım kardeşim bunlar doğru olabilir, ama burada adı geçen devletlerin tamamı, Suriye’nin federal bir yeni rejime geçmesine yani bölünmesine karşı değil, bütün mesele kimin ne kadar alacağı... Ve unutmayalım ki, Suriye bölünürse Türkiye bölünür... Suriye’ye düşman olarak denge politikası değil, ancak dengesiz politika olur, bari muhalefet dengeli olsa, o da ne olduğunun farkında değil...