Ticaret savaşındaki hamleler ve uzlaşı olasılıkları!

Geride bıraktığımız hafta içinde küresel gündeme ipotek koyan ticaret savaşına ilişkin gelişmeler, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı bir dönemin bizi beklediğini düşündürüyor. Küresel hasılanın kabaca yüzde 40’ını oluşturan ABD ile Çin arasındaki uzlaşmazlığın, ne tür gelişmeleri tetikleyebileceği konusundaki büyük belirsizlik her olasılığın hesaba katılmasını gerektiriyor.
Mart ayı başında ABD yönetimi devasa boyutlardaki dış ticaret açığını kapatmak üzere harekete geçmeye başlayınca, küresel ekonomiye ilişkin beklentilerdeki bozulma hızlanmaya başlamıştı. Uzlaşmaya zorlanacak hedefin Çin olacağı büyük ölçüde belli idi; çelik ve alüminyum konusundaki ilk uygulama ortamı hazırlamak amacı ile kurgulanmış taktik bir hamle niteliği taşıyordu. Mart ayının ikinci yarısında sadede gelindi ve Çin’den ithal edilen 50 milyar dolar hacmindeki bazı ürünlere yüzde 25 ek gümrük vergisi uygulanacağı açıklandı; ürün listeleri hazırlanarak iki hafta sonra duyurulacaktı.

ÇİN TERS KÖŞE YAPTI

Sabırlı ve soğukkanlı bir tavır sergileyen Çin yönetimi, en başından beri konunun ikili görüşmeler sonunda varılabilecek bir uzlaşı ile çözülebileceğini tekrarladı ve bu çizgisini hiç değiştirmedi. Tek taraflı yaptırımlara aynı şekilde cevap verileceği ve konunun Dünya Ticaret Örgütü’ne taşınacağı açıklandı. Kuzey Kore’yi (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti) ikna ederek, ABD’nin Pasifik bölgesindeki saldırganlık gerekçelerini ortadan kaldırarak muhtemel gelişmelere hazır olmaya çalıştı. Karşı tarafın ürkütme ve sindirme girişimlerine boyun eğmedi!
Tam bir hafta önce Çin yönetimi, çelik ve alüminyum konusundaki ek gümrük vergisi uygulamalarına yönelik misilleme yanıtını açıkladı; ABD’den ithal edilen 3 milyar dolar hacmindeki 128 çeşit ürüne ek gümrük vergisi uygulayacağını açıkladı. Bu tepkiden rahatsız olan ABD, 50 milyar dolarlık Çin mallarına yönelik ek vergi uygulama listesini beklenenden daha erken bir şekilde salı günü açıkladı. Aynı gün, Çin yönetimi eşdeğer büyüklükteki karşı hamlesini açıklayınca ortalık karışmaya ve piyasalar sarsılmaya başladı. Çin yönetiminin, alttan alıp uzlaşmacı bir tavırla bu saldırganlığı yumuşatmaya çalışacağını sanan ABD yönetimi ve piyasalar, neye uğradığını şaşırdı! Çin yönetimi, konu hakkında Dünya Ticaret Örgütü’ne başvuruda bulunmak üzere harekete geçti; piyasalar, ABD yönetiminin gerginliği azaltma amaçlı söylemleri ile geçici olarak sakinleşebildi.

BELİRLEYİCİ OLMA MÜCADELESİ

Bu aşamada sormak gerekiyor: bundan sonra neler olacak? Karşılıklı olarak açıklanan 50 milyar dolarlık ürün listeleri iki ay boyunca askıda kalacak, bu süreçte taraflar arasında görüşmeler yolu ile uzlaşma aranacak. Uzlaşamazlar ise, ya ek gümrük vergileri uygulamaya girecek ve devamında karşılıklı olarak yeni listeler ile taraflar birbirlerine geri adım attırmaya çalışacak; ya da iki aylık süreyi uzatarak uzlaşma şansı yaratmak üzere zaman kazanmaya çalışacaklar.
ABD yönetiminin ne istediğini biliyoruz; Çin ile aralarındaki ticaret açığının hızla gerilemesini istiyor. Fakat Çin’in bu talebi desteklemek ve uzlaşmak için ne tür tavizler isteyeceği nedense hiç konuşulmuyor! Çin’den gelen misillemelerdeki sertliğin, belli bir amaca yönelik olabileceğini irdelemek statükoyu korumaya çalışanların işine gelmiyor! Yaşamakta olduğumuz güç gösterisinde, Çin’in kazanan ve ABD’nin kaybeden taraf olduğu tescil edilmiyor!
Ticaret savaşı olarak anılan uzlaşmazlığın, gelecekte belirleyici olma mücadelesi olabileceğini hesaba katmak gerekiyor. Eğer ABD tek süper güç imiş gibi davranmaktan vazgeçer ve Çin ile stratejik ortaklarının daha fazla belirleyici olma hakkını kabul eder ise, belki ticaret açığının küçülmesi için uzlaşılabilir ve karşılıklı olarak somut adımlar atılması söz konusu olabilir. Böyle bir uzlaşı, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı anlamına gelir!
Tüm olasılıklar, bir devrin sonuna gelindiğini düşündürüyor ve hiçbir şeyin değişmesini istemeyenleri çok ürkütüyor! İkili görüşmelerin uzlaşı ile sonlanması olasılığı oldukça düşük, aksi ihtimal ise çok yüksek! Ticaret savaşlarının etki alanı genişleyebilir ve öncekinden daha yıkıcı küresel krizler tüm kesimleri telafi edilemeyecek şekilde yıpratabilir. Batı olarak algılanan kesimlerin, olası uzlaşıya veya uzlaşmazlıklara hiç hazırlıklı olmadığını ve olamayacağını da dikkate almak gerekiyor!