The Great Reset - Büyük Başlangıç
“THE GREAT RESET” Time dergisinin kasım ayı kapağının konusu. Türkçeye BÜYÜK SIFIRLAMA olarak çevrildi. The “great reset” ile ne anlatılmak isteniyor. Sistem artık böyle yürümüyor. Yeni bir başlangıç gerekiyor. Bu slogan World Economic Forum veya daha genel adıyla Davos Zirvesi olarak her yıl ekonominin durumunun görüşüldüğü toplantıyı düzenleyen Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu Klaus Schwab tarafından ortaya atıldı. Bunun ne olduğu ve neyi kapsadığı başka bir yazı konusu. Sistemin değişmesi gerektiğini, ekonomik açıdan “PETRO-DOLAR” sisteminin dünyayı esir aldığını hep yazıyorduk. Bu sistemin artık yürümeyeceğini, miadının artık dolduğunu söylüyorduk.
Ne kadar haklı olduğumuzu, sistemin merkezinden gelen kabulle, kendileri de açıkça ifade etmiş oluyor. Artık “THE GREAT RESET”in başladığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. ABD sistemsel dönüşümünü başlatmıştır. 6 Ocak günü başlayan olaylar basit bir seçim sonuçlarını kabul etmemenin çok ötesinde anlamlar içeriyor. Bunu zaman içerisinde göreceğiz. Hem ABD’deki hem de bizim yerli malı BIDEN’cılarımız, ABD’de 6 Ocak günü başlayan gösterileri ve Senato'nun işgalini bir avuç eğitimsiz cahilin başlattıklarını, halbuki demokratik bir seçim olduğunu, kazananın açıkça belli olduğunu ama zorba ve cahil Trumpçılar'ın bunu kabullenemediklerini söylüyorlar. Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan, Hong Kong, başarabilseler Türkiye’de renkli devrimlerde olduğunda bunu demokrasinin gereği kabul eden “her zaman haklıgiller” ABD’de bunlar yaşanınca antidemokratik-cahil sürüleri olarak adlandırıveriyorlar. Evet, BÜYÜK SIFIRLAMA başladı. Günümüz zaliminin sonu geliyor. YENİ BAŞLANGIÇ’a merhaba.
KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞ AMACI
Ekonomiye doğru bakış, toplumun refahını ve yeteneklerini çok derinden etkiliyor. Bunu sevgili hocam Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un “Belgelerle Türkiye İktisat Politikası- 1. Bölüm 1929-1939, 1.Cilt 1929-1932" adlı 1988 Ankara basımlı kitabını okurken anladım. 1930’lu yıllar Kemalistlerin; 1923 İzmir İktisat Kongresinden bu yana denenen Özel Sektör öncülüğünde sanayileşmenin bir türlü sonuç vermemesi, 1929 dünya ekonomik buhranının Türkiye’de de yoksullaşmaya neden olması, ayrıca 1929 yılında Lozan antlaşması gereği Türkiye’nin dış ticaretinin üstünde tekrar egemenliğini kazanması sonucunda liberal politikalardan keskin bir şekilde uzaklaşarak, devletin ekonominin merkezine oturduğu yeni ekonomik modelin geliştirildiği yıllardır. Bu arada, muhtelif nedenlerle geri planda kalan yoksul, topraksız, az topraklı köylü yığınlarının sorunları da çözülmek zorundadır. Özellikle doğu ve güneydoğuda topraksız köylüye toprak dağıtımı yapılarak onlarında ekonomiye daha verimli katılmaları, refah seviyelerinin yükseltilmesi gerekmektedir. Bilsay Kuruç hocam kitabında o dönemi şöyle anlatıyor.
“Cumhuriyetin ana kadrosu, 1934/35’den sonra köy ve tarım alanına da stratejik biçimde bakıyor. Büyük bir çözüm istiyor. Değişik ve kestirme bir yol arıyor. İzlenen yol, işi önce Anayasa düzeyinde bağlamak. Ondan sonra parça parça yeni çözümler getirmek gibi görünüyor. 1937’de Teşkilatı Esasiye Kanununda (Anayasa’da) yapılan değişiklikle, toprak mülkiyetinin yapısını değiştirme kararı kesinleştirilmiş olur: Büyük topraklar kolayca kamulaştırılabilecek, az topraklı ve topraksız köylüye dağıtılacaktır. İşin ağırlık merkezi budur. Aynı zamanda tarımda kapsamlı bir teknik program uygulaması başlayacak, bunu yürütmek üzere büyük ölçekli devlet kuruluşları oluşturulacaktır. Bütün bunları desteklemek üzere, Cumhuriyet rejimi köye (Oluşturulacak köy enstitüleriyle) geniş bir eğitim programıyla da girecektir. Birbirine bağlı bu üç çizgi, Cumhuriyet yönetiminin toprak ve tarım davasına yeni bir açıdan ve sanayide olduğu gibi stratejik yönleriyle bakmaya başladığını gösteriyor.” Şunu söylemek abartı olmaz; ekonomiye doğru bakış, Cumhuriyetin, eğitim açısından mucizesi sayılan, Türk edebiyatının bel kemiğini oluşturan onlarca yazar, şairin yetiştiği eğitim kurumlarının (KÖY ENSTİTÜLERİNİN) açılmasına vesile olmaktadır.