Tiranlık ve demokrasi-(TAMAMI)
Elazığ Lisesi’nin ortaokulunda okurken tarih öğretmeni İbrahim Hoca’nın anlattığı tarihi bir efsane aklıma geldi. Öğretmenimiz o davudi sesiyle, Pers Kralı Krezüs ile Yunan filozofu Solon’u (MÖ 638-558) tatlı tatlı anlatıyordu. Solon, yazdığı yasalarla, tiranlık yerine, halkın gerçekten temsil edildiği bir meclisi, oligarkların ve aristokratların değil, her sınıftan zengin insanın teşkil edilmesini savunan bir Yunan düşünürüydü. Zaten Solon Krezüs’ü uyarıyor ve diyordu ki: “Zengin ve ihtiras sahibisin. Unutma ki gün gelir bir de bakarsın o zenginlik, o israf, o insanları kandırma seni kurtaramayacak.”
Kral, Solon’u dinlemedi ve bir süre sonra yakılmak üzere olduğu odunların üstünden bağırıyordu: “Solon, Solon sen haklıymışsın. Keşke seni dinleseydim.”
Yunan demokrasisi Atina’da kurulduğunda aradan 250 yıl geçmiştir. Tiranlığa karşı savaşan Solon, felsefesini şöyle açıklıyordu: “Fazilet elinden alınamaz kimsenin ama para ona sahip olanları değiştirir her gün.”
Bu şiir mesaja çok yönetici kulak vermeli. Hele şu sıralarda...
Peki, Solon’un savaştığı tiran ve tiranlık neydi? Tiran, zor kullanarak iktidarı elinde tutan, gaddar ve acımasız yönetici anlamında kullanılıyordu.
Siyasi düşünceler tarihi, tiranlığı şöyle tarif ediyor: “Oligarşi ve aristokrasi arasında bir yönetim tarzıdır ve elbette demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur.” (Kaynak. A.g.e., Metin İşçi, s. 64)
Bir başka anlatımla tiranlıkta, para, güç, şan ve şeref sahibi olanlar yani tiranlar iktidar sahibiydi. İşçiler, çiftçiler insandan bile sayılmıyordu. Solon yasaları, bu sorunu çözmek ve yerine demokrasiyi koymak için yıllarca uğraştı. Solon ekonomik alanlarda da yasalar koydu. Tiranlar bunu uygulamadı. Hatta gene Solon devrinde Peisistratos adında bir tiran 3 kez iktidara geldi ve ölene dek tiran olarak kaldı. Ölünce ise çocukları onun yerine geçmişti. (A. Öymen, Demokrasiden Diktatörlüğe, S. 21, Aslı Aristo-Politika, Çeviren: Niyazi Berkes,1944, s. 117-18)
Tiranın sonunda Atina
Tiranlı yönetim, yabancılarla işbirliği yapıyor, yabancı ve paralı askerleri kullanarak ayaklanmaları bastırıyor, arkaik Yunan’da işsizlik almış başını gidiyordu. Ekonomik ve sosyal alanlarda Solon kuralları vardı ama eğer babalar çocuklarına iş bulamazsa yaşlandıklarında çocukların hiçbir yükümlülüğü olmuyordu. Oysa Solon, yaptığı ve savunduğu yasaların en az 10 yıl hatta 100 yıl uygulanmasını istiyordu. Solon gider gitmez ayrılıklar başladı.
İşte bu sıralarda Klistenes ortaya çıktı. Klistenes’in diğerlerinden farkı şuydu: O halka korku salmaya devam eden tiranların uzun süre iktidarda kalmasını önledi ve (MÖ 508-507) yeni bir anayasanın kabul edilmesini sağladı. İlk düzenli Yunan ordusunu kurdu ve Atina’da demokrasi başladı.
Bu da nereden aklına geldi? Derseniz eski ABD Ankara Büyükelçisi Abramovitz, tam da ABD Başkan Yardımcısı Türkiye’deyken CNN Türk’e bir açıklama yaparak, haksız bir şekilde hasta Sayın Erdoğan’ı tiran olarak niteledi ve şöyle dedi: “Erdoğan’ın hastalığı hakkında basın çok sessiz. Belki Başbakan’la görüşen Joe Biden nasıl olduğunu söyleyebilir. ABD’de olsa bu konunun üstüne giderlerdi. (Gülümseyerek) Türk basını çok saygılı.”
Daha kötüsü...
“Başbakan Erdoğan’ın iç siyaset sahnesinde giderek artan tiranizmi, baskısı ve Türk medyasında tek seslilik...”
Oysa Sayın Başbakan’ı iktidarda isteyenlerin aracısı kendisi değil miydi? Neler oluyor?
Ben sadece Bay Abramowitz’in neyi kastettiğini tarihi açıdan size anlatmak istedim. Bir Türk Başbakanı’na çok ayıp olmadı mı?